Sahte Ürün Ambalaj Asımın Nesli İçerik Halûk'un Nesli*
Veysi ERKEN
Eğitim sistemimizin hali pürmelâlini anlatan bir başlık ve muhteva. Özelde İmam- Hatiplerin genelde bütün çığırından sapmış, saptırılmış bir eğitim sisteminin fecaatini ortaya koyan bir yazı.
Evet, eğitim sistemimiz kötü ve kökünden, değerlerinde, İslam’dan uzak insan yetiştiriyor.
Adeta sağlam ve düzgün aldığı insanı yamultuyor. Tanınmaz hale getiriyor, “adam”lıktan çıkarıp “adem”iyete çeviriyor. Etkililer ve yetkililer okur ve ibret alır mı? Tedbir alırlar mı? Nesli imhadan ihyaya yönelirler mi? Zannetmiyorum. Oğuz Çandarlı mekteplerin ve programlarımızın resmini ortaya çıkardı. İbret alalım diye. Zihnine ve kalemine güç versin Rabbulalemin.
*”İyi ve kötü,
Hayır ve şer mücadelesinin sembol, bayrak isimleri, kavramları vardır..
Hz. Âdem’e karşı İblis,
Habil'e karşı Kabil,
İbrahim as'a karşı Nemrud,
Musa as'a karşı Firavun,
Hz Muhammed'e karşı Ebu Cehil..
Osmanlı'nın son döneminde ilim, fikir, sanat, edebiyat sahasında merhum Akif'e karşı Tevfik Fikret bu mücadelenin sembol, bayrak şahsiyetlerinden idi..
Akif önce din, iman, irfan, hikmet; devlet, vatan, millet, medeniyet, maneviyat sonra fen, teknik, teknoloji derken Tevfik Fikret neredeyse bunların tam zıddı şeyler söylüyordu.. Ona göre vatanın milletin, medeniyetin pek bi önemi yoktu.. Bir dine, medeniyete, kültüre, toprağa aidiyetin de bir önemi yoktu..
Hatta bunlara gerek yoktu.. İnsan her yerde yaşardı, herkesle yaşardı, yaşamalıydı..
Bu sevdalar uğruna Tevfik Fikret on dört yaşındaki oğlu Halûk’u elektrik mühendisliği eğitimi alması için İskoçya’nın Glasgow kentine gönderip Hıristiyan bir aileye teslim etti..
Oğlu Haluk, Hıristiyan ailenin etkisi ile din değiştirip Hıristiyanlığı seçti. 1913 yılında Amerika’ya gidip ailesine izini kaybettirdi, 1916’da Michigan Üniversitesinde makine mühendisliğinden mezun oldu.
Tekrar ülkesine dönmeyen Halûk, 1965 yılında Orlando'da, Park Lake Presbiteryen Kilisesi pastörü iken hayatını kaybetti..
Tevfik Fikret ve Akif..
Aynı topraklarda doğmuş, büyümüş, aynı şehirde yetişmiş olmalarına rağmen iki ayrı dünyanın çocukları olarak yaşadılar..
Biri İslam'ın, Osmanlı'nın, milli-manevi değerlerin, diğeri batılı ve batıcı değerlerin bayraktarlığını yapmış adeta kendileri de bayraklaşmış iki insan olarak anıldılar..
Yakın tarihimizde dindar, milliyetçi, maneviyatçı nesil yetiştirmek isteyenler ve özellikle İmam Hatip nesli için mücadele edenler, merhum Akif'ten ve Asım'ın nesli idealinden bahsederler.
"Asım'ın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek."
Asım'ın neslinin çiğnetmediği namustan kasıt nedir? Şehit kanlarıyla sulanan, İslam'la, Kur'an'la, Ezanlarla, salalarla yoğrulup harmanlanan vatandır. Yani vatan namustur..
Başka?
İman, inanç namustur.. Hürriyet namustur. Medeniyet namustur.. Milli kimlik, milli şuur, milli karakter namustur..
Asım'ın nesli namus kavramına giren hiç bir şeyi çiğnetmemiştir ve çiğnetmeme azminde olan nesle Asımın nesli denir..
Halûk'un ve Halûk'un temsil ettiği neslin din, iman, vatan, millet, milliyet, hürriyet, tarih, kimlik şuur gibi sevdaları, davaları yoktur.
