29 Haziran 2013 Cumartesi

Vekillere Çağrı: Meclis tatile çıkmamalıdır



Vekillere Çağrı: Meclis tatile çıkmamalıdır

Veysi ERKEN

            Sesimi sizlere duyurabilecek miyim?
            Emin değilim.
            Ama tarihe not düşmek istiyorum.
Sizler vekil bizler asıl isek sizlere çağrıda bulunuyoruz. Ülkenin ve ülke insanının bu kadar sıkıntısı varken meclisin tatil edilmesi anlamsızdır.
            Kanunların çok olduğu yerlerde hukukun azaldığı veya yok olduğunu hepimiz biliyoruz. Buna rağmen hukuk arıyoruz. Az da olsa vazifenizi yapınız tatil yapmayınız.
            Hepimiz biliyoruz ki mevcut kanunların ekseriyeti halkımızı sıkan, bunaltan metinlerdir. Ustalık dönemi denilen dönemde ise bunlar katmerleşmiştir.
            Tatile çıkmayınız sayın vekiller. Çağrımız bütün vekilleredir. Tabii ki, esas sorumluluk iktidar partisinin vekillerindedir.
            Sayın vekiller millet boğuluyor.
            Anayasa çalışmaları yıllardır sürüncemede. Anayasa metinlerinizi halkın önüne koyamıyorsunuz. Mutabakatınız yok. Herkes kendi metnini ortaya koysun ve millet oylasın. Oylamaya evet oyalanmaya hayır.
            Bir başka garabet. Yabancı paralarla yapılan (esasında yapılmayan) bedellide indirim, Türkiye’de yaşayan gençlere bindirim. Gençler soruyor. Bunun neresi adalet ve eşitlik. Gençler soruyor başka ülkelere mi gidelim. Geliniz gençlerin sorununa eğiliniz ve çözünüz.
            Bedelliyse bedelli. Az bedel ve 20 yaş makul.
            Kanun önünde eşitlik varsa yurt dışında yaşayan genç ile ülkemizde yaşayan genç arasında fark yoktur ve olamaz.
            Tatile çıkmayın sayın vekiller. Topyekûn zorunlu askerlik meselesini çözmeden, bakaya kalmış beş yüz bin gencin yarasına mehlem olmadan tatil yapmayınız.
            Sayın vekiller. Esasında haftanın 7 günü çalışmalısınız. Zira sorunlar çok. Sorunların kaynağında hukuka uygun olmaya kanunlardır. Geliniz bunları temizleyiniz.
            Düşünebiliyor musunuz? Risk analizini yaptırmayan kaç apartman yöneticisinin hapse gireceğini. Kaç mükellefin binlerce lira cezaya çarptırılacağını. Ninelerimizin dedesinden kalan arsası için tüccar sayılacağını.

            Hayır, bu konuları takip ettiğinizi zannetmiyorum.
            Berberin doktor çalıştırma mecburiyetinde kalacağını hesap ettiniz mi?
            Ya aile hekimliği.
            Hani her aileye hekim vardı. Aileye hekim işletmede çalışana ayrı hekim ne demek oluyor.
            Demek ki, aile hekimliği işe yaramıyor.
            Sahi ne işe yarıyor aile hekimliği.
            İnsanların 17.00- 09.00 arasında hastalanma hakkı yok. Çünkü aile hekimi ortada yok.
            Dert çok kanun çok ama hukuk yok.
            Hem aile hekimliği hem de iki kişi çalıştırana iş yeri hekimliği.
            Sayın vekiller!
            Kaç işletmenin iflas edeceğini hiç hesap ettiniz mi? Zannetmiyorum.
            Ülkenin kaynakları israf ediliyor, heba ediliyor. Genç hayatlar kararıyor sönüyor.
            Sayın vekiller!
            Halkın tabiriyle torba veya çuval kanunlar çıkarıyorsunuz.
            Geliniz hayatımızı kolaylaştıracak kanun tasarılarını da torbalayınız.
            Bir torbadan da halkın lehine kanunlar çıksın.
            Zira dertler, yaralar ve hukuksuzluklar çok.
            Sayın vekiller!
            Partiniz ne olursa olsun tatile çıkmayınız.
            Sizler vekilsiniz biz asıl.
            Davetimize icabet ediniz.
            Selam ve Sabırla.

