Çeşmeden su içmeyi hak etmeyen topluluğa/ kuru kalabalığa dönüştürüldük
Veysi ERKEN
Yıllardır ülkemizde İslamî hayat/kültür ve yaşayış alanında adeta bir soy kırım devam ettiriliyor.
Her gün İslami hayatın bir “değer”ine, bir “ilke”sine, bir “kaide”sine saldırılırken toplumdan hiçbir ses seda yükselmiyor.
Hatta toplum “kurbağa” misali haşlanıyor ve o değerler gönüllerde öldürülüyor.
Bilhassa “Müslüman görünümlü” gayrı Müslim taifesi bilhassa medya yoluyla ve sanat, ticaret, siyaset, iktisat, eğitim, öğretim, kısacası bütün alanlarda saldırı ve tahribatını arttırırken, Müslüman bildiğimiz kişiler bile gayrı Müslim taifeyi sahiplenir hale geldi/ dönüştürüldü.
Kimi yüzünü güneşe çeviriyor, kimi Ömer’in (Ebu cehil) yolunu kutsuyor, kimi de türbelerimizi tekmeliyor ve Müslüman’ım diyenlerin zihinlerini felç ediyor.
Eskiden nüfus cüzdanlarına bakarak Türkiye’nin nüfusunun %99 Müslüman deniliyordu.
Doğru değilmiş demek.
Baksanıza bir avuç sabatayist gayrı Müslim çetesi Müslüman görünümü altında hayatımızı felç ediyor ve bizler tepkisiz bir şekilde kalıyoruz.
Sadece tepkisiz de kalmıyoruz onlara benzemeye çalışıyoruz.
Yüzünü güneşe çeviren eski ülkücülere, ittihatçı zihniyete yamanmış milli görüşçülere her kalıba girmiş mücahitlere bakınız artık sadece isim olarak Müslüman olduklarını görürsünüz.
Zalime ses çıkarmayan, Biden’in tasma taktığı tiplere dönüşenlere bakın aynı manzarayla karşılaşırsınız.
Bunu için çeşme hikâyesini okumakta ve anlamakta fayda var. Belki akıllanır, ibret alır ve “hak”tan yana tavır takınırız.
Evet, Türkiye'nin; " Müslüman" denilen halkı ve ahalisi bu hikâyeyi okumalı "ne kadar Müslüman" olduğunu ve “İslam”ı yaşadığını bir kere daha gözden geçirmelidir.
“MÜSLÜMANLAR BU
ÇEŞMEDEN SU İÇEMEZ”
Hikâye
malûm:
Zamanın birinde; adamın biri, kasabanın tam ortasına bir “çeşme” yaptırmış...
Üzerindeki mermere de şöyle bir yazı yazdırmış:
“Bu çeşmeden herkes su içebilir, ama Müslümanlar asla!”
Müslümanlar şaşırmış... Çünkü “çeşme”yi
yaptıran bir “Müslüman”, ama o yazıyı
yazdıran da aynı Müslüman!
Çıkmışlar
Kadı Efendi’nin huzuruna ve şikâyet etmişler adamı...
Kadı hazretleri, ertesi gün yaka-paça getirtmiş adamı:
“Be adam, bu ne densizliktir!”
Adam, “O yazıyı yazdırmamın bir sebebi var” demiş ve “hikmet”in anlaşılabilmesi için, kendisine “tutuklama yetkisi”
verilmesini istemiş.
Kadı da merak etmiş, işin nereye varacağını...
Ve istenen “yetki”yi vermiş.
Adam, dönmüş kasabaya... Aldığı yetkiye dayanarak, önce kasabadaki Haham’ı tutuklamış!
Bütün Yahudiler ayağa kalkmış... Gürültü-patırtı, tepki, protesto derken,
varmışlar Kadı Efendi’nin huzuruna:
“Haham’ımızı
isteriz!”
Haber salmış Kadı Efendi kasabaya...
Haham "serbest" bırakılmış.
Birkaç gün sonra, bu defa kilisenin “Papaz”ını tutuklamış çeşmeyi yaptıran
adam.
Bu defa Hıristiyanlar ayaklanmış...
Doğruca Kadı Efendi’nin huzuruna:
“Papazımızı isteriz!”
Uzatmayalım...
O da "serbest" bırakılmış.
Çeşmeyi yaptıran adam, bu defa kasabanın tek “imam”ını tutuklayıp, atmış zindana.
Bir gün geçmiş, iki gün geçmiş, üç gün geçmiş.
Ne bağıran var, ne çağıran! Kadı Efendi beklemede...
Ne gelen var, ne giden!
Dayanamamış,
kendi düşmüş yollara... Gelmiş kasabaya.
Gelirken de, karşısına çıkan kasabalılara sormuş:
“Sizin bir imamınız vardı, duydum ki tutuklanmış, acaba suçu neydi?”
Dudak bükmüş kasabalı:
“Devlet tutuklamışsa, vardır bir sebebi!
Zaten, son günlerde ileri-geri lâflar ediyordu...
Çeksin cezasını zindanda!”
Kadı
Efendi, aldığı bu cevaplardan sonra, gitmiş “çeşmeyi yaptıran adam”a...
Kucaklamış onu:
“Haklıymışsın! İmamlarına bile sahip çıkmayan insanların, o çeşmeden su içmeye
hakları olamaz! O yazı, bir ibret levhası olarak kalsın çeşmenin üzerinde!”
Evet, yazı çeşmenin üzerinde kalmalıdır. Gayrı Müslim çete siyasette, ticarette, iktisatta, eğitimde bu kadar bağırdığı, aileyi tahrip ettiği durum yüzünden “yazı “ kalmalıdır. Çünkü şairin dediği gibi “dipdiri meyyit”e dönüştürüldük.
Suyu hak etmiyoruz.
Selam ve Sabırla… 08.03.2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?