31 Ağustos 2023 Perşembe

Apartlar'la, denetimsiz yerlerle Gençlik ve Gelecek Yok Ediliyor

 Apartlar'la, denetimsiz yerlerle Gençlik ve Gelecek Yok Ediliyor

Veysi ERKEN Dr.

Kendi ellerimizle kendimizi, gençliğimizi ve geleceğimizi imha ediyoruz.

Evet, her ile üniversite açıldı. Doğrudur.

Ama tedbir yok.

Denetim yok.

Ahlak sıfırlanıyor Üniversitelerin etrafını saranlar tarafından.

Hani sorulur ya?

Devlet nerede?

Kültürümüzde devletin ve yönetimin en önemli görevi “emri bil maruf ve nehyi anil munker” ilkesi gereği “denetim” idi.

Sahi Devlet nerede?

Milleti bir bütün olarak kötülüklerden ve kötülerden uzak tutmak devletin görevi idi.

Şimdi hak getire.

Kötülüğe zemin hazırlamak adeta devletin görevi kabul ediliyor.

Feryat ve figan her yerden arşı alaya yükseliyor.

Üniversitelerin çevreleri iyiliğin ve ahlakın ortadan kaldırılma mekânlarına dönüştürülmüş ve adeta her yerde “şer” yayılıyor. Amip gibi.

Kastamonu’dan tutun Türkiye’nin her yerinde figanlar yükseliyor.

Gidiş nereye.

Kendimizi, gençliğimizi ve geleceğimizi imha etmekten ne zaman vazgeçilecek. Dur denilecek.

İşte can hıraş feryat ve çözüm arayan bir ses.

“Durun” diye haykırıyor.

Kastamonu’dan Orhan Salcı Bey bu yıkımı durdurun diye sesleniyor. Çaba harcıyor.

Evet.

Binlerce insan, bu milletin sevdalısı İslam’ın mümini haykırıyor, çaba sarf ediyor Orhan Bey gibi durun diyor. Emekli bir öğretim üyesi olarak bu sesi duydum ve durun diyorum.

“Durun!

Devlet çocukları, gençleri ve aileleri Fetö vari yapıların ellerinden kurtarmak için ülkenin her yerinde son derece lüks sayılabilecek yurtlar inşa etti, yatak kapasitelerini üç beş kart arttırdı...

Yine devletin tanıdığı, denetlediği, desteklediği STK'lar da yurt sayılarını ve yatak kapasitelerini artırdılar.

Son derece kaliteli hizmetler sunuyorlar. Denetime, disipline önem veriyorlar, eğitim kalitesinin artırılması için son derece özverili, özel ve güzel çalışmalar yapıyorlar, hizmetler sunuyorlar...

Gelin görün ki Kastamonu'da Devlet Yurtları neredeyse yarı yarıya boş...

Güvenilir STK'ların, işini doğru dürüst yapmaya çalışan yurtlar boş...

Hiç bir denetimin, güvenliğin, eğitime elverişli ortamın olmadığı, tamamen ticari kaygılarla yapılan ve çok farklı amaçlar için de kiralanan 1+0,   1+1,    2+1 daireler, apartlar otel sanki üniversite yurdu gibi olmuşlar ve hepsi tıka basa öğrenci dolu...

Kiralarsa akıl alır gibi değil, uçuk rakamlara kiralanıyorlar.

Çok ucuz, makul fiyat talep eden, masraflarının çoğu devlet tarafından karşılanan, düzenli, denetimli, güvenli öğrenci yurtlarında kalmayı kabul etmeyen bu gençler gerçekte ne istiyorlar?

Etrafları eğlence mekânlarıyla kuşatılmış, adına öğrenci bölgesi dedikleri cafeler, barlar çevresinde yaşamak isteyen gençlerin dertleri, hedefleri ne olabilir?

Bu gençler gerçekte üniversitelere mi kaydoluyorlar, cafeler mi kaydoluyorlar?

