Hayaller Yönetmeliklere Uydurulacak Uydur
Veysi ERKEN
İçişleri bakanı Beşir Atalay toplumsal sorunların kaynağında CHP var demiş.
Elhak doğru. Ama Eksik.
Esasında toplumsal sorunların kaynağı İttihatçı zihniyettir.
Bu zihniyeti devam ettiren bütün partiler toplumsal sorunların çözümsüzlüğüne katkı sağlamakta ve toplumu germeye devam etmektedir.
1999-2002 yılları arasında toplumu germe görevini başka partiler (MHP-DSP-ANAP) yürütürken 2002’den bu yana görev asli sahibine iade edilmiş ve dolayısıyla CHP’nin toplumsal sorunların kaynağı olduğu tespiti doğrulanmıştır.
Bilmeliyiz ki, tapınak şövalyelerinin uzantısı ve tetikçisi olan İttihatçı zihniyet bitmeden toplumsal rahatlık sağlanmaz.
Çünkü rahatsızlıktan medet uman herkes buna katkı sağlamakla meşgul.
Perçemle, kâkülle uğraşan CHP sorunun kaynağı da bunlardan korkanlar değil mi?
İsminde adalet olan bir parti bundan ne kadar muaf? Ya Ani harabelerinde erkekleşenlere ne demeli.
Evet, CHP özgürlüklerin önünde bir engeldir. Takozdur. Çözümden yana değil çözümsüzlükten yanadır.
Tamam kabul.
Peki, toplumsal mutabakatla kabul gören değişiklikler ne olacak.
Hani kadınlara pozitif ayrımcılık yapılacaktı.
Ne zaman yapılacak. Kadınlar ne zaman hiçbir engelle karşılaşmadan örtüleriyle iş yerlerine, aş yerlerine, okullarına ve hayati olan bütün alanlara korkusuzca ve özgürce girebilecek.
Topu taca atmayınız.
Toplumsal çözümsüzlüğün kaynağı CHP olsa bile bunu ortadan kaldırmayan AKP ve desteklemeyen MHP’de sorumludur.
Yoksa biz hayallerimizi yönetmeliklere uydurmaya devam mı edeceğiz?
Aziz gönüldaşlar biliyorsunuz ki, bir zamanlar dostlarımızın bir kısmı iktidar olmuş ve toplum onlardan çözüm beklemişti. Ne var ki, beklentiler boşa çıkarılmış ve hayat zindana çevrilmişti. Hayallerin bile yönetmeliklere uydurulması istenir hale gelinmişti adeta. İşte o dönemdeki tespitlerim.
“ Hayaller yönetmeliklere uydurulur mu?
İlk bakışta abes bir soru gibi gelebilir. Gerçekte bu soru Türkiye’nin herhangi bir okulunda okuyan veya kurumunda çalışan kişiler için abes değildir.
Geçenlerde müdürlük görevini ifa eden birkaç zatla tanıştım ve okul yönetimleriyle ilgili sohbet ettim. Sohbetimizde kendilerine yetki tanınması halinde okullarını üretim merkezlerine bile çevirebileceklerini söyledim.
Hepsi hak verdiler ve eklediler.
Efendim söylediğiniz her şeye katılıyor ve önerdiğiniz sistemi destekliyoruz, ancak Türkiye’nin gerçeğini göz ardı ediyorsunuz.
Bırakın yetkili haline gelmeyi biz hayallerimizi yönetmeliklere ve genelgelere uydurmaya çalışıyoruz. Her gün hayali suçlar ihdas edilerek soruşturma kapsamına alınıyoruz. Bırakın yarınımızdan emin olmayı ve okullarımızı üretim merkezi haline getirmeyi kaç dakika sonra görevden alınacağımızı bile kestiremiyoruz.
Siz mehepelilerin iktidar ortağı olduğu bir dönemde sürülen ülkücü öğretmenin, görevinden uzaklaştırılan yöneticilerin sayısını biliyor musunuz?
