29 Kasım 2015 Pazar

Seyyahların Gözüyle KASTAMONU



Seyyahların Gözüyle KASTAMONU*

Veysi ERKEN

            Beldeler var ki, iz bırakır hafızalarda, değer taşır geleceğe, ufuk açar nesillere.
            Şehirler vardır damgasını vurur tarihe, vuslat olur seyyahlara, mekân olur gezginlere.
            KASTAMONU iz bırakan bir şehirdir.
            İzi vardır tarihimizde.
            Anadolu’nun ehemmiyetli bir beldesidir tarih içinde.
            Gezilmiştir.
            Görülmüştür.
            Geçmiş geleceğe taşınmıştır Kastamonu’da.
            KASTAMONU seyyahların diliyle, görgüsüyle ve ifadesiyle anlatılmıştır.
            Fahri Maden KASTAMONU’YU anlatmıştır seyyahların dilinden.
            Evet,
            Yeni bir çalışmadır SEYYAHLARIN GÖZÜYLE KASTAMONU.
            Fahri Maden, bir maden arar gibi aramış seyahatnamelerde KASTAMONUYU.
            Tebrik ediyorum.
            Seyyah İbn Batuta’nın dilinden öğreniyoruz bir zamanlar KASTAMONU’NUN Anadolu’nun en büyük beldelerinden biri olduğunu, ucuzluğunu ve “AHİLER”inin çokluğunu.
            Ve şehrin beyi tarafından DİVAN kurulduğunu.
            DİVAN şehirlerin yönetiminde önemli bir unsurdur. Umarım ki, günümüzde de şehirlerde icra edilir. DİVAN ayrı bir fasıldır elbette.
            “Ya şefaat diyeceğine ya seyahat diyen” Evliya çelebinin de yolu düşmüştür Kastamonu’ya.  Ondan öğreniyoruz Kastamonu’nun Âliminin, Şairinin ve Hafızının çok olduğunu. Bu yönüyle de iz bırakmıştır Kastamonu.
            Ya Kâtip çelebinin tasviri. Kastamonu Türkmenlerin kaidesidir Kâtip Çelebinin gözünde.
            Fransız seyyah Texier’in ifadesi doğruysa bin sekiz yüzlerde Kastamonu’nun nüfusu 40 binden fazla. Bu ifade göç olgusunun bir delili olabilir. Kastamonulular şehirlerine sahip çıkmalılar ki, göç azalsın.
            Kastamonu nire Üsküdar nire demeyin. Şehrin Üsküdar’a kadar uzandığını Şemsettin Sami’den, havasının temiz, nezih ve soğuk olduğunu Kinneir’den öğreniyoruz.
            Sadece geçmişin değil, yakın dönemin seyyahlarından da öğreniyoruz kadim şehir Kastamonu’yu. Yusuf Kemal Tengirşek’ten Kastamonu’daki ilmi tecessüsü ve içe kapanıklığı öğreniyoruz. Son dönemin seyyahlarından olan Nahid Sırrı Örik’ten ise şehre ulaşımın zorluğunu (Çankırı-Kastamonu 15 saat), Osmanlı dönemine ait neredeyse hiç eser olmadığını ve buradan hareketle Ilgaz tünelinin ehemmiyetini öğreniyoruz. Hâsılı kelam ifademle seyyahlar “Kastamonu’yu Türkiye’ye, Türkiye’yi Kastamonu”ya anlatmaya çalışmışlardır.
            Seyyahlar vazifesini yapmış Fahri Bey ikmal edip günümüze taşımıştır.
            Gizli hazineye dönüşmüş Kastamonu’nun bilinmesine katkı sağlamıştır.
            Değerli bir çalışma.
            Eline sağlık Fahri Bey.
            Kastamonu Üniversitesinin genç akademisyenlerinden Fahri Bey vazifesini yapmış, emek sarf ederek KASTAMONUYA katkı sağlamıştır.
            Fahri bey geçmişi günümüze taşımıştır.
            Sıra okuyucuda ve Kastamonu’nun mutrefinlerinde (zengin/ ileri gelen). Günü geleceğe taşımalılar.
            Kastamonu’yu anlatan eserler Anadolu’ya, hatta özellikle Kastamonulunun yaşadığı her yere yayılmalı.
            İşte bu konuda vazife düşüyor mütrefinlere.
            Esasında bütün şehirlerimiz için bir hayalim var. Bu hayalimi bir cümle ile özetliyorum.
            Şehirler için diyorum ki, “…….. Türkiye’de, Türkiye ……” bu hayalimin misalini “Kastamonu Türkiye’de, Türkiye Kastamonu’da” olarak ifade ediyorum.
            Seyyahlar yazılarıyla tanıtmışlar.
            Fahri Maden Bey kalemiyle bunları kitaplaştırmış. Kastamonulular bunu Türkiye’nin sathına taşımalılar.
            Umulur ki, Belediye, Valilik ve şehrin zenginleri buna katkı sağlar.
            Kitabı imzalayıp takdim eden Fahri beye teşekkür ediyorum.
            Özellikle Kastamonu Ahileri ile ilgili çalışmalarını bekliyorum.
            Rabbim bu dünyada hayırlı işlere vesile olmak isteyenlerin yolunu açık eylesin, kalemlerine güç versin, yaşadıkları şehri imar etsin.
            Selam ve Sabırla...