Üniversitelerde okumaya mı geliyorlar, cafe ve barlarda meze-oyuncak, garson, sermaye olmaya mı geliyorlar?

Çoğu alt ve orta gelir seviyesindeki ailelerin çocukları 6-7-8-10 bin liralık apart evlerin kiralarını nasıl verecekler?

Yeme, içme, ulaşım ve diğer faturalar, harçlıklar gibi masraflarıyla birlikte aylık en az 15 bin lirayı verebilecek kaç aile var?

Aileler bu paraları nereden, nasıl bulacaklar?

Yazık değil mi?

İsraf değil mi?

Okumaktan başka her şeye heves eden bu gençlerin kendilerine, ailelerine, çevrelerine, devlete, millete hayırları, katkıları olabilir mi yahut ne hayırları olabilir?

Kendilerini Hindu'ların kutsal inekleri gibi tapınılacak kutsal varlıklar gibi gören, kendilerine tapınan ve herkesin kendilerine tapınmasını, kendilerine ibadet eder gibi itaat ve hizmet etmelerini bekleyen bir kısım gençler kendilerini de, ailelerini de helake götürüyorlar... 

Fatiha Süresi'nde her gün okuyor ve öğreniyoruz "Biz ancak Sana ibadet eder, ancak Sen'den yardım dileriz..."

Hiç bir insan hiç bir insana Mabud olamaz, 

Ve hiç bir insan hiç bir insana kul olamaz.

Ne evlatlar ana babaya, ne de ana babalar çocuklarına tapınamaz, tapınır derecede bağlı, bağımlı olamaz...

Mantıklı- mantıksız, doğru -yanlış demeden kayıtsız şartsız ana babasının yahut çocuklarının her istediğini yerine getirmek bir nevi tapınmaktır...

Allah kuluna acır ama Allah'tan başka ilahlık taslayanlar asla acımazlar...

Acımıyorlar...

Allah da buna razı olmaz, razı gelmez zaten. Tokatları ağır olur...

Fetö gibi olurlar diye dini gruplardan, cemaatlerden çocukları köşe bucak kaçırıyoruz. Bu tamam, bu güzel...

Lakin dinden, dindardan kaçırdığımız çocukları, gençleri cafelere, barlara, başka başka denetimsiz, insafsız, vicdansız, dinsiz, imansız kirli insanların, kirli yapıların, kirli ortamların ellerine ve insaflarına terk ettiğimizin farkında mıyız?”

Evet.

Farkında mıyız?

Gençliğimizi, ahlakımızı, geleceğimizi ve her şeyimizi imha ettiğimizin farkında mıyız?

Teşekkürler Orhan hocam bu konuyu hatırlattığın için.

Selam ve sabırla… 31.08.2023

 

30 Ağustos 2023 Çarşamba

Gayrı Müslim Taifenin Tahrip Etmeye çalıştığı Kavram: CİHAD

 Gayrı Müslim, Münafık ve Müfsitlerin en çok tahrip etmeye çalıştığı kavram: CİHAD

Veysi ERKEN Dr.

Gayrı Müslim, Münafık ve Müfsit taifenin en çok tahrip etmeye çalıştığı kavramların başında CİHAD gelir.

Bu rezil taife Müslüman görünümlü bir yapıya sahiptirler.

Bilenler bunlara soru yönelttiğinde hemen biz de Müslüman’ız demekten asla kaçınmazlar.

Mademki Müslümansınız neden İslam’ı öğrenip yaşamıyorsunuz denildiğinde hemen çark ederler.

Hani birisine neden namaz kılmıyorsun diye sorulduğunda Kur’anda yazıyor diye cevap vermiş ya.

Peki, ayetin devamını oku denildiğinde ben Mısır hafızı değilim diye cevap vermiş.

İşte aynı hesap.