23 Haziran 2013 Pazar

Bayiler



                                            Bayiler
Veysi ERKEN
                                                                                         “Halkın yıldızı yöneticilerinin başarısı
                                                                                       nispetinde parlar veya söner”
            Şunu hep düşünmüşümdür.
            Ülkemizde gerçekten sivil örgütlenme mevcut mudur?
            Mevzuatımız bu tür örgütlenmelere müsait midir?
             Son günlerde cereyan eden hadiseler ülkemizde sivil örgütlenmenin ve sivil medyanın yok denecek kadar az olduğu gerçeğini bir kere daha ortaya çıkarmıştır. Ülkenin sathında olup bitenlerin karşısında sergilenen tutumların ve yazılanların tamamı bu kanaatimizi doğrular durumdadır.
            Evet...
            Ülkemizde sivil örgüt ve medya yok denilecek kadar azdır. Gerçek sivil örgütler seslerini duyurmakta zorluk çekmekteler. Güdümlü medya şeytanları vasıtasıyla gerçekleri haykırmak isteyenlerin sesleri kısılmakta. ( İyi ki, internet ve sosyal medya genişlemiş. Bu alanlardaki dezenformasyona karşı hemen harekete geçilebilmekte ve medya şeytanlarının oyunları daha çabuk deşifre edilebilmektedir.)
            Kısaca ülkemizdeki sivil medya, ticaret, sanayi, holding ve örgüt zannedilen kuruluşların tamamına yakını sivil olmadığından “bayilik” sistemi ile çalışmaktadır.
            Hemen hemen hepsinin içinde şövalyelerin oluşturduğu büyük tapınağın  “bayii” bulunmaktadır. Bayiler örgütlerin içinde sadece bir üye değil, “karar süreci”nin başlatıcısıdırlar. (Gazeteleri, televizyonları, okulları vs. yönleriyle Karunlaşan yapıların da bunlara katıldıkları göz önünde bulundurulmalıdır)
                Bayi sistemi ile çalışan örgüt ve medya sivil olmadıklarından sadece piyonluk rolünü yerine getirebilir. Bir gecede fakirleştirilen ve açlığa mahkûm edilen halkın feryatlarının duyulmaması, yazılmaması ve şartların güllük gülistanlık gösterilmesi bayilik sisteminin göstergesidir.
            Medya denilen müsveddelere ve kanalizasyonlara baktığımızda ülkede olumsuz sayılabilecek hiçbir şey yoktur. Son eylemler gayet masumdur.
Biraz daha kemerin sıkılması ve insanların ölüme terk edilmesi ülkenin kurtuluşunun bir göstergesidir. Tapınaklarına mensup olanlar hariç herkes “âli menfaatler” için sıkılan kemerlere dayanmalıdır. Tıpkı Nasrettin Hocanın eşeği gibi.
            Olan bitenleri bu mantıkla tahlil ettiğimizde medyanın yanında “sivil örgüt(!)ler”in neden bu kadar sessiz kaldığını daha iyi bir şekilde anlarız.
            “Sivil(!) örgütler” tıpkı medya gibi “Tapınak” denilen merkezin uzantıları durumunda olmaları hasebiyle olan biten için ses çıkaramazlar. Ses çıkardıkları takdirde tapınak tarafından cezalandırılacaklarını ve finansörlüklerin bitirileceğini bilirler.
            Hepimiz biliriz ki, bir şirket başkalarına “bayi”lik tahsis ederken politikalarını sürdürecek olanları tercih eder. Şirket yönetimine “aykırı” tutum ve tavır sergileyenlerin bayilikleri sona erdirilir. Tapınakçılar da böyledir. Finansörlükler aynı mantıkla gerçekleştirilir ve yapılanmalar desteklenir.
                 Yönetimi kuşatan tapınakçı zihniyet tıpkı bir ticari kuruluş gibi hareket etmekte ve kuralları kendi çıkarları doğrultusunda belirlemektedir. Kendi politikalarını devam ettirmek için “sivil(!) örgütler” kurdurmakta ve gerçek anlamda sivil örgütleri kapatma cihetine gitmektedir.
            Kendine hizmet etmeyen sivil örgüt konumundaki dernek, vakıf ve sendikalara “hadd” bildirmekte ve elemanları vasıtasıyla sonlarını hazırlamaktadır. Son oyun geçmişin devamıdır.
            Yönetimi kuşatan zihniyetin merkezi “dönme” ve “boğazdaki aşiret”in oluşturduğu “Tapınak Şövalyeleri”dir. Sivil örgütler bu gerçeğin farkına varmaları “bayilik”lerin sonu ve toplumun kurtuluşunun başlangıcı anlamına gelir.
            Dönen dolapları ve masum gösterilen eylemlerin farkına varamamak sömürünün, fakirliğin, sıkıntının ve yokluğun devamı demektir.
             Olup bitenin farkında olmak yönetimin  “karar süreci”nde yer almak demektir. Farkında olmak ülke yönetiminin ticarî bir şirket yönetimi olmadığı demektir. Farkında olmak “Tapınak Şövalyeleri”nin tapınaklarının çökmesi demektir.
            Ve...
            Ve farkında olmak bayilikten kurtulup “âli menfaat(!)” yutturmacasıyla bizi söğüşleyen şövalyelerin hâkimiyetinin kırılması demektir.
            Selam ve Sabırla...