·         Kitap talebi için:
Fahri Maden, Kastamonu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi
Tel:0366 2801922



           


28 Kasım 2015 Cumartesi

Neler Oluyor?



Neler Oluyor?

Veysi ERKEN

            Merhum Mehmet Akif'in tabiriyle “


Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk"




  Evet, Türkiye’ye birden yüklenmeye başladılar. Şamdanlı Haçlı ruhu iyice azdı. Piyonlar kudurtuldu ve harekete geçirildi.
            Piyonlarını hep birlikte harekete geçirdiler.
            İç ve dış piyonlar artık alenileşti.
            Siyonist merkez tek koldan değil, bütün kanallardan harekete geçirdi kollarını ve piyonlarını.
            Son uçak olayı bunun bir göstergesidir.
            Siyonist’i, Alman’ı, Fransız’ı, Amerikalısı yetmedi, Rusları da devreye soktular.
            Saldırı doğudan batıya, güneyden kuzeye yaygınlaştırıldı.
            Piyonlar vasıtasıyla İslam coğrafyasının kalbi ve beyni durumunda olan Türkiye’nin üzerine topyekûn bir çullanma başlatıldı.
Tek hedef ve gaye var.
 Türkiye’nin gelişmesini ve kalkınmasını durdurmak, askeri, teknolojik ve ekonomik kapasitesini yok etmek.
            Hedef belli. Saldırı ortada.
            Gezi ile belirginleşen saldırı, 17/25 Aralık’la sürdürüldü.
            İstenilen başarı elde edilemeyince parlatılan “cici”leştirilen çocuklar devreye sokuldu.
            Millet oyunu fark etti.
“Cici çocuklar”la da istenilen sonuç elde edilemeyince Ruslar devreye sokuldu.
Yunanlısı, Rus'u, Almanı, Fransız’ı, Amerikalısı fark etmez.
Hepsi kol kola, iç içe.
Hepsi bir merkezin piyonu ve uşağı.
Hepsinin ortak özelliği emre amadelik.
Hepsi piyonlarla birlikte hareket ediyorlar.
Siyonistlerin emellerini gerçekleştirmek için Türkiye’ye saldırıyorlar.
Hepsinin hedefi “coğrafyamızı insansızlaştırmak, insanımızı topraksızlaştırmak.”
Ülkemizin içinde de oynanan oyun aynıdır.
Sahne farklıdır.
Nusaybin, Cizre, Gevaş, Yüksekova ve diğer yerler fark etmez.
Piyonlarla toprakları insansızlaştırmak, insanları topraksızlaştırmak.
İnsanımız bunu fark ediyor.
Piyonlar da biliyor.
Adı piyon vazifesini yapıyor.
Efendilerinin emirlerini icra ediyor.
Medya denilen ucubeyi okuyun, dinleyin veya seyredin.
Alçaltılmış piyonları göreceksiniz veya fark edeceksiniz. Gazeteciymiş, basın özgürlüğüymüş.
Gazeteci kılıklılar bunlar. Bunların satılmışlıklarını anlamak için “Satılmış Gazeteciler”i okumak yeterlidir.
Rus’u kutsayan, insanımızı topraksızlaştıran alçakları kahramanlaştırma çabasına giren alçakları gazeteci kılığıyla göreceksiniz.
Ülkemizi kötüleyen," tır"larımızı ihbar eden şeref yoksunlarını göreceksiniz.
İşte olan biten budur. Son uçak olayı da bundan ibarettir.
Her şeye rağmen inanıyorum ki, bu ülke Selahaddin Eyyubilerin, Kılıçaslanların, Yavuzların ruhuyla bu badireleri atlatacak.
Ülkemiz kazanacak.
Hendeklere, çukurlara ve çukurlaşanlara rağmen bu ülke kazanacaktır inşallah.
Bu ülke İlayı Kelimetullah peşinde olduğu müddetçe Rus'un alçaklığını, içteki işbirlikçilerin, Siyonistlerin uşaklığını bertaraf edecektir inşallah.
Biz imtihan edildiğimize inanıyoruz.
Cenabı Allah Mutlaka, imanınızdaki sadakati ölçmek için sizi, korku, açlık, kıtlık ile; sahip olduğunuz malları telef ederek, can kaybına, sakatlığa maruz bırakarak, mahsulünüzü âfete uğratarak imtihan ederiz. Sabrederek mücadeleye devam edenlere, dünyada yardım, zafer ve devlet, âhirette cennet müjdesini ver. Bakara-155” diyor.
Evet, bu imtihanı Rus'una, Yunanlı’sına, Alman’ına, Fransız’ına ve içteki uşaklarına rağmen kazanacağız inşallah.
Yeter ki, sırat-ı müstakimden ayrılmayalım.
Zaferimiz kutlu ola.
Selam ve Sabırla...

