23 Ocak 2016 Cumartesi

Yaşatarak ve yaşayarak Ölmek



Yaşatarak ve yaşayarak Ölmek

Veysi ERKEN

            Neşriyat-ı umumiyede (medya) ölüm haberlerini duyunca veya okuyunca kendi temel ilkelerimizden ne kadar çok uzaklaştırıldığımızı bir kere daha fark ediyorum.
            Falan kes “hayatını kaybetti”.
            Ne kadar tuhaf ve anlamsız bir ifade.
            Biz hayatın bir imtihan alanı olduğuna ve ölümün yokluk/kayıp olmadığına inanıyorsunuz.
            Bizim için hayat ve ölüm bir imtihan vasıtasıdır.
            Her nefis ölümü tadacaktır.
            Buna inanıyoruz.
            Onun içindir ki, “nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz” ifadesi bizim için önemlidir.
            Bunu kabul eden için “ölüm” bir kayıp değil, Allah’a kavuşmadır.
            Önemli olan cenabı-ı Allah’ın hudutları içinde güzel yaşamaktır.
            Güzel yaşarsak ölüm bizim için kötü değildir.
            Yaş da önemli değildir.
            Genç, çocuk veya yaşlı olmak vuslat için fark etmez.
            Kaç yaşındasın sorusu anlam ifade etmez.
            Burnundan kıl aldırmayan bir devletlu hadi biz diyelim bürokrat Tokat ilimizin Erbaa ilçesinin bir köyünde pir-i fani (ihtiyar) bir teyzeye “kaç yaşındasın?” diye sorar.
            Yaşlı teyze kamil imanıyla cevap verir.
            “Evladım biz yaş maş bilmeyiz. Biz yaşatarak yaşar yaşar ölürüz”
            Önemli olan yaşatarak ve yaşayarak ölmektir.
            İnananlar için bu ilke geçerlidir.
            Dolayısıyla ölüm hayatı kaybetmek değildir.
            Kaybedilen bulunabilir.
            Peki hayatını kaybeden kaç kişi hayatını bulmuştur.
            Söyler misiniz?
            Ey ölümü “hayatını kaybetti” diye ifade kullanan zatlar.
            Sizlere sesleniyorum.
            Hayatı ve ölümü neden anlamsızlaştırmaya çalışıyorsunuz.
            Sizler hayatın ve ölümün anlamsızlığına inanabilirsiniz.
            Ama bunu topluma yaymaya hakkınız yok diye düşünüyorum.
            Haberi sunarken ahlaklı olun.
            Hadi size ahlakla ilgili bir anekdot anlatayım.
            “Su, ateş ve ahlâk dostluk kurmuşlar.
 Bir gün ormanda dolaşmaya çıkmışlar. Fakat bir müddet sonra içlerine bir korkudur düşmüş.
Orman çok büyük ve çok karmaşıkmış. Her türlü ihtimale karşı birbirlerini kaybederlerse, nasıl bulacaklarını düşünmeye başlamışlar. Ateş ve ahlâk suya sormuş:
           Kaybolursan seni nasıl bulacağız?
Su cevaplamış: Nerede bir şırıltı duyarsanız ben oradayım. demiş.
 Sıra ateşe gelmiş.
Su: -“Seni yitirirsek ne yapalım?” diye sormuş. Ateş: Duman gördüğünüz yerde ben varım. cevabını vermiş.
Sıra ahlâka gelince cevabı şu olmuş:-“Beni asla kaybetmeyin; eğer kaybederseniz, bir daha asla bulamazsınız!”
Sizler ahlakınızı kaybetmediyseniz haberleri sunarken “hayatını kaybetti demeyin. Erbaalı teyze gibi ölümün bir hakikat olduğunu topluma anlatın.
Yaşatarak yaşayıp ölenlere zulmetmeyin.
Selam ve Sabırla…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?