Kategorik ve Analizci Düşünme: Oyunu Görmeyenler Görmezden Gelenler- 2015
Veysi ERKEN
Defalarca yazdım.
Siyonist haçlı oyunu yıllardır sahneleniyor. İttihatçı gelenek hep bu oyunun figüranı olmuştur. Bu oyunu fark edenler direnmeye çalışıyor.
Direniş arttıkça Siyonist haçlı piyonlarını daha yaygın bir şekilde devreye sokuyor.
“One minute/ bir dakika”dan sonra piyonlar beşer beşer, onar onar devreye sokulmuştur.
Üzülerek belirtmeliyim ki, bu ülkeyi çok sevdiğini ifade edenler bu oyunu görmezlikten gelerek Siyonist haçlı ağzıyla konuşur hale gelmiş durumdalar.
Parti veya ideolojik duruş ismi vermeden yazmaya çalışıyorum.
Bakıyorum, araştırıyorum ve tahlil etmeye çalışıyorum.
Diyorum ki, Amerika’nın, İsrail’in, Almanya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın, Rusya’nın Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Mısır’da, Libya’da ne işi var diye sorgulayacaklarına Türkiye’nin ilgisini tenkit etmenin vatanseverlikle ne ilgisi vardır?
Coğrafyamızı karıştıran ve kana bulayan Siyonist haçlı ittifakı sorgulanacağına ülkemizin yardımı ve merhameti neden sorgulanıyor.
Bunları yazdığımda bir görüşü savunduğum ile ilgili ifadeler duyuyorum. Bilinmelidir ki, ülkemin, ülke insanımızın ve gönül coğrafyanın huzuru, refahı, mutluluğu ve kalkınmışlığı için doğruluğuna inandığım her şeyi savunurum. Bu haktan yana bir anlayıştır.
Her alanda temel düsturlarımdan biri şu olmuştur.
“Cenabı Allah’ın birliği ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) risaleti dışında tartışılmazımız yoktur”. Aklımızın erdiği kadarıyla doğruluğuna inandığımız her şeyi savunurum.
Gönüldaşlarımın yazdıklarımı bu gözle okumalarını, tahlil etmelerini ve varsa yanlışlarımı bildirmelerini arzularım.
Hayat felsefem bu ilkelere dayanıyor.
Onun içindir ki, gezi zekâlıları tahribatını yapanları, hava alanları, köprü inşaatları, uyguları, Kıbrıs’a su götürme projesi vs. projesini durdurmayı hedefleyen zihniyetleri ve ideolojik duruşları yanlış buluyorum. Bunlara teşne olanlara karşı duruş sergiliyorum.
Benim duruşum ve yazılarım bilinmelidir ki, haktan yanadır. Zalimleri ve zalimlerin piyonlarını asla alkışlayamam. Gelenin keyfi için doğru yapılanlara karşı çıkamam.
Hâsılı kelam Türkiye’de seçim yapılamaz, Türkiye yönetilemez algısını yerleştirmeye çalışanlara uygun adım atan aklı kıtlara diyeceğim bir şey yok. Görünüş olarak birbirine benzemez olduğunu zannettiklerimizin –esasında topluma yutturulanlar- nasılda senkronize edildiklerini hep birlikte gözlemliyoruz.
Benzemezler ve şerikleri olan cemadat, kuş ve böcek medyaları hep birlikte Siyonist haçlı zihniyetinin değirmenine su taşımaktadır.
Kanlı zihniyetin yanında yer alan vatanseverleri anlamakta zorlanıyorum.
Bari meramımı 2001 yılında yayınlanmış yazımla anlatmaya çalışayım. Belki bana gül attan dostlar meramımı anlar.
“İslâmî tefekkür anlayışı incelendiğinde karşımıza “iman” sorunu ortaya çıkar. İman bir kabullenme ve onaylama duygusudur. Bir fikrin, düşüncenin veya hareketin tasdik edilmesi ve kabul görmesi genel anlamda iki şekilde gerçekleşir.
Birinci yol anadan, babadan, atadan veya herhangi bir şahsiyetten duyulan veya görülen fikrin ve hareketin araştırılmadan, soruşturulmadan benimsenmesi tarzıdır. Buna “taklidi iman/ tasdiki” denilir. İkinci yol ise duyulan bir düşüncenin, fikrin veya görülen bir hareketin soruşturularak ve sorgulanarak benimsenmesi ve onaylanması biçimidir. Buna “tahkiki iman” denilir.