Gayrı Müslim, Münafık ve dahi Müfsit taifeye İslami kavramları özellikle CİHADI izah et denildiğinde cevap aynı.

Bilmiyorum.

Evet.

Bu taife ifsad ve münafıklıktan başka bildikleri bir şey yok.

Öğrenmeye ve yaşamaya hiç niyetleri yok.

Bilindiği üzere CİHAD kavramı geniş anlamı olan Kur’anî kavramdır.

“cihad, İslâmî literatürde “dinî emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışmak, İslâm’ı tebliğ, nefse ve dış düşmanlara karşı mücadele vermek” şeklindeki genel ve kapsamlı anlamı” söz konusudur.

Ve.

“cihad, hayatın gayesi olarak Allah’a kulluk etmek, Allah ve resulünün koyduğu ölçülerin fert ve toplum hayatına uygulanmasına çalışmaktan İslâm’ı diğer insanlara tebliğe, İslâm ülkesini ve Müslümanları her türlü tehlike ve saldırılara karşı savunma ve bu konuda gerektiğinde savaşmaya kadar kapsamlı bir anlam taşımakta; kalp, dil, el ve silâh gibi beşerî aksiyonun ortaya konulduğu her vasıta ile yapılabilmektedir.  https://islamansiklopedisi.org.tr/cihad

Keşke Müslümanlar CİHAD kavramının muhtevasını tam bilip yaşasa.

Bizler bilir ve yaşarsak Gayrı Müslim, Münafık ve Müfsit taife ile çok kolay bir şekilde baş edebiliriz.

Biz şuna inanıyoruz ve Allah’a güveniyoruz.

Şeytanın adımlarını takip edenler yenilmeye mahkûmdur.

Yeter ki, bizler Kur’anı Kerim-i okuyalım, öğrenelim, anlayalım ve yaşayalım.

Selam ve Sabırla…30.08.2023

29 Ağustos 2023 Salı

Hakem Heyeti Yüzdelikten Vazgeçer mi? Vazgeçemez

 Hakem Heyeti Yüzdelikten Vazgeçer mi? Vazgeçemez

Veysi ERKEN Dr.

”Toplu sözleşme görüşmeleri” bitti.

Taraflar ortak bir masa etrafında oturup pasta börek yiyerek ve dahi meşrubat içerek “yüzdelik” pazarlıklar yaparak “yüz DELİK” daha açtı. Mevcut delikleri yama tutmaz hale çevirdi.

Yüzdelik artışlarla, kök, gövde, dal, ince dal ve yaprak maaşlarda artış yaptık dediler. Ücreti yüksek olana daha çok ücret az ücret alana az ücret oyununu beraber oynadılar.

Hatta iki yıl aradan sonra zorlu(!) bir o kadar mücadele(!) ve pazarlıkla(!) geçen “TOP”lu sözleşme görüşmeleri” oyununu başarılı bir şekilde oynadılar ve ilan ettiler.

Şu alanlarda artış sağladık diyorlar, şu konuda anlaşamadık diyorlar.

Yüzdelik komediden bahsetmediler.

Yüzdelik artışlar maaşlara nasıl yansıyacağını açıklamadılar. Mesela 10,0000 lira maaş alanın maaşına 5.000 lira 100.000 lira maaş alanın maaşına 50.000 artış olacağını ücret makasının daha da açılacağından hiç bahsetmediler.

Tabir yerinde ise zengini daha da zenginleştirdiklerinden, fakiri daha da fakirleştirdiklerinden asla bahsetmediler.

Sadece “Âli menfaat”, “ülkenin gerçekleri” dikkate alındığında “TOP”lu görüşmelerin ne kadar çetin geçtiğinden dem vurdular.

Muhtemeldir ki, bu oyunun ne kadar çetin geçtiğini izah babında “hakem Heyeti”nin de devreye girdiğinden de bahsedecekler.

Evet.

Yeni bir kandırma dönemi başladı.

