Ölüm ve
Mağdurun Hakları
Veysi ERKEN
Her gün yüzlerce
kişi mağdur edilmekte, kimisi canından olmaktadır. Son yıllarda cinnet halinin
artmakta olduğunu kabul etmeyen yoktur sanırım.
“Mağduriyetlerin sebepleri ve çözüm yolları”
üzerinde tefekkür edileceğine “mağdur”un üzerinde toplumu kışkırtma ön plana
çıkarılmaktadır.
Özgecan
Aslan hadisesi de bunlardan biridir. Bir genç kız hunharca, vahşice
katledilmiştir. Özgecan maktul, ailesi, yakınları perişan ve mağdur.
Peki,
ne yapmalı?
İşte
ası sorun ve soru burada.
Ceza
hukuku denilen kanunlarla maalesef mağdur ve mutazarrır olan değil, mağdur eden
korunmaktadır.
Olması
gereken ise mağdur edilen, zarar görenin hakkını savunmaktır.
Bir
ülkede hukuk varsa mağdur ve mutazarrır olanın hakkını, mağdur edene veya zarar
verene cezasını misliyle vermek esastır. Mağdur kendi hakkından vazgeçmezse
“devlet” onun adına vazgeçemez. Mağdur edeni veya zarar vereni affedemez.
Bireylerin
mağduriyetinin nasıl giderileceğini bireyin kendisi, ailesi veya vasisi karar
verir. Demek istediğim gayet nettir. Özgecan ve benzerlerini vahşice
katledenlerin affedilmeleri, az bir ceza ile kurtulmaları mümkün olmamalıdır.
Katillerin cezalarını aileleri belirlemelidir.
Peki,
dün ile bugün arasında değişen anlayış var mı?
Mağdurun
hakları gündeme getiriliyor mu?
Maalesef
hayır. Dün de mağdur edenler savunuluyordu. Bugün de aynı durum söz konusu.
En
iyisi bununla ilgili yazdığım bir yazıyı sizlerle paylaşayım da konu net
anlaşılsın.
“Merhum Talip
Atmaca tarafından kaleme alınan ve “mağdur”un
haklarının konu edinildiği makaleyi* okuyunca
ceza hukukumuzun “mağdur”u iyice
mağdur ettiğini bir daha idrak ettim desem abartmış olmam.
Esasında
“mağdur”un haklarını geniş bir
şekilde işlemeyi ve bunu hukukçuların gündemine taşımayı düşünüyordum. Ancak
ölümler konunun farklılaşmasına sebep oldu. İnşallah bir başka zaman bu konuyu
geniş bir şekilde işleme imkânı bulurum.
Ölüm
inananlar için bir son değil. Yeni bir hayatın başlangıcı. Amellerimizin
karşılığını bulacağımız yepyeni bir hayatın başlangıcı. Had bildirenlerinin de
hadlerinin bildirileceği bir hayatın başlangıcı.
Bu
dünyada zalimane bir şekilde had bildirmeye çalışanlar da musalla taşına
konulur İslam ülkelerinde. Kalanların duası, şahadeti ve namazı için.
Genelde
İslam topluluklarının ağırlıklı olduğu yerlerde “ölü”nün arkasında “ölü”yü
nasıl bilirdiniz telkininde bulunulur.
Cemaat dürüst
ise ölüyü nasıl bilirse ona göre şahadet eder. Gelin görün ki, bizde telkinler
doğru yapılamamakta. Bilhassa ölen kişi “ekâbir”
veya “yönetici” takımından ise
telkinde sahtekârlık had safhaya varır.
Arkasında milyonlarca mağdur bırakan
birisinin telkininde iyi idi, dürüst idi, erdemli idi gibi ifadeler dürüstlüğü
ifade etmeyen söylemlerdir.
Unutulmamalıdır
ki, mağdur veya mağdur yakını (asıl
mağdur ölmüş ise) hakkından vazgeçmedikçe başkasının onun adına “suçlu”yu
affetme yetkisi olamaz hukukun hâkim olduğu yerlerde!
Milyonların
inancından, örtüsünden, yaşayışından, tercihlerinden dolayı mağdur edildiği bir
ülke ve bir yönetim düşünün. Tabiidir ki, bu ülke bizden fersah fersah
ötelerde. Acaba o ülkenin mağdurları ölen ekâbirin peşinden iyi insandı, dürüst
insandı, şefkatli ve merhametliydi, hiç kimseye zararı dokunmadı diye şahadet
eder mi?
Zannetmem.
Ülkemizde
ise hukuk suçlunun haklarını tadat ettiğinden mağdurlara düşen görev(!)
telkinde “ekâbir”in ve ölen “yönetici”nin peşinde methiyeler dizmek
olur.
Bana
kalırsa sevgili gönüldaşlarım…
Artık
uyanalım.
Ve.
Bizi
mağdur edenlere karşı dürüst olalım. Hiçbir “ekâbir”e ve “yönetici”ye
karşı telkinde iyi yönde sahte şahadette bulunmayalım. Bireyi hayatında ne ise
öyle bilelim ve bildirelim. Belki hayatta kalan ve geçmişte zalimlerin yanında
yer alanlara ders olur ve tevbe ederler.
Bu
bağlamda hele hele caminin kenarından bile geçmemiş olanların cenazelerinde
bulunmayalım.
Mağdurların
çoğalmasını istemeyenlerin yapmaları gereken icraatlardan birisi “mağdur”un haklarını öğrenmeleri ve
bunu herkese öğretmeleridir. Mağdurların veya mağdur yakınlarının da zalimlere
karşı dürüst olmaları ve cenazelerinde bulunmamaları gerekir.
Unutulmamalıdır
ki;
Haklar
bilinmedikçe tavizler devam edecek ve aramızda binlerce “af(!)” kaçkını hırsız, arsız, katil, soyguncu, hortumcu ve soysuz
dolaşmaya devam edecektir.
Ölüm
mağdurların haklarından feragati getirmemeli, bilakis “ekâbir”in yakınlarına ve mevcut ekâbire ihsas edilmelidir.
Şimdi
uyanma zamanı.
Selam
ve Sabırla…08.11.2006”
* Dini Araştırmalar Dergisi, s.23, Ankara 2005.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?