Sağırlaşanlar Çığlığı Duyar mı?
Veysi
ERKEN
“Çocuk sordu. Birleşmiş milletlerin görevi nedir? Baba
cevap verdi. “Evleri çadıra çevirmek”
Evet, birleşmiş
milletler varmış. Birleşmiş milletler mi, birleşmiş illetler mi?
İnsanlık varmış
yeryüzünde.
Gerçek mi?
Ya sessizlik
deryasında olan sağır ve dilsiz Müslümanlara ne demeli.
Feryadı duyulmaz oldu
dünyanın masum ve mazlum çocuklarının. Bedenleri savrulurken çocukların beşer
enkaza döndü. Evleri çadırlara döndürmek oldu birleş(miş) milletlerin görevi.
İşte sağlaşan insan
görünümlü mahlûklara karşı haykıran bir ses. Elinden geleni yapan, haykıran, “ebabil”leşen çocukların ve bedenlerin
sesi olan bir insan. Nisyanlığı değil, ünsiyeti haykıran bir sestir Ayşegül Gürtan.
Öğrencim Ayşegül
Gürtan haykırıyor masum çocuğun sesini. Feryadı arş-ı alaya yükselsin diye.
İdlibli çocuğa mektup gönderiyor. Mektup bütün masumlaradır hakikatte.
İnsanlığını
kaybetmemiş herkes duysun diye bu feryat dolu mektubu paylaşıyorum sizlerle.
Duyuyor musunuz,
yoksa (D)uyuyor musunuz?
Sizi mektupla baş
başa bırakıyorum.
“Ebabil”leşen
İdlib”in ve bütün dünyanın çocuklarına”
“İdlib’teki evladım,
Rakka’daki çocuğum; “Afganistan’daki, Türkistan’daki bebeğim.
Ve Dünyanın
bilmediğim köşelerinde unutulmuş sabilerim.
Doğurmadığım,
beslemediğim ama analığını tüm ruhumda hissettiğim yavrularım, elim kolum
uzanamıyor size, ama dilimde dualarım hep sizin için var. En güzel duaları size
ediyor, en güzel cennet mekânını size istiyorum bir ana gibi… Size uzanan zalim
elleri kıramıyorum, kökünden
koparamıyorum ama asıl güç sahibi el-AZİM olan Allah’a havale ediyorum, sizi
Allah’ın emanet halkasına bırakıyorum. Bugün tepenize bomba yağdıranların
tepelerine “ebabil” gibi ineceksiniz
tepelerine, dağılacak beyinleri, kararacak gözleri, yıkılacak saltanatları
inşallah.
Mahşerde, o size ölüm
saçan o eller dile gelip ”bu insanoğlu beni en zalim işlerine ortak etti. ”
diye şikâyet edecek. Ölüm saçan o eller dahi şikâyet edecek. Sen hiç üzülme, gören
yok, sesimizi duyan yok diye. Cenabı Allah her şeyi görüyor, biliyor ve
duyuyor. O “muntakim” ism-i
celaliyle intikamınızı alacak, “kahhar”
sıfatıyla onları kahredecektir.
O lanet ve dehşet
saçan kalpsizlerin yaptıklarından Cenabı Allah üzerinize sabır yağdıracak,
onları cehennem çukurunda haşredecektir.
Ya Sabır diyorum
İdlib’in, Arakan’ın ve dünyanın bütün “ebabil”leşen mazlum, mağdur ve masum
çocukları. Es-Sabur’a sığınıyorum. Başka melcemiz yoktur çünkü.
Diliyorum ki tez
vakitte Allah belalarını versin, daha fazla yapmalarına fırsat ve zaman
kalmasın, yerle yeksan olsunlar, “keasfin
mekul”a dönsünler. Toprağında kabul etmeyeceği pislik dolu leş bedenleri
çürüsün, yok olsun.
Yaşatılmadığınız
dünyayı, al(-ama-)dığınız nefesi zehirle doldurdular yeryüzünün nemrutları,
firavunları, zalimleri. Bu dünyada kirlettikleri çocukluğunuza, yok ettikleri
bedenlerinizin karşılığını fazlasıyla göreceklerdin “ebabil”leşen ruhlarınızdan
biiznillah. Zalimler, nemrutlar toprağınızda rahat yüzü görmesinler. Olmayan
vicdanları, merhametleri gibi bedenleri de olmasın ki sizin kanınızla sulanan
TOPRAĞINIZI ve yeryüzünü bir daha kirletmesinler.
Evladım bu dünyada
büyükler varmış! Onlar isterse durdururmuş size yapılanları… Ben diyorum ki HÂŞÂ. Allah’u Ekber. Büyüklük, yalnızca Allah’a
mahsustur.
Sesleniyorum o
kendini büyük sananlara ve onları öyle görenlere “ gösterin kendinizi, meydan
ortada buyurun, lütfedin artık. O çok savunduğunuz çocuk haklarının esamisi
okunmuyor İDLİB’ te, RAKKA’ da. Nerede
insanlığınız ve insaniyetiniz.