Hakem Heyeti dönemi

Neyin hakemliğini yapacaklar.

Hiç.

Belki ücret makasını biraz daha açacak yüzdelik artışa bir iki puan eklerler.

Hepsi bu kadar.

Kısacası yüzdelik hesapla ücretlinin gelirlerinde ve bütçesinde  YÜZ DELİK daha açacaklar.

Hepsi bu kadar.

İki sene sonra bu serenomi bir daha tekrar edilinceye kadar YÜZ DELİKLERE yeni delikler açılacağından kimsenin şüphesi olmasın.

Adaleti sağlayacak bir hakemlik söz konusu değildir.

Hani bir fıkra anlatılır.

Nasrettin Hoca fıkrası.

Eşeğinin yemini azaltarak açlığa alıştırıyormuş ya.

Aynı durum varittir.

Selam ve Sabırla… 29.08.2023

Yalnız Bırakılmak Duygusu

 Yalnız Bırakılmak Duygusu

Veysi ERKEN Dr.

“Her gün yüzlerce kişiyle konuşur ülkemizin durumu ve gidişatını anlamaya çalışırım. Bu konuşmalar bana çok şey kazandırıyor ve ülke gerçeklerini anlamama yardım ediyor.

Diyebilirim ki, konuşmaların ortak paydası “yalnız bırakılmak, terk edilmek ve güvenilen dağlara kar yağmak” biçimindedir. Herkes güvendikleri tarafından yalnız bırakıldığını, terk edildiğini ve aldatıldığını düşünüyor.

Evet...

Kitlelerde büyük bir moral ve duygu çöküntüsü yaşanmaktadır. Herkesin dillendirdiği şey “yalnız bırakıldık” cümlesiyle özetlenebilir.

Peki, kimler insanları yalnız bırakmış ve onları terletmiş.

İşte cevap.

Siyasi partiler, gençlik teşkilatları, sivil toplum örgütleri ve önderleri(!) kitleleri hep yalnız bırakmış ve en basit bir hadise karşısında ortadan kaybolmuşlardır.

Kitle, kendisini tekkedenler eliyle adeta “tapınak şövalyeleri”nden müteşekkil canavarlara teslim edilmiştir.

İşte ülkemizde yaşanan çöküntünün sonuçları.

Duygular artık yaralıdır. Kitle kime ve niye güveneceğini bilememektedir. “Yolsuzlukla, haksızlıkla ve yoklukla” mücadele vaadiyle kitleleri peşinde sürükleyen ve “ülkü devleri” zannedilenlerin oyunu çöküşü hızlandıran bir faktördür.

İnsanları “adil düzen” kavramıyla peşinden sürükleyenlerin “yer yarılmış ve içine girmiş”çesine ortadan kaybolmaları nedeniyle müsebbibi oldukları zulümlerin ve mağduriyetlerin hesabı bilinmez oldu. Bu yetmiyormuş gibi “erkek(!)”lik tafrasıyla oluşturulan atmosferle meydana inen kalabalıklar  “inancından, örtüsünden” dolayı bir kere daha mağdur oldular. Hem de ne mağduriyet ve ne zulüm. Tarihte emsali görülmemiş bir zulüm.

Korkaklık mı, beceriksizlik mi, ihanet mi?

Varın bunu siz yorumlayın.

Ama unutulmayan ve asla unutturulamayacak bir gerçek vardır ki, millet bir avuç “dönme” ve “boğazdaki aşiret”ten oluşan “Tapınak Şövalyeleri”ne terk edilmiştir. Tapınak Şövalyeleri iktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel haklar bağlamında topluma kan kusturmaya devam etmektedirler. Hem de dünün erkeklerinin payandasıyla.

İşte bu atmosfer kitlelerin yılgınlığına sebep olmuştur. Artık kitleler siyasi partilere, gençlik örgütlerine, sivil örgütlere ve onların önderlerine güven duymamaktadır.

