Başörtüsü Olmadan Asla
Veysi ERKEN
Başörtüsü konusunu yazmaktan
cidden yoruldum. Yetmişli yıllardan beri süren zulüm bir türlü nihayete
ermiyor. En son ilk ve ortaöğretim okullarında okuyanların kılık kıyafetleri
ile ilgili düzenleme yapıldı. Bu düzenleme ile başörtüsü hukuksuz bir şekilde
yönetmelikle yasaklanmış oldu.
Bugünün hatasını yıllar önce
Kur’an Kursları konusunda MHP yapmıştı. Bedeli belli. Aynı akıbet AK partiyi
bekliyor.
Bilinmelidir ki, başörtüsü
tecezzi etmez bir biçimde halledilmeli. İsteyen herkes istediği şekilde
okuyabilmeli, çalışabilmelidir.
Bu konuda 2005 yılında aynen
şunları yazmıştım. Bugün de geçerlidir ve sizlerle paylaşıyorum.
“Yaşayanların yüzde doksan
dokuzunun Müslüman olduğu varsayıldığı halde “başörtüsü” konusu neden halledilemiyor?
Yöneticilerin büyük
çoğunluğunun Müslüman olduğu düşünülen bir ülkede İslâmî şiar olan “başörtüsü” neden öcü olarak
gösteriliyor?
Kısaca...
Toplumun yarısını oluşturan kadınlarla
kimler uğraşıyor?
Niçin uğraşıyor?
Özellikle Güney Afrika’dan gelen Natal Organization
of Women başkanı E’la Gandhi ve Dünya Din ve Barış Konferansı (WCRP)’nın
koordinatörü Saydoon Nisa Sayed hanımefendileri dinledikten sonra bir kere daha
anladım ki, bu konu ile ilgili sorunlar tamamen yönetimle ilgilidir.
Başörtüsünü drama dönüştüren
ve yönetimle ilgili olan iki grup söz konusudur. Bu grupların etkisi
kırılmadıkça İslam’la Müslümanlaşanların huzura kavuşmaları beklenemez.
Gerçekte iktidarı elinde
bulunduran ve yönetimi etkileyen birinci grup kadını “meta” olarak görür. Onun için kadınların kişilik haklarından
birisi olan “hürriyet alanları”nda kendilerini tatmin edecek tarzda
görünmelerini ister.
Kadın onlar için zevklerin
tatmin vasıtasıdır. Bu yüzden iffetin ve namusun simgelerinden birisi olan
örtüye ve örtünmeye karşıdırlar.
İkinci grup ise toplumun
değer yargılarıyla çatışma halinde olanlardan oluşur. Bunlar İslam ile ilgili
olan her şeye ve her uyanışa düşmandırlar. Oligarşik özellikli olan bu grup kadının
sahip olduğu değerleri yıkarak toplumu “değerler”ine
yabancılaştırmak ister.
Unutulmamalıdır ki, dün Fransız askerinin
saldırısına maruz kaldığı için milletin işgale direnme sebebi olan başörtüsünü
sorun haline getiren bu iki gruptur.
Özellikle ikinci grubun
tahribatı sinsidir. Bazen sureta haktan görünürler.
İkinci grup asırlardır
varlığını sürdürmekte olup örtüye karşı çıkış ve duruşlarını muhtelif kişi ve
kurumları harekete geçirerek ifa eder.
İçine sızdıkları grup,
cemaat ve kurumları harekete geçirerek toplumu pasifize ederek değerleri
yıkarlar.
Bunun en tipik örnekleri
milli görüş, erkekler(!) taifesi, malum cemaat
ve oligarşik çeteden oluşan bürokrasidir.
“Başörtüsü furuattır” zırvasının, başörtüsünün mecliste çözülüp
atılmasının ve başörtülü eşlerinden ve inançlarından dolayı kurumlarından uzaklaştırılanlar
için onlar disiplinsiz oldukları için atıldılar nitelemelerinin oluşturduğu
tahribat meydandadır.
Bilinmelidir ki, bütün bu
nitelemelerde bulunanlar gruplara sızan “gayrı
Müslim” unsurlardır.
Bu grupların temel hedefi “gayrı Müslim” toplum oluşturmaktır.
Vasıta kıldıkları kişilerin ekseriyeti bu senaryonun sahneleniş tarzından
gafildir.
Evet!
Kadınlara yönelik işkence ve
ayırımcılık boyutuna vardırılmış olan “başörtüsü”
konusu yukarıda bahsettiğimiz grupların eseridir.
Yıllardır “başörtüsü”nü sorun ve çatışma alanı
haline getiren bu zihniyetin tuzaklarına düşüldüğünden sorun çözülememektedir.
İktidar sahibi olduğu
zannedilenlerce sorunun çözüleceğini zannetmek safdilliktir.
Bunun temel nedeni muktedir olamayan iktidarların “gerilim yaratmayalım” temeline dayanan
ve korkularını ortaya koyan yaklaşımlarıdır.
Bilinmelidir ki, bu konu gerilim konusu değildir. Bu
konu bir “insan hakkıdır ve tecezzi
(alanlara ayırma) kabul etmez”. Başörtüsü konusu her alan ve her yer için
çözülmeli ve gündemden çıkarılmalıdır.
Artık bu konuyu çözmenin zamanı gelmiştir demiyoruz.
Zamanı geçmiştir bile.
Unutulmamalıdır ki,
başörtüsü bir insan hakkıdır. Kişiliğe bağlıdır ve devredilemez.
Ve bilinmelidir
ki,
İnsan hakları
devlet-birey ilişkisinin konusudur.
Özellikle devlet örgütünü oluşturan
kurumların yönetimini elinde bulunduranlara sesleniyoruz.
Kurumlara sızan gayrı Müslimleri faş
ediniz ve oyunlarını bozunuz.
Bu vebal omuzlarınızdadır.
Bu konu “konsensüs- uzlaşma” konusu değildir.
Bu konu “halka rağmen” diyen zihinleri, beyinleri tapınakçılara bağlı
ittihatçı artığı oligarşik çete ile düşünülecek “konsensüs” değildir.
Bu konu inanan Müslümanların
konusudur.
Ve......
İnanan Müslümanlar haykırıyor.
Başörtüsü
olmadan asla!”
Selam ve Sabırla.................