28 Mart 2013 Perşembe

Muhsin Yazıcıoğlu Basın Ödülleri



Muhsin Yazıcıoğlu Basın Ödülleri


Veysi ERKEN


Aradan tam dört yıl geçti.

Muhsin Yazıcıoğlunun şehid düşüşünün sır perdesi aralanmadı.

Suçlular hala ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşıyorlar.

Bu hadise unutulmamalı ve unutturulmamalı.

Bunda basının rolü büyüktür.

Bu bağlamda Şehadetinin dördüncü yılında Muhsin Yazıcıoğlu basın ödülleri verildi.

Yerinde bir karar.

Düzenleyenleri tebrik ediyorum.

Ödüller tam bir büyük birlik tasavvurunu yansıttı.

Hasan Karakaya’dan Gülay Göktürk Hanım efendiye, Yeni Akit’ten Habertürk gazetesine, Aksiyon dergisinden mahalli basına, haber ajanslarından mahalli televizyonlara, kitap hazırlayanlardan şairlere kadar geniş bir yelpazede ödüller takdim edildi.

İşte birlik, işte büyük birlik tasavvuru.

Merhum Muhsin başkan cenazesinde nasıl ki, büyük birliği sağlamışsa, basın ödüllerinde bu birlik sağlandı.

Önemli bir faaliyet.

Demek ki, Muhsin başkan her eve ve her gönüle taht kurmuş.

Hazreti Muhammed’in (s.a.v.) izinde yürüyerek herkese “usve” olmuş. Oy vermemiş olsa bile herkesin takdirini kazanmış.

Düşüncesi, ideolojisi, mezhebi veya meşrebi ne olursa olsun herkes Muhsin Başkanı sevmiş.

Herkes Muhsin başkanın şehadet tarzının unutulmasını ve unutturulmasını engellemeye çalışmış.

Herkesin duasını almış.

İlayı Kelimetullahı dava edinen Muhsin başkanın tasavvurunun unutulmaması için basın mensupları gibi katkı sağlamaya çalıştım. Bu bağlamda sahsıma da bir ödül verildi.

Şahsıma verilen ödül benim için çok anlamlı.

Umarım ki, şehadet tarzı aydınlatılıncaya kadar, failler bulunup cezalandırılıncaya kadar medyanın ilgisi bitmez.

Medya vazifesini yapmaya devam eder ve ödülü hak eder.

Selam ve sabırla.

22 Mart 2013 Cuma

Şehid Muhsin Başkan



Şehid Muhsin Başkan
Veysi ERKEN
Aradan dört yıl geçti. Suikast aydınlatılamadı.
Muhsin başkan gençlere modeldir.
Bu bağlamda Muhsin Ata Destanı isimli çalışmaya yazdığım söz başını sizlerle paylaşmak istedim.
"Biz, vahyin her zerresine iman ederiz. Onun içindir ki, “İnne lillah ve inne ileyhi raciun” ve “küllü nefsin zaikatul mevt” ayetlerine iman edenleriz.
Muhsin Başkan’ın hayat serüvenine bu bağlamda yaklaşmışızdır.
Biliyoruz ki ki Muhsin Yazıcıoğlu bir davanın sembol şahsiyetlerindendir.
Yetmişli yıllardan itibaren aynı dava uğrunda yollarımız kesişti. Şehid edildiği güne kadar aynı çatı altında mücadelemiz birlikte sürdü.
O menfur bir şekilde şehid edildi.
Ve ben inanıyorum ki mekânı cennettir.
Davası bakidir. Zira onun davası İlayı Kelimetullah doğrultusunda âleme nizam verme idi. Ondan önce de bu dava vardı ve kıyamete kadar bu davanın alperenleri olacak.
Onun ve dava arkadaşlarının hayatı destanımsıdır. Battalnâmelerde, Saltuknâmelerde hayat serüvenleri anlatılanların hayatı gibi destanımsıdır.
Rahmetli Yazıcıoğlu, bu yönüyle, bir gençlik ve civanmertler “usve”sidir. Çünkü o, Hazreti Peygamber (s.a.v.)’i “usve” edinmiş ve bu çizgide hayat sürmüştü.
Menfur suikast ile fani âlemden beka âlemine hicret etti.
Gençliğin serüveni başkanının hayatı ile destanlaştırıldı.
Muhsin Ata Destanı”; aynı mücadele serüvenini yaşayan, “Yusufiyeler”de hayat bulan bir dostun bir Yusuf’un kaleminden çıkmıştır.
Umulur ki, İlay-ı Kelimetullah diyen ve âleme nizam verme sevdasında olanlara bu destan yol gösterici olur.
Söz onun: “Ümitliyiz, kararlıyız, inanç doluyuz ve yalnız değiliz. Zaten inanan insanın yalnızlık gibi bir problemi olamaz. Allah’ı zikreden bir dil, Allah’a şükreden bir kalp taşıyorsa insan nasıl yalnızlık duygusuna kapılır?
Aşık tarzı Türk halk şiirinin konu ve biçim özellikleriyle örülmüş, çağdaş bir destan denemesi olan bu eser, hem onun hatırasını yaşatmak, hem de hatıralarımızı tazelemek niyetiyle, 4. Şehadet yıldönümünde, gönüldaşlarına sunuluyor.
Güzel insanları anmak ve güzellikleri yaşatmak, bahtiyarlık değil de nedir!"
Selam ve Sabırla...

