Oligarşi Dalkavuğu
Veysi ERKEN
Milletin
kafasını karıştırmak maksadıyla gündeme yapay olarak getirilen “af” tartışmaları ve büyük reform
olarak takdim edilen dilencilerden bile vergi toplamayı öngören kanun hakkında
fikirlerimi daha sonraki yazılarımda belirtmek kaydıyla bir oligarşi dalkavuğunun tavrından
bahsetmek istiyorum. Eminim ki, çoğunuz onu tanırsınız.
Yaklaşık
olarak otuz iki milyon insanı doğrudan doğruya ilgilendiren bir maaş
düzenlemesi için “halk dalkavukluğu”
yapmayın diye buyurdu bu büyük(!) zat.
Filozofça(!) bir deyiş. Tıpkı Alman filozofu Nietzsche’nin “Zerdüşt Böyle
Buyurdu” dediği gibi.
Meğerse
yüzde yirminin üzerindeki artış ekonominin bütün dengelerini bozacakmış.
Düşük artışlar halkın
iyiliği içinmiş.
Ne
kadar büyük(!) ve filozofça bir tespit.
Esasında,
tutumunda, duruşunda ve tavrında alabildiğince “nefsaniyet” ve “enaniyet”
kokan bir insandan başka bir tespit beklenemez. Bana kalırsa oligarşinin
dalkavuğundan başka bir şey sudur etmez. Ederse yanlış olur. Halkın
yoksulluğuna rağmen milyarları höpürdeten birinden “halk dalkavukluğu
yapmayınız” türü yaklaşım gayet tabiidir.
Dalkavuk; “yaranmak kaygısı ile kendinden
üstün olanlara karşı sahte bir hayranlık ve aşırı bir saygı gösteren kimse. TDK,
Türkçe Sözlük, Ankara 1974,s.200” biçiminde tarif edildiğine göre halka hizmeti
esas kabul etmeyenlerin, gerçekte halkın yerine başka kesimlerin dalkavukluğunu
yaptıkları sonucuna varılır.
Bana
kalırsa halk onların velinimeti olmadığından, velinimetlerinin dalkavukluğunu
yapmaları tabii olsa gerek.
Mevcut
uygulamalara bakıldığında gerçekten dalkavukların kol gezdiği görülür.
Dalkavuklar o kadar çoğaldı ki, sayısına kıran girsin demekten başka bir şey
yapılamıyor.
Eskiden padişah bir kişi olduğundan, dalkavuklar
padişaha ve onun yakınlarına yaranmaya çalışır ve şaklabanlıklar yaparlarmış.
Günümüzün padişahları çoğaldığından onlara paralel olarak dalkavukların
sayısında da gözle görülür artış gerçekleşmiş. Kim bu padişahlar? Herhalde
bilmeyenimiz kalmamıştır.
Günümüzün padişahları
oligarşiyi oluşturan kesimdir. Bir kısım sermayedar, bürokrat (özellikle birkaç
yerde görevlendirilip maaşı katmerlenmiş), kartelci ve medya baronlarından
oluşan bir zümre.
Ülkenin
şişman kedileri.
Oligarşi kendini her şey sanmakta.
Ve her şeyi sadece
kendisine layık görmekte.
Ülkenin yegâne sahibi,
hâkimi kendisidir. “Halka rağmen” güç sahibi olmak onun yegâne arzusu ve
icraatıdır. Onun için bütün yollar ve icraatlar meşrudur. Yeter ki, yapılanlar
ve gerçekleştirilenler kendisine hizmet etsin.
Bu bağlamda denebilir ki, oligarşinin
kumpasına düşenlerin şahsiyeti ortadan kalkar. Geçmişi ne kadar iyi ve mükemmel
olursa olsun fark etmez. Onların bir tek vazifesi vardır. Oligarşiye hizmet
etmek, avukatlığını yapmak.
Ülke
Talanya’ya dönüştürülmüş olsa bile kumpastakiler vazifelerini ihmal etmezler.
İçinde tüyü bitmemişlerin hakkı olan mal ve mülklerin, taşınır ve taşınmaz
değerlerin yağmalanması karşısında onların bir tek görevi vardır. Yapılanları
meşru göstermek. Hatta daha ileri giderek yağmaya karşı çıkanları vatan
hainliği ile damgalamak.
Hülasa-i
kelam; “Halka hizmet hakka hizmettir” ilkesinden uzaklaşan ve bu ilkeden
uzaklaştıkça bütün geleceğini oligarşiye ipotek eden birinden elbette halka
yaranma icraatı beklenmez. Halka hizmeti esas kabul edip icraatını ona göre
düzenlemeyenden, ancak “oligarşi
dalkavuğu” olur.
Son Söz: Halkın görevi
oylarıyla “halk dalkavukluğunu
bırakınız” diyerek “oligarşinin Dalkavukluğu”nu
ve hizmetkârlığını yapanları işgal ettikleri makamlardan indirmektir.
Vesselam.
Not: Bu yazının yayınlanış tarihini
tahmin ediniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?