Vergi ve Ücret Yetersizliği ile Kuzuların derilerini yüzeceğinize
Veysi ERKEN Dr
Sömürü düzeni olan ”kapitalizm”in hâkim olduğu bir düzende yaşıyoruz, yaşatılıyoruz. Maalesef “adil” ve “merhametli” olacağını düşündüklerimiz de “vahşi kapitalizm”in esiri olmuş vaziyettedir.
Son vergi( ki vergi demek doğru değil, kepçeyle alma) ve ücret düzenlemeleri bunun son damlalarıdır.
Yapmayın.
Türkiye’nin durumunu ve sıkıntısını biliyoruz.
Sizler “sıkıntılar”ı adil ve merhametli bir tarzda dağıtacağınıza “servet”in belirli ellerde, kapitalistlerin elinde toplanmasına ve gelir, ücret dengesizliğini arttıracak maaş makasını arttıracak düzenlemeleri yaptınız. Sıkıntıları fakir ve yoksulun sırtına yüklerken, serveti zengin ve sömürücülere tevdi ettiniz. Hâlbuki ayette “(servet) içinizden sadece zenginler arasında dönüp dolaşan bir şey olmasın diye böyle hükmedilmiştir. Haşr-7” emredilir.
Hüküm Allah’ındır. Emre ve hükme muhalefet vardır.
Son uygulamalarla “servet”in belirli ellerde daha fazla dönmesine vesile oldunuz. Şam valisinin uygulamasını yapsaydınız kimseyi öldürmeden yünleri kırkardınız, toplum rahata ererdi. Bilinen hikâyedir. Rivayete göre Şam valisi Esat paşa sıfırı tüketir ve hazine boşalır. Büyük sıkıntıya düşer. Danışmanları çare olarak Şam’daki dokumacılara fazladan vergi koymasını tavsiye eder.
Bu tavsiye üzerine Esat paşa danışmanlarına:“Böyle bir vergi koyarsak ne kadar gelir
Elde ederiz? diye sorar.
“Elli veya atmış kese altın elde ederiz” derler.
Bunun üzerine Esat Paşa “ Bu insanlar zaten zar zor ayakta duruyor. Bu vergiyi
nasıl ödeyecekler?” diye sorar.
“Evlerindeki altınları ve mücevherleri
satarlar Paşam” diye cevap verirler.
Esat Paşa “ Ben bu meblağı daha güzel bir yöntemle elde etsem nasıl olur?” diye
sorar. Danışmanları sessizliğe bürünür.
Ertesi gün Paşa
müftüye bir davet göndererek gece gizlice buluşalım der. Müftü gece paşanın
yanına gelir. Paşa “ Müftü Efendi! Bize ulaşan bilgilere göre özel hayatında
şeriata aykırı davranıyor ve evinde gizlice içki içiyormuşsun. Bu durumu
İstanbul’a bildirmem gerek. Ancak önceden seni haberdar edeyim dedim” der. Bunu
duyan müftü efendi paşaya yalvarmaya başlar. İstanbul’a haber vermemesi için
paşaya 1000 mecidiye vermeyi teklif eder. Paşa kabul etmez. Müftü iki katını
teklif eder. Paşa yine kabul etmez. Sonunda 6 bin mecidiyede anlaşırlar.
Sonraki gün Esat paşa Kadı efendiyi davet eder. “Kadı efendi! Rüşvet aldığın ve
makamını şahsi menfaatin için kullandığına dair güvenilir kaynaklardan elimize
bilgi ulaştı” der. Bu sefer Kadı Efendi paşaya yalvarmaya başlar. “Aman efendim
beni görevimden almayın, insanlara rezil olurum” diyerek Müftü efendi gibi Esat
paşa ile pazarlığa başlar. Kadı ile de 6 bin mecidiyede anlaşırlar.
Sonra sırasıyla defterdar, karakol komutanı, esnaf ağası ve büyük zenginleri
tek tek davet eder. Bu operasyonun sonunda Esat paşa tam 200 kese mecidiye
altını toplar. Arkasından danışmanlarını çağırır “ Şam halkına vergi koyduğumu
falan duydunuz mu?” diye sorar. “Hayır, paşam duymadık” derler. “Bakın hiçbir
vergi koymamama rağmen 50 yerine 200 kese mecidiye altını topladım” der. “Bunu
nasıl yaptınız Paşam?” diye sorduklarında “Kuzuların
derilerini yüzmektense koçların yünlerini kırkmak daha iyidir” der.
Hâsılı kelam vatandaşın, az gelirlinin veya hiç geliri olmayanların derisini yüzeceğinize geliri, maaşı yüksek olan servetine servet katan kapitalistlerin yünlerini kırksaydınız Türkiye daha yaşanır ve müreffeh olurdu.
İslam dayanışmayı, yardımlaşmayı, bölüşmeyi, adaleti, merhameti öngörür.
Temennimiz bu düşüncenin iktidar ve yönetimde olanlarda hâkim olmasıdır.
Selam ve Sabırla… 21.07.2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?