19 Haziran 2013 Çarşamba

Sayın Başbakana Açık Mektup



Sayın Başbakana Açık Mektup

Veysi ERKEN

            Bu mektubun size ulaştırılıp ulaştırılmayacağını bilmiyorum. Umarım ki, basın müşavirleriniz marifetiyle size ulaşır, okuma imkânı bulur ve yazılanların gereğini yaparsınız.
            Sayın başbakan
            Ağababaları dışarıda olan ittihatçı zihniyetin devamı olan küresel 28 Şubatçıların faaliyeti son bulmuş değildir. Son bulacağı da yok. Fırsat buldukça harekete geçeceklerinden ve her tarafı yıkmaya çalışacaklarından şüphemiz yoktur.
            Sayın Başbakan
            Küresel 28 Şubatçılar Haziran 2011 seçimlerinden sonra sizlere fazlaca yanlışlık yaptırdı. Halkın daralmasına yol açan icraatlar bolca gerçekleştirildi.
            Kamuoyunda şike kanunu olarak bilinen düzenleme ile başlayan hatalar zincirinden birkaç misal verecek olursak bedelli ile ilgili düzenlemeler, vekillerle ilgili düzenlemeler, üst bürokratlarla ilgili düzenlemeler, binalar için risk analizi, iş yeri hekimliği zorunluluğu, bankalarla ilgili düzenlemelerin yapılmayışı, Anayasa ile ilgili bir metin sunulmaması, vicdani ret ile ilgili düzenlemenin yapılmaması ve tazminat ödemeye devam edilmesi, küresel kapitalistlerle ilgili yapılan idari ve mali düzenlemeler şeklinde sıralanabilir.
            Esasında listeyi uzatmak mümkündür. Zira ustalık dönemi olarak adlandırdığınız devirde etrafınızı saran dost görünümlülerin yaptırdığı hatalar sayılamayacak kadar çoğaldı.
            Küresel 28 Şubatçıların son kalkışmalarından ders çıkararak halkı rahatlatacak icraatlara ağırlık vermenizi bekliyoruz.
            Kısa sürede yapılmasını beklediğimiz düzenlemelerden bir kaçı şu şekilde sıralanabilir.
            1.Binlerce küçük işletmeyi iflasa sürükleyecek işyeri hekimi uygulamasından vazgeçilmesi,
            2. Vicdani ret ile ilgili düzenlemenin yapılması ve tazminat ödemelerin önüne geçilmesi,
            3. Bankalarla ilgili acil düzenlemelerin yapılması ve milletin cebine uzanan hortumların kesilmesi,
            4.Elektrik, su, doğalgaz aboneliklerinin devri ile ilgili işlemlerin beyana dayalı yapılabilmesi ve depozit uygulamasından vazgeçilmesi,
5.Zorunlu askerlik ile ilgili düzenlemenin kısa sürede yapılması ve dövizli askerlik gibi bedelli askerlik uygulamasının aynı bedelle hayata geçirilmesi (Yurt dışındakilerin temsilcileriyle canlı yayında yaptığınız pazarlık gibi bir pazarlığı gençlerle yapabilirsiniz). Unutulmamalıdır ki, bugün 500 bini aşkın genç kaçak durumdadır. (Bedelli ile ilgili yapılan düzenlemede 30 yaş ve 30 bin tl gibi yüksek bir bedel istendiğinden bedelli bugün eylem yapan sözde sanatçı, gazeteci ve zenginin çocuğuna yaramıştır. Yapılan düzenleme yüz binlerce genci sükûtu hayale uğratmış ve küstürmüştür)
6. Küresel 28 Şubatçıların sadece tetikçileri ile ilgili değil, planlayıcıları, finansörleri, kalemşorları ile ilgili hukuki sürecin başlatılması
7. Etrafı yağmalayan maşalarla birlikte eylemleri planlayan, kışkırtan, söz ve yazılarıyla destekleyenlerle ilgili işlemlerin acilen başlatılması,
8. Asli giderlerle ilgili kısımdan vergi alınmaması (Asgari ücret, tek konut, vasıta, elektrik, su doğalgaz giderleri vs)
9. Anayasa ile ilgili metninizi kamuoyuna açıklanması ve küresel 28 Şubatçıların oyalamasına son verilmesi
10. Büyük projelerin küresel kapitalistlere verilmemesi. Oto yol ihalesinin durdurulması bunun bir örneğidir.
Hemen gerçekleştirilmesi gereken güven ve heyecan birliğini arttırması beklenen talepler listesi uzatılabilir.
Şimdilik yeter.
Sayın Başbakan
Bu talepler şahsi değildir.
Geniş halk kitlesini ilgilendiren taleplerdir. Bu taleplerin gerçekleştirilmesi birliğimizi arttırıcı ve küresel şeytanların oyununu bozacak niteliktedir.
Sayın başbakan
Taleplerimle ilgili saha çalışması yaptırabilirsiniz. Hepsinin makul ve halkın talepleri olduğunu göreceksiniz.
Milletin huzura, sükûna ve refaha ihtiyacı vardır.
Lütfen etrafınızı saran ve sizi yanıltanların oyununu bozunuz ki, ustalık dönemimim icraatları düzgünleşsin.
Selam ve Sabırla