16 Mart 2013 Cumartesi

Sözü Suç Saymak…



     Sözü Suç Saymak…    

    Veysi ERKEN

                                                         

 İçinde yaşadığımız zaman dilimi “söz”ün zirve yaptığı “şiddet”in ve “tefrika”nın dibe düştüğü zaman olmalıdır.

Evet…

“Söz” önemlidir ve özgürce söylenmelidir. Herkes eteğindeki taşları dökmeli, takke düşmeli ve kel görünmelidir.

“Söz” ama'sız, lakin'siz, fakat'sız, yalnız'sız dürüstçe söylenebilmelidir.

“Söz” bizim tevhidimizi sağlamalıdır. “La ilahe illallah Muhammed’un resulullah” ifadesinde yerini bulduğu gibi.

“Söz”ün önemi artmıştır. Yıllar önce bunu şu şekilde dile getirmiştim.

Mazlumder İstanbul şubesinin bir eyleminde kullandığı “Sözü suç saymak, insanı ve insana dair her şeyi yok saymaktır… İnsanları ya tanrılar ve kulları, ya da efendiler ve köleleri diye ayırmaktır… Bu denklemi kabul etmeyene ya tımarhane, ya da hapishane sunmaktır… İnsan olmak, söze koyulan her türlü sınıra karşı koymaktır…” ifadesinin açılımı ile ilgili ciltler dolusu eser yazılabilir.

            Sözü kim veya kimler suç sayar ve yasaklamaya çalışır?

            Geçmişte ve günümüzde sözü suç sayan var mı?

            Yukarıdaki ifadeler neden “düşünen adam” heykelinin önünde haykırılıyor?

            Bunun cevabı nedir?

            Bana kalırsa cevap çok basit.

 Cevap şu:  Söyleyecek sözü olmayanlar “söz”ü suç saymaktalar.

Hayatını insanca değil, hayvanca yaşamak isteyenler sözü suç sayarlar. Her şeye rağmen biz sözün en güzeline talibiz ve sözün en güzelini dillendirmeye çalışacağız.

            Biz “ahsen-i takvim” dairesinde kalıp “esfel-i safilin” derekesindekiler gibi sözü suç saymayacağız ve herkesin sözünü söylemesinin gerekliliğini haykıracağız.

            İnsanı ve insana dair her şeyi kimler yok sayar?

            Firavunlar mı dediniz.

            Evet, firavun da doğru sözü söyleyen sihirbazlarının söz hakkını kısıtlamıştı. Kendinden izin alınmadan söz söylemek ve inanmak yasaktı zira. Onun içindir ki, insana ve insana dair her şeyi yok saymaya kalkışmıştı. Tıpkı bugünün firavunları gibi.

            İnsanları kim “tanrılar ve kullar diye ayırır?

