Kategorik ve
Analizci Düşünme
Veysi ERKEN
İslâmî tefekkür anlayışı incelendiğinde
karşımıza “iman” sorunu ortaya
çıkar.
İman bir
kabullenme ve onaylama duygusudur. Bir fikrin, düşüncenin veya hareketin tasdik
edilmesi ve kabul görmesi genel anlamda iki şekilde gerçekleşir.
Birinci yol
anadan, babadan, atadan veya herhangi bir şahsiyetten duyulan veya görülen
fikrin ve hareketin araştırılmadan, soruşturulmadan benimsenmesi tarzıdır. Buna
“taklidi iman” denilir.
İkinci yol
ise duyulan bir düşüncenin, fikrin veya görülen bir hareketin soruşturularak ve
sorgulanarak benimsenmesi ve onaylanması biçimidir. Buna “tahkiki iman” denilir.
Bir düşüncenin, fikrin veya eylemin
kabullenilmesi ve onaylanması işlemi bireyin ve toplumun hayatını etkiler.
İster taklidi ister tahkiki yolla gerçekleşsin fark etmez. Etki fazla
olduğundan, İslam bireye taklidi değil tahkiki imanı tavsiye eder. İslami
düşünüş bireye sunulan her hangi bir düşüncenin veya aktarılan bir haberin
doğruluğu araştırılmadan kabullenmesini onaylamaz.
İslam’ın
mümininden istediği kabullenme ve onaylama tahkike göre gerçekleşebilmesinin
birinci ve temel şartı “sorgulama”dır.
Tahkiki imana sahip olan birey kendisine sunulanları “hazır lokma” gibi yutmaz. Sebep-sonuç ilişkisini kurmaya çalışır.
Sorgulamanın
birey ve toplum hayatındaki önemi çok büyük olmasına rağmen gerek birey olarak,
gerekse toplum olarak “tahkiki” iman
etme geleneğimizi kaybettiğimizi düşünüyorum. Bize sunulanlara “sorgulayıcı” bir mantıkla
yaklaşacağımıza taklidi ifade eden kategorik kalıplarla yaklaşıyoruz.
Sunulanlar
kategorik bakışımızla bize her şey “siyah-beyaz”
görünür. Sunulanlar ya doğrudur veya yanlıştır.
Böyle bir
düşünme -belki düşünmeme demeliyiz- kalıbını bize -adeta devletleşen- medyanın
şeytanları sunmaktadırlar. Medya şeytanlarının haberleri, yorumları,
görüntüleri sunuş tarzı bizi kuşatıp sorgulama yeteneğimiz kaybolunca adi işler
bile bize hoş görünür.
Analiz
etme ve sorgulama yeteneğini kaybeden birey kendisine sunulan yanlış icraatlar
üstüne ahkâm yürütür. Hem de kategorik olarak savunduğu düşüncenin yanlışlarını
kutsayarak ahkâm keser.
Medya
şeytanlarının etkisinde kalarak taklidi ve kategorik iman etme hastalığına
duçar olmuş olan iktidar taraflısı bir
birey “cebinde parası olmadığı halde asgari ücretin az oluşunu, örtüleri
yüzünden okullarından, işlerinden uzaklaştırılanların mağduriyetini, öz
yurdunda parya durumuna düşürülenlerin halini, mezarda emeklilik anlayışını,
vekillerin imtiyazlarını, bedellinin sadece zenginlere yaramasını, israfı,
debdebeyi veya idamın kaldırılmasını “ doğru bulmakta ve bunları onaylayabilmektedir.
Bunun sebebi
her şeyi kategorik olarak “siyah-beyaz” zemininde düşünmesi ve onaylamasıdır.
“Âli menfaatler” düşünme zemininin bir tarafını,
“değiller” bir tarafını oluşturur.
Taklitçi yapılan her şeyi -büyüklerinin yutturduğu gibi- âli menfaatler için
yapıldığını ileri sürer ve yanlışı savunmaya devam eder.
Siyah-beyaz
olarak kategorilere ayrıştırılan bir tartışma zemininde neden, niçin, nasıl ve
benzer soruların yeri yoktur. “Babam
böyle diyooo” diyen çocuğun kabullenişi gibi büyük(!)lerin söylediği doğru
kabul edilir. Hele hele bunu kartel medyasının şeytanları piyasaya sürmüşse
tartışmasız doğrudur.
Büyük(!)lerin
adi menfaatleri bize âli menfaat gibi sunuşlarını bize yutturmaya çalışan medya
şeytanlarının zırvalarını neden nasıl diye değil, kimsenin hakkı yoktur
cümlesiyle başlayan nutuklarla tartışırız.
Böyle
bir düşünce -aslında düşüncesizlik-kalıbına sahip olan birey ve toplumların
gelişmeleri beklenemez.
Mevcut perişan halinin düzelmesini isteyen
birey ve toplumların kategorik düşünce kalıplarını kırarak her şeyi
sorgulayarak ve bir süzgeçten geçirerek benimsemelerinden geçmektedir.
Tahkiki
iman mantığına dayanmayan bugünkü düşünce kalıbını devam ettirenler “adi menfaat dolmalarını âli menfaat
dolması” olarak yutmaya devam edeceklerdir.
Selam
ve Sabırla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?