Büyüksünüz, yoksa bükük müsünüz?
Büyük müsünüz yoksa
merhameti, vicdanı, adaleti bükük olanlar mısınız?
Ses yok evladım,
cevap ver(-e-)miyorlar. Çünkü büyük değil, büküklerdir.
Kendini insan sanan,
merhametli sanan ileri gideyim aramızda kalsın Müslüman sanan abilerin,
ablaların, amcaların, teyzelerin, dindaşların, gezegendaşların var ya onlar
niye sesini çıkartmıyor dersin? Bükük olduklarından mı dersin.
Evet,
masum çocuğum. Dünya büyüklerle değil, büküklerle dolu.
Unutmuşlar mı insan
olduklarını, nisyan tarafı ağır basan insanlıklarını
yaşıyorlar. Nerede şu çocuk hakları için çocuğu savunanlar, hani evladım bir
yürüyüşte size düzenlemiyorlar… Bir “kuş” kadar yokmuşsunuz gözlerinde, öyle ya
siz masumsunuz, siz günahsızsınız, sizi savunmak kimsenin ekmeğine yağ sürmez,
kimseyi birbirine düşürmez, servetlerine servet katmaz, Kürt’ü Türk’e kırdırmaz
Laz’ı, Çerkez’i, Alevi’yi, Sünni’yi birbirine katmaz. İşte bu asıl NEDEN bu.
Sizler masum, mazlumlarsınız.
Sizlerin yeri yok
zalimlerin nazarında.
İnanıyorum.
Zalimlerin tepelerine “ebabil” gibi “siccil” yağdıracaksınız inşallah.
Belki siz artık
sesinizi duyuramazsınız. Geriye bıraktığınız çığlık koparan bakışlarınızdan
başka hiçbir yok. Ama ben diliniz olup haykıracağım tüm insafsızlara, tüm
merhametsizlere. Ben dertleneceğim derdinizle. Çünkü kalbimde tüm acınız… Cenabı
Allah dilimi döndürdüğü müddetçe haykıracağım konuşacağım masum evladım.
Masum Hanzala gibi sırtımı
döneceğim ve Cenabı Allah’a yakaracağım ebabilleşen sizler için.
Sen şehit tahtında rahatsındır ama daha da
rahat ol, gözleri çocukça isteklerine doyamadan şehit olan yavrum, en güzel yemekleri yiyemeden şehit olan
yavrum, oyunlara, eğlenmeye, koşmaya,
gülmeye doyamayan yavrum, sen parçalanmış bedeninle rahat uyu…
Size yardım için
uzanmayan eller kırılsın, sizi koruyamayan güçlüler kahrolsun, sizi duymayan
kulaklar kapansın, elinden sadece duası gelip de buna üşenen diller kilitlensin.
Lal kesilmiş insan kılıklılar ve Müslüman görünümlüler sussun.
Sizin acınızı hissetmeyen, hala kendi
hayatına devam edip dünyalık telaşlarına koşturan bu yazıyı ve benzerlerini
okuyup vah tüh edenler kalpsizler var ya evladım. İşte onlar sana manen zehir
saçanlardır.
Onlar fiilen ortada yoklar ama varlıklarıyla, umursamazlıklarıyla,
kayıtsızlıklarıyla, katılıklarıyla bu zulmü size yapan kalpsiz kâfirlere ortaktırlar.
Onların çürük kalbilerinin kokusu da ölüm saçtı size. Elma kokulu sârin gazı
gibi.
Evladım, o kokular
canını yaktı ya işte senin canının yandığını görmek, buna mani olamamak benim
de canımı yaktı.
Beni affet evladım,
engel olamadığım için, sana ulaşamadığım için beni affet... Yüreğim ezildi,
yaşamak Müslüman olmak ağırlaştı üstümde. Ruhumda hissettiğim acı tüm takatimi aldı
elimden. Kalemi tutmaya güç veren ise senin derdinin dili olmak…
Evladım ne param var
ne nüfuzum, senin için sadece duam ve yakarışım var. Bir de yaşadıklarına dönen
dilim ve seni hisseden anne yüreğim. Rabbim cennette, köşkünde ağırlıyorken
sizi, bu dünyada başardıklarını sanan, yaptıklarından gurur ve zafer duyan bir aptal
güruhu var.
Oralardan bakıp gülüyorsundur
kahpe hallerine. Acınacak haldeler değil mi “ebabil”?
“Ebabil”leşen evladım,
şu içinde yaşadığımız yeryüzü cehennemine, mutlu ve huzurlu olduğun cennet
bahçelerinden bizlere bir gülücük gönder de gözyaşımız dinsin, gönlümüz huzur
bulsun…
Bu mektubu sana annelik
yapamayan ama anneliğinin sorumluluğunu hisseden zavallı bir anne gönderiyor.
Kabul eder misin “ebabil”leşen
masum çocuk.05.04.2017 Türkiye/ Kastamonu”
Selam ve Sabırla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?