16 Haziran 2013 Pazar

İLLUMİNATİ: Entrika Çemberi (*)


  İLLUMİNATİ: Entrika Çemberi (*)

 Veysi ERKEN

 Noam Chomsky yönetimleri gasp etmiş güçlerin varlıklarını ve hâkimiyetlerini “uzmanlar” ve “kanaat çobanları” marifetiyle sürdürdüklerini belirtir(**). Yenidünya düzeni adı altında dünyanın her bölgesinde meydana getirilen kaosu, krizleri, soykırımları, işgalleri ve ülkemizde olup bitenleri –özellikle son yıllardaki zulüm, baskı, sindirme, yıldırma, soygun, hortumlama, fişlenme, şişlenme, sermaye ayırımcılığı, başörtüsü konusu, işten çıkarmalar, vs.- incelediğimizde bu tespitin haklılığını bir kere daha anlamaktayız.
Diğer ülkelerde olduğu gibi, ülkemizi İMF vasıtasıyla “şeytan Tapınakçıları”na satan “şebeke” her fırsatta “uzman(!)” ve “kanaat Çobanları”nı devreye sokmaktadır.
Bütün ülkelerde ülkesini satan şebekenin her gün ileri sürdüğü mazeret “âli ve ulusal menfaat”. Peki, adı “âli menfaat” olan “adi menfaat” dolmasını halka kim yutturmaktadır. Halkın zihnini kim bulandıracak, onu kim koyuna çevirecek. Şüphesiz ki, bu işin “uzman” ve “kanaat çobanları”.
Şebeke, satış işlemi ve efendilerine hizmet konusunda medyadaki – efendilerin destekledikleri- kalemşorları ve borazanları, üniversite ve bürokrasideki kişileri “uzman” sıfatıyla kullanmaktadır. Bu uzmanlar ülkenin ilahlık peşinde koşan insan şeytanlarına satılması işlemini “âli menfaat” diye yazmakta ve yorumlamaktalar.
Uzmanların istihdamı bu iş için yeterli değildir. Uzmanlara ilaveten “kanaat çobanları” da devreye sokulmaktadır. Kanaat çobanları genel anlamda sivil görünümlü kuruluşların başındakilerden oluşur. Dernek, vakıf, sendika, cemaat veya bir başka kitlenin başında bulunan çobanlar “büyüklerin bir bildikleri var” masalı ile halkı kandırma ve uyutma işlemine katılmaktalar.
Esasında halkı köleleştirme oyunu yeni değildir ve bu oyun sadece Türkiye’de oynanmamaktadır. Bu oyun şeytani imparatorluk kurma peşinde olan ve ilahlık taslayan hanedanlıkların var olmasından beri vardır.
Kendilerini ilah olarak gören bu şebekenin yapısı ve ülkelerdeki uzantıları İlluminati isimli eserde teferruatıyla ortaya konulmaktadır. Bu şebekenin inancı hiçbir ilahi kaynaklı din ile bağdaşmamaktadır. Temel amacı dünyayı ele geçirmek olan ve İlluminati olarak isimlendirilen “güç şebekesi dünyanın en ünlü kişilerden, yatırımcılarından, şirket başkanlarından ve siyasilerinden oluşan bir mozaik s.13”tir.