Konuştuğumuz insanlar hep aynı şeyleri söylüyor. Yeter artık aldanmak istemiyoruz. Aynı delikten defalarca ısırılmak istemiyoruz. Güvendiğimiz dağlara ve insanlara tekrar tekrar kar yağışını görmek istemiyoruz.

Büyük bunalımdır bu doğrusu.

Okulunun kapısından örtüsünden dolayı geri çevrilen öğrenci yanında siyasiyi, gençlik örgütünü, sivil kuruluşları ve onların önderlerini göremezse elbette güven bunalımına düşer. Elbette “aldatılmışlık” duygusu kendisinde yer edinir. Elbette bırakın vatan, millet Sakarya edebiyatını der.

Ekmeyi çalınanlar, işinden kovulanlar, eşinden olanlar elbette “sahip” ararlar. Sahiplik bir himaye değil, yalnız olunmadığının bir göstergesidir.

Güven bunalımı ve yalnız bırakılma duygusu aşılabilir mi?

İşte cevabı hem zor, hem de kolay bir soru.

İktidarı millete hizmet aracı olarak gören hareketler ve önderler varsa gönüller tamir edilebilir. Tam olmazsa bile mağduriyetler giderilebilir ve zulümler ortadan kaldırılabilir. Başka türlü mümkün değildir.

Aksi durumda gelenler de “bizi aldatır ve yalnız bırakır” duygusunun devamı söz konusudur.

Ülkenin birliğini, bütünlüğünü savunan “alp eren”lerin yapması gereken şey kitlelerin, mağdurların, mazlumların yanında durduklarını ve duruşlarının sahte olmadıklarını göstermeleridir.

Tıpkı halkı için yirmi beş yıl hapiste kalan “Mandela” ve sivil itaatsizliği uygulayan “Gandi” gibi.”

Selam ve Sabırla... 28.08.2023

Not: 20 yıl öncesinin yazısı

 

Meral Kendi İradesiyle CHP’den ve Kumar Masasından Ayrılamaz

 Meral Kendi İradesiyle CHP’den ve Kumar Masasından Ayrılamaz

Veysi ERKEN Dr.

Meral Akşener.

Ama boş konuşmuş.

Net olarak anlaşılan bir şey yok.

İttifak kurmayacaklarmış gibi laflar etmiş, kapıyı aralık bırakmış.

Ciddiye alınacak bir şey, bir kelam etmiş değil.

Aynı minval üzere düşündüğümüzde Meral Akşener’in konuşmasından çıkaracağımız sonuç şudur.

Konuşmuş olmak için konuşmuş.

CHP ve iltisaklılarından kendi iradesiyle ayrılanamayacağını beyan etmiş.

Kısaca “Halının altına süpürülen kirli ilişkiler “ devam ediyor.

Kumar masası kaybetti ve dağıldı deniliyor. Masada yer alanlar ve destekleyenler birbirine ithamları sıralamaya başladı.

Doğrudur.

 Buna rağmen birbirlerinden kopamıyorlar. HDP eşittir PKK, HDP eşittir CHP, CHP eşittir İYİ Parti sonuç olarak hep beraber terörist olmuşuz. Bu yalanlara inanmasını engelleyecek gereken çalışmayı yapmamış ve bu süreci doğru yönetememişiz demektir. Biz seçimi kaybettik.” İfadesiyle birbirlerinden kopmadıkları, kopamayacaklarını teyit etmiş oluyor zaten.

Konuşması bundan ibaret.

Esasında yıllardır bu ikili ve onları destekleyenler Türkiye’ye zarar veriyor.

Milletin haleti ruhiyesini bozuyor.

Kanaatime göre konuşma partinin tasfiyesiyle ilgili olsaydı önem taşırdı.

Evet.

Konuşma CHP’den kopamamanın teyididir.

