4 Aralık 2025 Perşembe

Hasta hane mi? Şifahane mi?

Hasta hane mi? Şifahane mi?

Veysi ERKEN Dr.

Kavramlarla/mefhumlarla zihnimiz kirletilmiş vaziyette.

Hem maddi hem de manevi alanlarla ilgili kavramlarla zihnimiz kirletilmiş, tedavi edilecek mekânlara gitmesi gerekirken hastalıklı zihnini ve bedenini hastalıkla malul devam edilecek yere götürülmektedir.

Mesela.

Hasta olan biri “şifahane”ye götürülmesi gerekirken “hasta hane”ye götürülmekte ve hastalığı devam ettirilmektedir.

İlaç diye verilen maddeler hastanın şifa bulmasına vesile olamamakta, belki hastalığı kontrol altında tutmaktadır.

Tabii ki bu çarpıklık sadece maddi hastalıklarla ilgili değildir.

Manevi alanda da aynı durumdadır. Cafer-i Sadık:Takvadan daha üstün bir azık, susmaktan daha güzel bir erdem, cehaletten daha zararlı bir düşman, yalandan daha büyük bir hastalık yoktur.” diyor.

Ki doğrudur.

Yalan, toplumu çürüten, fertleri bitiren bir hastalıktır.

Kanser gibi toplumu sardı mı onun iflahı mümkün değildir.

Yalancılar İslam ahkâmını reddederler.“Gördün mü dini yalan sayanı? İşte odur yetimi itip kakan; Ve yoksula yedirmeyi özendirmeyen! Vay haline o namaz kılanların ki, Onlar namazlarının özünden uzaktırlar. Onlar halka gösteriş yaparlar. Hayra da engel olurlar.  Mâun,1-7”

Yalancılar yapılan her iyiliği engellemeye çalışırlar. Yalancılar yetimi itip kakmaya çalışırlar, mallarına çökmeye çalışırlar.

Yalancılar gösteriş için iş yapmış olurlar.

Muhtemeldir ki, abdestleri olmadan namaz kılıyormuş, cenaze namazı kılıyormuş gibi eğilip kalkarlar.

Yalancılar da şifahaneye değil, hastaneye dönüşen okullara gönderilmekte ve hastalıkları çoğaltılmaktadır.

İster maddi ister manevi olsun hastalıkların arttırılması için kitle iletişim araçları ve sosyal medya kullanılmaktadır.

“Dünya tarihinde hiçbir iktidar sahibi, bugün Amerikan kitle iletişim araçlarını yönlendiren bir avuç kişinin sahip olduğu imkânlara sahip olmamıştır. Üstelik bu iktidar, hiçte öyle soyut bir ‘iktidar’ değil; bu iktidar, elle tutulur, gözle görülür bir biçimde evlere giriyor, çoluk çocuk dinlemeden milyonlarca insanın zihnini denetim altında tutuyor.

     Kitle iletişim araçlarıyla, önce bir dünya imajı çiziliyor, ardından da, çizilen bu imaj hakkında ne düşünülmesi gerektiği kitlelere empoze ediliyor. Bir başka deyişle, üzerinde düşünülecek dünya da, bu dünya hakkında düşünülebilecek şeyler ve düşünme biçimleri de, bu bir avuç insan tarafından tayin ediliyor.

   Kendi yakın çevremiz ve yüz yüze iletişimde bulunduğumuz insanlar hakkında sahip olduğumuz bilgiler dışında, dünya hakkında bütün bildiklerimiz veya bildiğimizi sandıklarımız bize günlük gazeteler, haftalık dergiler, radyolar ve televizyonlar gibi kitle iletişim araçlarından aktarılıyor, benimsetiliyor.

     Hangi haberlerin bize ulaştırılması gerektiğine, hangi sırayla ulaştırılacağına ve dünya imajımızın hangi kelimelerle çizileceğine hep bizim dışımızda yüzlerini bile görmediğimiz bu insanlar karar veriyorlar. Bununla da yetinmiyorlar, bize ulaştırdıkları bu haberleri, ayrıca tahlil de ediyorlar: Böylece neyi nasıl düşüneceğimizi de bu insanlardan öğreniyoruz.”*

Fertlerini, dolayısıyla kendini düzeltmek, iyileştirmek isteyen toplumlar “hastane”lere değil, “şifahane”lere yönelmek mecburiyetindedir.

Hatta sathı vatanı şifahaneye çevirmelidir.

Selam ve Sabırla… 04.12.2025

 

*Nabi Avcı, Kitle Kültürü Enformatik Cehalet,  Rehber Yayınları, Ankara 1990. 170-171.                       

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?