Evet, bildiğim bazı şeyler vardı da, hayallerin yönetmeliklere uydurulmaya çalışıldığını ve telefatın çok olduğunu bilmiyordum. Onu da öğrenmiş oldum. Mevcut durumun vahametini ortaya koyan yöneticilerden birisinin haykırışı “çengel”e takıldı. İşte çengele takılan haykırış:
“Hayal denizinde çekersin kürek,
Mevcut durumu da bilmemiz gerek.
Eğitimde hedef temiz bir yürek,
Telefatı nerde sayak hey hocam.”
Esasında son yıllarda var olan insan hakları kırıntılarını bile ortadan kaldırma çalışmaları karşısında işini kaybetmek istemeyenlerin hayallerini yönetmeliklere uydurmaya çalışmalarının yadırganmaması gerekir. Çünkü Türkiye’de bazı güç odaklarının etkisiyle insanlar kurallara uydurulmaya çalışılıyor. Kurallar insan hakları ve tabiatına ne kadar aykırı olursa olsun fark etmez; insanlar kurallara uydurulacak.
Onlara göre vazgeçilmez ilke “İnsanlar kurallar için yaşar”
Bunun son örneklerini okullarla ilgili konulan kurallar oluşturmaktadır. Öğrenciler bundan böyle on gün devamsızlık hakkına sahip olacak, daha yüksek notlarla geçmek mecburiyetinde olacak.
Yetkililere soruyoruz neden bu kurallar konuldu? Bu konuda araştırma yapıldı mı? Hangi ülkede böyle dayatmalar vardır?
El cevap.
Biz böyle istiyoruz.
“biz böyle istiyoruz”, “biz had bildiriyoruz” ve “bizi kimsenin tenkit etme hakkı yoktur” teranelerinin yönetim ilkeleri haline dönüştürüldüğü bir ülkede okullarda yöneticilik yapanların hayallerini yönetmeliklere ve genelgelere uydurma eğilimine girmelerini yadırgamamak gerekir. Okul yöneticileri aslında sadece hayallerini değil duygularını da genelgelere uydurmaya çalışıyorlar gibime geliyor.
Bunu şuradan çıkarıyorum. Tanıştığım yöneticilerin bana aktardıkları bilgilere göre içleri kan ağlayarak öğrencilerini okul kapılarından geri çeviriyorlarmış. Sebep yönetmelikler.
Efendim yönetmeliklere göre öğrencinin kravat takması, saçlarının açık olması, ayağına bilmem hangi renk çorap giymesi gerekirmiş. İlaveten kız öğrenciler küpe, bilezik, başörtü takamazmış.
Bu suçları(!) işleyen öğrencilerin okuldan kovulmaları gerekirmiş.
Eh!
Ne de olsa Türkiye’de okullar insanları eğitime mekânları değil. Öğrenciler olmazsa eğitimi idare etmek kolaylaşır her halde.
Eğitimin zararını(!) bilen eğitim yöneticilerine(!) tavsiyem şudur.
Zinhar!
Suçlu(!) öğrencileri affetmeyin. On günlük devamsızlık süresi çok fazla, bir dakika yeter artar bile. İki dakika okula gelmeyen veya tuvalette beş dakika kalan öğrenciyi okuldan ebediyen uzaklaştırmak gerekir.
Hele hele küpe, bilezik ve başörtüsü takma suçunu(!) işleyen kız öğrencileri asla okula sokmayınız. Bir şeyler öğrenirlerse ülke geriye gider. Buna asla müsaade ve müsamaha göstermeyiniz. Böylece müdürleriniz ve dahi personeliniz hayallerini yönetmeliklere uydurma zahmetinden kurtulmuş olacaklardır.
Öğrencisiz okulları idare etmek ne güzeldir değil mi efendiler?”
Yukarıdaki alıntımın yazıldığı yıllardan bu yana değişen bir şey var mı?
Hayallerimizi yönetmeliklere uydurmaya devam edecek miyiz yoksa toplumsal sorun kaynağından çözülecek mi?
Selam ve Sabırla.......
güzel tespit.. ellerinize sağlık..
YanıtlaSil