Bu şebeke emir erlerini kullanarak dünyaya hâkim olmaya çalışmakta. “Kaostan doğan düzen” ilkesini benimseyen bu şebeke “düzenli olarak –en azından yılda iki kere- gözden uzak bir yerde bir araya geliyorlar. Toplantıları şık, lüks ve ancak belirli kişilere açık olan lüks otellerin kilitli bir dairesinde ya da müritlerinden birinin özel mülkünde gerçekleşiyor. Çok gizli tutulan kararları ve gündemleri, sıradan vatandaşlar için, dehşetli ve çok büyük zararlara yol açacak sonuçlar doğuruyor. Savaşlar, devrimler, bilimsel keşifler, hastalıklar, kıtlıklar, ekonomik krizler ve çöküşler! Tüm bunlar İlluminati’nin gizli oturumlarında alınan, hayat veren ya da hayatları mahveden kararlarından bazıları s.17.”
Bu şebeke şeytani marifetlerini hizmetkârları vasıtasıyla yerine getirmektedir. “İç çember ve etrafındaki delegeler ile yardımcılar, hükümetlerin en üst düzeylerini kendi istedikleri gibi düzenleyerek, devamlı olarak geri planda çalışıyorlar. Hisse senedi, hazine bonosu, döviz, değerli maden, tarım ya da ticaret piyasalarını kullanarak servet transferi yapıyor, seçtikleri kişileri destekliyor ve büyük, çok uluslu şirketleri bir çatı altında topluyorlar. s. 22”
Dünyanın ve ülkemizin temel sorunu bu şeytani şebeke ve uzantılarından kurtulmadır. Kurtuluş doğru teşhisle başlar.
Evet...
Bu şeytani şebekenin uzantıları Bilderbergçiler, masonlar, İMF, Dünya Ekonomik Forumu, çok uluslu holdingler ve benzeri kuruluşlardır. Bu teşhisten sonra kurtuluş için bu kuruluşların boykot edilerek hayatımızdan çıkarılması gerekir.
Selam ve Sabırla... 


      (*) Texe Marrs, İlluminati Entrika Çemberi, Çev. Ali Çimen, Timaş Yayınları, İstanbul 2002.
     (**) Noam Chomsky, Demokratik İdeallerin Çöküşü, Çev. Cevdet Cerit, Pınar Yayınları, İstanbul 1997. S.55-57.

    Not: Bu iki kitabı başta ülkemizdekileri (yazıya sadece parantez içindeki kısım ilave edilmiştir. Gezi Parkı dolması 16.06.13) olmak üzere dünyada olup bitenleri kavramak isteyen bütün gönüldeşlere tavsiye ederim. 13.04.2002