Olmadığı için o gün bu gündür birileri koşar adım, geriye bakmadan devletlerini, ülkelerini, değerlerini; dillerini, tarihlerini, milli kimliklerini terk ediyor, Batılı ülkelerin bayrakları altında yaşamakta hiç bir sakınca görmüyor hatta gurur duyuyorlar..
Ülkemizde uzun yıllar yasaklanan din eğitimin ardından açılmasına izin verilen İmam Hatip Okullarını açmak için çırpınan gönüllü insanlar Asım'ın neslini yetiştirme ideallerini dillerinden hiç düşürmüyorlardı.
Ben de İmam Hatip okullarında okudum..
12 Eylül 1980 darbesinin gölgesinin henüz ülke ve eğitim sistemi üzerinden kalkmadığı yıllarda okudum..
Biz mezun olduktan birkaç yıl sonra 28 Şubat darbesinin ağır, soğuk gölgesi düştü bu okulların üzerine..
2012 yılında yeniden açılan imam hatip ortaokuluna kaydettirdiğim evladım bu gün Marmara İlahiyat öğrencisi.
Küçüğü bu gün Proje İmam Hatip Ortaokulu'ndan mezun oldu..
Mezuniyetine gittim.
Keşke gitmez olaydım..
12 Eylül'ün, 28 Şubat'ın sarsamadığı İmam Hatip ruhunun ezildiğini, örselendiğini, yerlerde süründürüldüğünü gözlerimle gördüm..
İmam Hatip mezuniyet töreninde Halûk'un kilisede giydiği kepler giyildi, coşkuyla gökyüzüne fırlatıldı..
Bir değil tam üç kere..
Tarifi mümkün olmayacak bir işgal edilmişlik, esir alınmışlık, aldatılmışlık, ihanete uğramışlık hissi yaşadım..
Biz çocukları yanlış yere mi göndermişiz?..
İmam Hatiplerde Asımın nesli üretimi durdurulmuş, Haluk'un nesli üretimine mi başlanmış diye uzun uzun sorguladım, sorguluyorum...
28 Şubat bin yıl sürecek diyenlerin kasdettiği şey bu mu, doğru mu diye sormadan edemedim..
Bu ve benzeri mezuniyet programları tertip edenlerden, bu tür şeyleri savunanlardan bu yazıyı okuyanlar olursa; "Siz de çok abartıyorsunuz.. Ne var bunda. Çocukların özel bir günü. Mutlu olmasınlar mı? Kep-cübbe giydilerse, fırlattılarsa ne olmuş.. " diyeceklerini duyar gibiyim..
Cevap hakkımı Yavuz Bülent Bakiler üstada bırakıyorum, o söylesin, o versin cevabı
"Savaşta çiğnetmedim Hilal'i düşmanlara.
Barışta düştü üstüme gölge gölge Haç.."
Geçtiğimiz günlerde bazı kişilerin bilerek veya bilmeden seccadeye ayakkabıyla basarak fotoğraf çekilmeleri gündem olmuştu..
Seccadeye ayakla basılır ama ayakkabıyla basmanın bambaşka sembolik anlamları vardır dedik mi demedik mi?..
Ayakkabıyla eve, odaya girmenin kültürel sembolik bir değeri, anlamı da vardır.
Bizim medeniyetimizde eve, camiye vs asla ayakkabıyla girilmez
Başka dinlerin, başka kültür ve medeniyetlerin insanları yapar ama biz yapmayız, bizden olan yapmaz dedik mi, demedik mi?
Siz de çok abartıyorsunuz. Alt tarafı bir metrelik kumaş, basılmışsa ne olmuş diyenler oldu.
Tıpkı başörtüsü için de bir metrelik bez parçası diyenler gibi.. Biz ise cevap olarak;
Onlar kumaş ve bez parçası değildir, semboldür, bayraktır, kutsaldır dedik mi demedik mi? Her bayrak bezden, kumaştan yapılır, değişik renklere boyanır.. Ne kumaş kutsaldır, ne renk kutsaldır. Ama bayrak kutsaldır.
Seccade, başörtüsü bizim dini değerlerimizi temsil eden, bayraklaştıran son derece önemli semboller olduğu gibi mezuniyet törenlerinde giyilen kepler ve cübbeler de Batı'nın dini ve milli sembollerindendir, bayraklaştırdığı değerlerindendir.