Bana kalırsa 30 Ağustos günü anlamlı bir konuşma yapmalı ve partinin feshedilmesi için teklifte bulunacağını deklere etmelidir ki 15 vekil alma pişmanlığı bitsin.

Hâsılı kelam diyorum ki, Meral partisinin feshiyle ilgili konuşursa milletin hayrına önemli bir konuşma yapmış olur.

Böyle bir açıklamayı beklemek bir vatandaş olarak benim hakkım.

Böyle bir konuşma yapar mı?

Zannetmem.

Sadece dostların ısrarıyla tarihe not düşmek için yazdım.

Selam ve Sabırla…29.08.2023

28 Ağustos 2023 Pazartesi

Kibir Abideleri “A Yâr”ı "ayar" zanneder

 Kibir Abideleri “A Yâr”ı  "ayar" zanneder

Veysi ERKEN Dr.

“Allah, kendini beğenen ve çokça övünüp duran kimseleri kesinlikle sevmez. Nisa-36

Kim Allah’a kulluktan kaçınır ve bunu kibrine yediremezse, bilsin ki Allah, öylelerinin hepsini kendi huzurunda toplayacaktır. Nisa-172

Ama iman edip sâlih ameller işleyenlerin mükâfatını Allah tam olarak verecek, hatta nihâyetsiz lutfundan onlara daha fazlasını ikram edecektir. Kendisine kulluktan kaçınıp büyüklenenleri ise can yakıcı bir azap ile cezalandıracak ve onlar kendilerine Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı bulabileceklerdir. Nisa-173”

“Kibir Abidesi” deyimi kişilik sorunu olanlar için kullanılır.

Bu tipler kendisini aşırı derecede ehemmiyetli herkesten faik, üstün görür. Genel olarak başkalarının tekliflerine kapalıdır. O her şeyin en iyisini bilir. Yetkili ise yetkisini başkasıyla paylaşmak istemez. Müşavereden nasibi yoktur. Bu tipler genellikle kendilerini herkesten daha akıllı, güçlü veya kabiliyetli kabul eder.

İnsan ilişkileri yok denecek kadar zayıftır.

Kendini ulaşılmaz sanır.

Okuma ve tefekkür hayatı yoktur. Zenginliğine, makamına ve mevkiine güvenir.  Çevresini efendimciler oluşturur. “Burnundan kıl aldırmaz” tabiri bu tipler için geçerlidir.

“Kibir Abideleri”nin vasıfları çoğaltılabilir.

 Her meslekte, meşrepte ve mekânda karşımıza çıkar.

Hele hele başkalarının tercihiyle seçilmiş veya atanmış ise kibrinden dolayı kendini vazgeçilmez olarak görür.

Sizi bilmem ama benim tanıdığım kibir abidesi çok.

Zibil gibi yaygın.

Zaten hakikatte zibil kadar değerleri yok.

Görevi icabı yapması gerekenleri lütufmuş gibi takdim eder.

Yönetici ise kapısı halka ve hakka kapalıdır.

Bu tiplerden kurtulmak mümkün mü?

Elbette mümkün.

Yeter ki halk bunlara değer vermesin.

Misal mi?

İşte birkaç misal.

Kişi Vekillik, Belediye başkanlığı, Genel Müdürlük, Bakanlık, üniversitede yöneticilik yapmış sonra bu makamları sonlanmışlardan verelim.

Halk bunlara hala sayın vekilim, Sayın Başkanım veya bakanım diye hitap ediyorsa “Kibir Abide”likleri devam eder.

Kendilerini her şey zannetmeye devam ederler.

Her meslekle, mevkiiyle, makamla veya zenginlerle misal vermek mümkündür.

Haydi, birlikte toplumsal hayatı “Kibir Abideleri”nden arındırmaya. “A yâr”ı ayar zanneden ayarsızları ademiyete mahkûm etmeye.

Selam ve Sabırla… 28.08.2023