Bir düşüncenin, fikrin veya eylemin kabullenilmesi ve onaylanması işlemi bireyin ve toplumun hayatını etkiler. İster taklidi ister tahkiki yolla gerçekleşsin fark etmez.
Etki fazla olduğundan, İslam bireye taklidi değil tahkiki imanı tavsiye eder. İslami düşünüş bireye sunulan her hangi bir düşüncenin veya aktarılan bir haberin doğruluğu araştırılmadan kabullenmesini onaylamaz.
İslam’ın mü’mininden istediği kabullenme ve onaylama tahkike göre gerçekleşebilmesinin birinci ve temel şartı “sorgulama”dır. Tahkiki imana sahip olan birey kendisine sunulanları “hazır lokma” gibi yutmaz. Sebep-sonuç ilişkisini kurmaya çalışır.
Sorgulamanın birey ve toplum hayatındaki önemi çok büyük olmasına rağmen gerek birey olarak, gerekse toplum olarak “tahkiki iman” etme geleneğimizi kaybettiğimizi düşünüyorum. Bize sunulanlara “sorgulayıcı” bir mantıkla yaklaşacağımıza taklidi ifade eden kategorik kalıplarla yaklaşıyoruz.
Sunulanlar kategorik bakışımızla bize “siyah-beyaz” görünür. Sunulanlar ya doğrudur veya yanlıştır. Böyle bir düşünme -belki düşünmeme demeliyiz- kalıbını bize -adeta devletleşen- medyanın şeytanları sunmaktadırlar. Medya şeytanlarının haberleri, yorumları, görüntüleri sunuş tarzı bizi kuşatıp sorgulama yeteneğimiz kaybolunca adi işler bile bize hoş görünür.
Analiz etme ve sorgulama yeteneğini kaybeden birey kendisine sunulan yanlış icraatlar üstüne ahkâm yürütür. Hem de kategorik olarak savunduğu düşüncenin yanlışlarını kutsayarak ahkâm keser.
Medya şeytanlarının etkisinde kalarak taklidi ve kategorik iman etme hastalığına duçar olmuş olan bir iktidar taraflısı birey “cebinde parası olmadığı halde asgari ücretin az oluşunu, örtüleri yüzünden okullarından, işlerinden uzaklaştırılanların mağduriyetini, öz yurdunda parya durumuna düşürülenlerin halini, mezarda emeklilik anlayışını veya bir hain güruhun elebaşı olan caninin idamının ertelenmesini “ doğru bulmakta ve bunları onaylamaktadır. Bunun sebebi her şeyi kategorik olarak siyah-beyaz” zemininde düşünmesi ve onaylamasıdır.
Ali menfaatler zeminin bir tarafını, değiller bir tarafını oluşturur. Taklitçi yapılan her şeyi -büyüklerinin yutturduğu gibi- âli menfaatler için yapıldığını ileri sürer ve yanlışı savunmaya devam eder.
Siyah-beyaz olarak kategorilere ayrıştırılan bir tartışma zemininde neden, niçin, nasıl ve benzer soruların yeri yoktur. “Babam böyle diyooo” diyen çocuğun kabullenişi gibi büyük(!)lerin söylediği doğru kabul edilir.
Hele hele bunu kartel medyasının şeytanları piyasaya sürmüşse tartışmasız doğrudur. Büyük(!)lerin adi menfaatleri bize âli menfaat gibi sunuşlarını bize yutturmaya çalışan medya şeytanlarının zırvalarını neden nasıl diye değil, kimsenin hakkı yoktur cümlesiyle başlayan nutuklarla tartışırız.
Böyle bir düşünce -aslında düşüncesizlik-kalıbına sahip olan birey ve toplumların gelişmeleri beklenemez.
Mevcut perişan halinin düzelmesini isteyen birey ve toplumların kategorik düşünce kalıplarını kırarak her şeyi sorgulayarak ve bir süzgeçten geçirerek benimsemelerinden geçmektedir.
Tahkiki iman mantığına dayanmayan bugünkü düşünce kalıbını devam ettirenler “adi menfaat dolmalarını âli menfaat dolması” olarak yutmaya devam edeceklerdir.29.08.2001”
Selam ve Sabırla…