            Hevâ ve hevesini, şan ve şöhretini, makam ve gücünü ilah edinenler edinenler mi dediniz. Aynen katılıyorum tespitinize. Biz insanları “tanrılar” ve “kullar” olarak ayırmayacağız; zira her şeyin Allah’ın mahluku olduğuna inanırız ve sözü suç saymayacağız.

            Sözü kendilerini bu alemin “monark”ı ve “efendisi” görenler yasaklamaya çalışmakta, kölelik rejiminin devamı için.

            Sözü “kafesten(!) kurtardıklarını kafesleyen nemrutlar” yasaklamakta ve direnenlere ya hapishaneyi veya tımarhaneyi layık görmekte.

            Her şeye rağmen direnenler kazanacak ve sözü haykırmaya devam edecek. Çünkü “İnsan olmak, söze koyulan her türlü sınıra karşı koymaktır…”

            Biz “insan”ız.

            Ve…

            Söze karşı konulan her türlü sınıra karşı koyacağız. Sonumuz “tımarhane” veya “yusufiye” olsa bile.

            Biz insanız.

            “Emr-i bilmaruf ve nehyi anil munker” çerçevesinde söze konulan her türlü sınıra ve sınırlamaya “hayır” diyeceğiz.

            Var mısınız beraber haykırmaya?

            Var mısınız sözü sınırlamaya çalışan firavunlara ve zalimlere karşı beraberce direnmeye

            Varım diyenlere…

            Gönlümüz açık…

            Selam ve Sabırla…

13 Mart 2013 Çarşamba

Midyat: Hoşgörünün merkezi



Midyat: Hoşgörünün merkezi

Veysi ERKEN

Biliyorum geç oldu.
Dostların sitemi bir türlü bitmiyor.
Başbakan Midyat’ta Midyat’tan bahsederken hoşgörünün merkezi diye ifade etmiş. Midyatlılar da hoşgörünün timsali.
Elhak doğru.
Bu konuda söyleyecek lafımız yok mu diye sitem ediyor.
Midyat mademki, hoşgörünün merkezi neden hizmetlerden yeterince faydalandırılmıyor. Bunlar dile getirilemez mi?
Dostlar haklı.
Ama ben de haklıyım.
Yazıyoruz ama hoşgörüden bahsedenler sadece bildiklerini okuyorlar.
Belki gerçekten ilgilenmek istiyorlar.
Sorunları çözmek istiyorlar. Ama etrafları öyle kuşatılmış ki, yazılanlardan haberdar olamıyorlar.
Evet.
Midyat gerçekten hoşgörünün merkezidir. Midyatlılar hoşgörülüdür.
Bir ebrudur Midyat.
Türkiye için güzel bir örnektir.
Buna mukabil hizmet az gidiyor.
Birkaç misal verelim.
Midyat’a giden bütün yollar tek şeritli. Bölünmüş yol yok. Mardin’e, Batman’a, Nusaybin’e, Cizre’ye giden yollar tek şeritli.
Midyatlılar sabırla bekliyor.
Nüfus yüz bini geçmiş yollar ne zaman yapılacak diye soruyor Midyatlı.
Söz verilmişti.
Artuklu Üniversitesine bağlı fakülteler açılacaktı.
Fakülteler nerede.
Mesela bir tıp fakültesi kurulamaz mı?
İhmalin sebebi nedir?
Ya doğalgaz çalışmaları.
İhale sürecine Midyat neden dâhil edilmedi. Sebebini bilen var mı?
Midyatlılar gerçekten hoşgörülü ama unutulmuş.
Hoşgörünün karşılığı gerçekten bu olmamalı.
Midyat hak ettiğini almalı ve Türkiye ebrusuna gereken katkıyı sağlamalıdır.
Buradan bütün Mardinlilere sesleniyorum.
Midyat’ın sorunlarını dert edinin ve bunları mutlaka yetkililere ulaştırın.
Artık bu sorunlar giderilmelidir.
İlave olarak hayır sahiplerinden bir ricam var.
 Midyat’ta bir vakıf üniversitesinin kurulmasına öncülük ediniz.
Böyle bir üniversite orta doğudan Japonya’ya kadar hoşgörünün yeryüzünde hayat bulmasına katkı sağlayacaktır.
Gün sahiplenme ve sorunları giderme günüdür.
Selam ve Sabırla.