Veysi ERKEN 2001
Sessizce düşünsek duyacaklar bir gün
Olmazları olmuş sayacaklar bir gün
Onlar bu vehimle ellerinden gelse
Rüyalara sansür koyacaklar bir gün
Arif Nihat ASYA
Demokratik ülkelerde yönetime gelenlerin öncelikli icraatları sosyal sorunları halkın talepleri doğrultusunda çözmeye yönelik olduğu bilinir.
Çözüm bekleyen konulara ve “sosyal yara”ya dönüşen gerçeklere çare olamayanlar halka fazla eziyet etmemek için makamları terk ederler.
Demokratik yönetim tarzının gereği budur.
Çare olamayanların yönetimde otuz kırk yıl arz-ı endam etmeleri ve fuzuli şağil haline gelmeleri totaliter veya oligarşik yönetimlere has bir vakıadır.
Yönetimin esas görevi yönetme gücünü halkın istekarzu ve ihtiyaçları doğrultusunda kullanma ve sorunlara çare bulma olduğuna göre toplumda “sosyal yara” haline dönüşen meselelere çözüm bulmak yöneticiler için öncelikli konudur.
Bu bağlamda meseleye baktığımızda televizyon programında başörtüsü, inandığı gibi yaşama arzusu ve insani seviyeye göre bir gelir talebi meselesinin Türkiye’nin bir gerçeği olduğunu görürüz.
Dolayısıyla bu konunun “sosyal yara”ya dönüştüğünü ifade eden yöneticinin öncelikli görevinin sosyal yarayı tedavi etmek olduğunu söylemek abartılı olmasa gerekir.
Esasında Türkiye’de sosyal yara haline dönüşmeyen konu var mıdır? Böyle bir soru ile sorunları tahlil ettiğimizde;
Bordro mahkumlarının ücretlerinin,
Hastane önlerinde oluşan kuyrukların,
Memuru eriten ,Rantiyecileri semirten faiz çılgınlığının,
Belirli kesimlere kamu mallarının peşkeş çekilmesinin,
Milletin kanını sülük gibi emenlere yapılan arazi tahsislerinin,
Ve...
En önemlisi ..
Gasp edilen hakların.
İnancı doğrultusunda yaşaması engellenenlerin,
Okuma hakkı yok edilenlerin,
Evinde bile düşünmekten korkar hale getirilenlerin birer “sosyal yara” olduğunu görürüz.
Sosyal yara haline gelmiş, doğrusu getirilmiş olan meselelerin getiriliş sebebinin bilinmesi çözüm için birinci adımdır. Zira,tedavi ancak doğru teşhisle başlatılabilir.
Unutulmamalıdır ki, “sosyal yara”ya dönüşmüş bütün konuların temelinde milletinin değerlerinden kopuk olan oligarşik bir zümrenin ihtirasları yatmaktadır. Yerli olmayan İttihatçı zihniyeti devam ettirenlerdir.
Bir kısım bürokrat,medya,holding ve siyaset mensubunun oluşturduğu oligarşik zümre yağlı ballı düzenlerinin devamı için toplumun genelini ilgilendiren konuları “sosyal yara”ya dönüştürmektedir. Bilerek ve isteyerek yapılıyor.
Bunun farkına varmak, bu mel’un zihniyeti anlamak tedavi için birinci adımdır. Çünkü, çatışan toplum kendini yokluğa,fukaralığa ve köleliğe sürükleyen oyunu sezemez. İşte olgarşik zümre olan İttihatçı zihniyetin birinci hedefi toplumda bazı konuları “sosyal yara” haline getirerek çatışmayı arttırmak ve bu yolla düzenini devam ettirmektir.
Sevk ve idarenin bir kısmına razı edilen iyi niyetlerinden şüphe etmek istemediğimiz insanların “sosyal yara”ya dönüşmüş konulara çözüm bulabilmeleri için atacakları ilk adım oligarşik zümrenin oyununun farkına varmaları ve onların kumpasına düşmemeleridir.
Geçmiş tecrübeleri irdelediğimizde pek çok iyi niyetli insanın yönetme noktasına geldiğinde kumpasa kapıldığı ve zümrenin parçası haline geldiği görülmektedir.
Boğazdaki aşireti oluşturan zümrenin, sevk ve idareye gelenlere kurduğu ilk tuzak onları kumpasa düşürmektir.
Kumpasa düşenler birer ülkü devi olsalar bile kendilerinden öncekiler gibi halkın ümitlerini yok ederler. Halkın ümitlerini yok edenlerin kendilerinin de yok olduklarına tarih şahittir.
Sonuç olarak “sosyal yara”ya dönüşmüş başörtüsü, düşük ücret, faiz çılgınlığı ve vazgeçilmez, devredilmez temel insan hak ve hürriyetlerinin kullanılabilmesi meselelerinin çözümünün oligarşik ittihatçı zümrenin kumpasına düşmemekten ve ondan korkmamaktan geçtiği gerçeği unutulmamalıdır.
Vesselam. 28.08.2001 Geçmişi hatırlama babından tekraren yayında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?