Biz işgal edilmiş bir ülke miyiz ki Batı'nın dini, milli, kültürel sembollerine sahip çıkıyoruz?
Maraş Kalesi'ne Fransız bayrağı asılınca cumaya gelen Müslümanlara; Kalede Haçlı, işgalci Fransız bayrağı asılıyken burada cuma kılınmaz diyen Sütçü İmam'ın hikâyesini anlatıp diğer taraftan Haçlı kepi altında dini eğitim yapıldığı, Asımın nesli yetiştirildiği iddia edilebilir mi?
Bu iddia gülünç hatta iğrenç olmaz mı?
Hakaret olmaz mı?
Bir ülkenin, bir milletin, bir neslin namusu başka nasıl çiğnenir?
Asım'ın nesli namusunu çiğnetmeyen nesilse ruhunu, kimliğini, geçmişini, geleceğini çiğneyen bu nesil kimin neslidir sormayalım mı?
Biz size bu çocukları böyle yetiştirin diye mi teslim ettik, bunun için mi emanet ettik?
Emanete sadakatiniz bu muydu?
28 Şubat sürecinden sonra imam hatiplerin kapatılması hakkında merhum Mehmet Tosun hocamız şöyle bir yorum getirmişti;
"Siyasi arka bahçeler haline getirerek imam hatipleri aslında biz zaten kapatmış, içini boşaltmıştık.
Allah kilidi onlara vurdurdu.."
İslami ilimler öğrensinler, İslami yaşasınlar, İslam edebiyle edeplensinler, ahlaklansınlar, İslami, milli bir şuur, milli bir kimlik kazansınlar diye;
Milli, manevi, sevdaları, davaları, ülküleri, ilkeleri olsun diye beklediğimiz imam hatip neslinde bu vasıflar yoksa ve papazın, rahibin kılık kıyafetini giymekten dahi rahatsız olmayacak şekilde yetiştiriliyorlarsa ortada zaten imam hatip falan yoktur..
İmam Hatiplerin siyasetin arka bahçesi olmasına razı olmayıp kapanmasına fetva veren kader, imam hatiplerin kiliselerin arka bahçesi, şubesi olmasına razı olur mu?
İmam Hatipli çocukları bu hallere düşüren kimselerin yaptıkları, Fetö'nün diyalogculuğundan zerre farklı değildir..
Diyalogcu Fetöcüleri taşlayıp bu omurgasızlar alkışlanıyorsa bu mücadele kaybedilmiştir..
Yavuz Bülent Bakiler üstadın ifade ettiği,
Haç'ın gölgesi İmam Hatiplerin üzerine de düştüyse yazık bize, yuh bize..
Devleti yöneten kadrolar imam hatiplere bu kadar önem verirken, emek verirken sahada yetki verilen, sorumluluk ve görev verilen insanların, idarecilerin, eğitimcilerin bu kadar ibresiz, ilkesiz, savruk olmaları asla anlaşılabilir, izah edilebilir değildir..
İstisnasız hepsinin hesaba çekilmesi, sorguya çekilmesi ve görevlerinden el çektirilmesi gerekmez mi?
İçimi en çok acıtan hususlardan biri de şu oldu;
Yan binada, yan okulda okuyan, bu hafta imam hatip diploması alacak olan bir evladımızı trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Ve cenazesi bir gün önce kaldırılmışken, o çocuğa, o okula, o aileye karşı saygı, merhamet, empati hissetmeden, mahcubiyet hissetmeden kep atma töreni düzenlemek, imam hatip camiasına asla yakışmayacak bir durum idi..
Utandım, kahroldum, iğrendim..
Arif Nihat Asya merhumun na'tından bir kaç mısra aktararak bitiriyorum;
"Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin.
Biz bu dünyadan nereye
Göçelim, ya Muhammed?.."
Biz İmam Hatipleri sığınılacak güvenli limanlar olarak görüyorduk, oraya sığınıyorduk..
Peki, şimdi nereye göçelim?
Nereye, kime sığınalım?..”
İbret alınması temennisiyle. Etkililer ve yetkililer D(uyuyor) musunuz?
Selam ve Sabırla… 24.06.2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?