25 Kasım 2015 Çarşamba

2016’ya Girerken Kastamonu Üniversitesi




         2016’ya Girerken Kastamonu Üniversitesi

            Veydi ERKEN

            Aidiyet duygusu gelişmiş olan fertler mensubu olduğu grubu/grupları daha iyiye götürme çabasında olur.
Bunun en güzel misallerinden birisi şüphesiz ki, Ahilik teşkilatıdır. Mensupları şeffaf bir tarzda Ahilik anlayışının tarihe damgasını vurması için çaba harcamışlardır. Bu konuyu merak edenler “Bir Sivil Örgütlenme Modeli: Ahilik” isimli kitabımı inceleyebilirler.
Ahilik anlayışının neşvu nema bulduğu ilkelerden hareketle mensubu olduğum grupların gelişmesine ve iyiliğine katkı sağlamaya çalışırım.
Mensubu olduğum yerlerden birisi Kastamonu Üniversitesidir. Buradaki gelişmeleri takip etmek ve duyurmak gerekir diye düşünüyorum.
Tanınmışlık bir üniversite için önemlidir.
Bu bağlamda Kastamonu Üniversitesini tanıtmak, gelişimine katkı sağlamak gerekir.
Benim benimsediğim anlayış  “Kastamonu Üniversitesi Yeryüzü Üniversitesi” felsefesi ve “Kastamonu Üniversitesi Türkiye’de, Türkiye Kastamonu Üniversitesinde” doğrultusundadır.
Üniversite Rektör Sayın Seyit Aydın yönetiminde bu anlayışla gelişmesine devam ediyor. Yeni açılan Fakülteler, yeni katılan öğrenciler ve yeni yapılarla gücüne güç katıyor.
Özellikle öğrencilerin en önemli sorunu olan barınma için faaliyete geçirilmiş olan YURT bunun delilidir. İlave olarak Rektörlük Binasının bitirilmesi idarî işlemlerin daha kolay ifasını sağlayacak niteliktedir.
Üniversite külliyesi çarşısı, yurdu ve bitirilmiş binaları ile gelişmeye adım atmıştır.
Bugün 11 Fakültesi 26 bini aşkın öğrencisi ile Kastamonu Üniversitesi değişim programlarıyla yeryüzü üniversitesi olma yolundadır.
            Atılan adımları büyütmek gerekir.
Bu çabaya herkesin katkı sağlaması gerekir.
Ancak gördüğüm manzara farklıdır. Maalesef şehrin katkısı yok hükmündedir. Verilen sözler yerine getirilmemiştir. Eğitim Fakültesinin eksikliklerinin giderilmesi için verilmiş sözler yerine getirilmiş değildir.
En önemlisi Külliyede yapılması için söz verilmiş CAMİ, İlahiyat ve İktisat Fakültelerinin binalarının esamisi yok.
TOKİ marifetiyle üniversite personeli için yaptırılması düşünülen konutların adı unutulmuş. Tahsis edilmesi düşünülen arsa başka kuruma devredilmiş.
            Kısaca, Kastamonuluların zenginleri ve STK’ları üniversitelerine katkı sağlayacaklarına boş konuşmakla vakit geçirdiklerini müşahede ediyorum.
            Biraz inceleseler iyi olur diye düşünüyorum.
            Kastamonu Üniversitesi 2011 sonrası büyük bir gelişim gösterdi. 3 olan Fakülte sayısı 11’e 65 olan öğretim üyesi sayısı 270’e, öğrenci sayısı 6000’den 26 bin’e, akademik personel sayısı 700’e ulaşmıştır.
            Bunun yanında fizikî yapıda da iyileşmeler olmuş iki yeni binası, çarşı, YURT ve Rektörlük binası faaliyete geçmiştir.
            Külliyeyi gezenler bu değişimi fark eder.
            Gelişim yeterli görülmeyebilir. Daha mükemmel olabilir. Bunun çabası zaten var. Yeni Fakülteler, Teknokent, Öğrenciler ve akademik personel yolda.
            Kastamonulu olmayan birisi olarak beklediğim insaf ve destektir.
2016’ya üniversite şehrin katkılarıyla girmelidir.
            Artık lafazanlıkla vakit geçirilmemeli ve üniversite desteklenmelidir ki, gelişim hızlansın.
            Daha önce de ifade etmiştim.
            Bilindiği üzere “marifet iltifata tabidir.” Kastamonulular ne kadar iltifat ederlerse üniversite o kadar gelişir ve şehri geliştirir.
            Selam ve Sabırla...