Temel Sorun: Gayrı Müslim Yöneticiler
Veysi
ERKEN
Yarın
seçim günüdür. Temennimiz yerli bir meclisin oluşmasıdır. Sorunların çözümü
veya azaltılmasının yolu yerlilikten geçer.
Yıllar önce temel sorunun kaynağını şu şekilde izah etmiştim. Günümüzde
de geçerli bir izahtır.
Umarım
ki, halk buna göre tercih yapar.
Bu
minvalde “Yeryüzünde sorunsuz bir ülke var mıdır?
Bize
göre bu sorunun kendisi sorundur. Çünkü fıtrat icabı insanın kendisi sorunludur
ve sorunlarını çözebildikçe yaratılış gayesine yaklaşır.
Bu tespitten hareketle tereddütsüz
denilebilir ki, dünyanın hiçbir ülkesi güllük gülistanlık değildir. Her ülkenin
sorunları vardır ve olmaya devam edecektir. Yeryüzünde hayat devam ettiği
müddetçe bu gerçekten kaçınılmaz.
Sorun ne kadar gerçek ise, ülkelerin
sorunlarının sebep ve sonuçları itibarıyla birbirinden farklılığı da o kadar
gerçektir.
Peki,
bizim ülkemizin temel sorunu nedir?
İşte zurnanın zart zurt dediği yer.
Tespitlerimize göre; ülkemizin temel sorunu yöneticilerin yönetilenlerden farklı değer
yargılarına sahip olmalarıdır.
Evet...
Ülkemizin temel sorunu derin yöneticilerin
halkın değer yargılarına yabancı olmaları, yani gayri Müslim olmalarıdır. Çeşitli sıfatlarla nitelendirilseler bile
ortak paydaları gayrı Müslim olmalarıdır. Bu konu bilinip çözümlenmedikçe
sorunlarımızın hafiflemesi mümkün değildir.
Yöneticiler
denilince ülkenin gidişatını şekillendiren politikaları belirleyen
mekanizmaları işgal edenler anlaşılmalıdır. Politika belirleyen yönetim ve
yöneticiler anlaşılmadıkça görüntü her zaman aldatıcı olmaya devam edecektir.
Üzülerek
belirtmeliyiz ki, görünürdeki yöneticilerin ekseriyeti gerçek anlamda yönetici
değildir. Görünürdekiler sadece tapınak papazlarının uygulayıcıları
durumundadır. Politika belirleme güçleri söz konusu değildir. Politika
belirleyemeyen yönetici değil sadece uygulayıcıdır.
Falan adam X makamına getirilinceye kadar
iyiydi. Falan grup iktidar ortağı oluncaya kadar erkekti(!). Neden bu kadar
değişti sorusunu cevaplayamayanların temel hatası görünürdeki makamları
politika belirleme mevkii olarak görmeleridir.
Tabiidir ki, teşhis yanlış olunca tedavi
mümkün olamaz.
Sokaktaki vatandaştan aydın kabul edilen
üniversite hocasına kadar herkesin düştüğü hata budur.
Bugün
ülkemizin kaynaklarını kurutan, insanımızı perişan eden ve ülkemizi yaşanmaz
hale getirenler bellidir. Bunlar kaynağın başını tutan gayrı Müslimlerdir.
Sion
ve benzer tapınakların papazlarıdır. Tapınakçı olarak adlandırılan bu güruh bir
ahtapot gibi ülkemizi kuşatmış bulunmaktadır. Değişik kılıklar ve renklerle
ülkemizi sömürmeye devam ediyor.
Üzülerek belirtmeliyiz ki, tapınakçı ahtapot
farklı renklerdeki kolları vasıtasıyla ülkemizde mazlum ve mağdur sayısını
arttırmak ve kaynakları paylaştırmakla meşguldur.
Ülkemizdeki tapınakçı ahtapot kendini He-Man
olarak görmekte ve göstermektedir. Yönetilenler ahtapotu kavrayamadığından
yapılanlarda keramet aramaktalar.
Konuşulduğunda
büyüklerin bir bildiklerinin olduğu mavrası dillendirilir yönetilenlerce.
Böööyüklerin her hatası âlî (!) menfaat için kabul edilir yönetilenlerce.
Aslında bööyüklerin tamamı diktatör kafalı
taliban zihniyetli Hasan Sabbahçı mantıklı Tapınak papazları
Bilderbergçilerdir. Bunların tek gayesi insanımıza hayatı zehir etmektir.
Ülkemizde
beyin aynı olduğu müddetçe ülkeyi rahatlatacak ve ülke insanını mutlu edecek
kararların alınmasının beklenmesi beyhudedir. Çünkü ahtapotun yaşayışı,
değerleri ve inancı ülke insanına yabancıdır ve ahtapot ülke insanını kendi
değerlerinden uzaklaştırmayı temel görev olarak görmektedir. Ahtapotun böyle
bir misyona sahip olması gayet tabiidir.
Bilinen
bir gerçektir ki, kendi değerlerine yabancılaşan ve mankurtlaşan insanları
gütmek ve sömürmek her zaman kolaydır.
Umulur
ki, ülke insanı kanını ve duygularını emen ahtapotun farkına varmasıdır.
Ahtapotun farkına varmak kurtuluşun birinci adımıdır.
Unutulmamalıdır ki, her alanda olduğu gibi
yönetimde de ilk adım yön belirleyicidir. 21.01.2002 ”
Selam ve Sabırla...