Yardımcı Doçentler, Başörtüsü ve Yalan Dizisi
Veysi ERKEN
İnsanlar vekil veya yönetici olunca niye değişir, niye yalancı olur.
Anlayabilmiş değilim.
Yalancı sıfatı ile sıfatlanmış bu insanlara baktığımızda “ben eski ben değilim” der gibi tavır takınırlar.
Bunları niye yazıyorum.
Hukuksuzluğun inançlı olduğunu söyleyenlerin elinde de nasıl şekillendiğini göstermek için yazıyorum.
Tarihe not düşmek için yazıyorum.
Yardımcı Doçentlerin dramı 30 yıldır sürüyor. İktidar olmayan siyasi görüş kalmadı. Hepsinin içinde akademik personel var. Ama hiçbir iktidar Yardımcı Doçentlerin sorununa el atmadı. Sorunlarını çözmedi.
Akademik hayattan politikaya transfer olanlar geçmişlerini unuttu. Çoğu eski ben değilim havasında.
Seksenli yıllarda çıkarılan YÖK Mevzuatı çerçevesinde Yardımcı Doçentler en fazla 3. Dereceye kadar yükselebiliyorlar. Yardımcı hizmet kadrosunda olanlar bile birinci dereceye yükseltildikleri halde en yüksek öğretim kademesi olan doktorayı bitiren binlerce Yardımcı Doçent 3. Dereceden emekli olmak durumunda kalıyor. Nihayet “3 Mart Perşembe günü 27823 sayılı resmi gazete”de yayınlanarak yürürlüğe giren kanun değişikliği ile Yardımcı Doçentler 1. Dereceye kadar terfi edebilecekleri hükme bağlandı.
Aradan aylar geçti hala fiiliyat yok. Yardımcı Doçentler hala mağdur. Ne zaman giderileceği meçhul.
İşte halimiz.
Gelelim Başörtüsü konusu. Hakaretler, itilmeler kakılmalar devam ediyor. Yöneticiler seyrediyor.
Vekiller sessiz.
Yahu kanun çıkarmak gerekiyorsa iki satırlık kanunu çıkarmak bu kadar mı zor? Alın size bir kanun metni.
“Bir kişiyi kılık kıyafetinden dolayı aşağılayan, işkenceye maruz bırakan, mobbing uygulayana en ez otuz yıl cezaya verilir ve meslekten atılır”
Beğenmediyseniz siz daha açıklayıcısını hazırlayın ve kılık kıyafet işkencesini bitirin.
Yeter artık istismardan vazgeçiniz.
Bir diğer yalan eğitim fakültesi mezunları ile ilgili. Güya bütün partiler öğretmen adaylarının atanmasını istiyormuş. Külliyen yalan. Hepiniz iktidar oldunuz. Bunun mümkün olmadığını hepiniz biliyorsunuz. Buna rağmen yalana devam.
Bu konuda Ömer Dinçer doğru bir laf sarf etmiş. Öğretmen adayları başka iş yapsın dedi. Hemen yalancılar korosu harekete geçti. Ömer Dinçer'i perişan etmek istiyorlar.
Yahu ataması yapılmayan sadece öğretmen adayları mı?
500 binden fazla iktisat, işletme, hukuk, mühendislik mezunu ne olacak niye kimse bunlardan bahsetmiyor. Bahsi geçen okulların mezunları bu ülkenin vatandaşı değil mi?
Bilgi edinme ve beceri kazanma ile istihdam edilme arasında her zaman doğru orantının olmadığını bilmiyor musunuz? Bal gibi biliyorsunuz. Ama “eski ben değilsiniz” değiştiniz ve yalancılaştınız.
Yalan söyleme temel vasfınız.
“Vicdani red” ve “bedelli”den bahsetmiyorum. Bu konudaki yalancılığınızdan bahsetmeyeceğim. Kaç yüzlü olduğunuz belli değil zira.
Son bir yalandan bahsedeyim bari.
Güya herkes emeğin hakkının verilmesinden yana. Özellikle iktidardakiler mangalda kül bırakmıyor.
Bazılarına bakıyorum yazılarında bile “amilin(çalışanın) alın teri kurumadan hakkı olanın verilmesi gerekir” mealindeki hadisi kullanıyor. Uygulamaya gelince yazı yazan patronlar da dahi “yalancılar” sınıfına giriyor.
Bedava yaz diyenlerin başında hadisten bahseden yalancılar geliyor. Anlayacağınız üzere bunlar da kapitalistler gibi bunlar da sömürücü ve yalancı.
Evet, aziz okuyucular.
Yazı için ücret almayan bir kişi olarak “dönüşen ve taaddi eden”lerden usandım.
Yalan dizisinin parçası olanlardan cenabı Allah’a sığınıyorum.
Başka melcemiz yok.
Selam ve Sabırla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?