ÜLKÜCÜ HAREKET ve ÜLKÜCÜLER
Veysi ERKEN
Yetmişli yılların sonlarına doğru “ülkücü hareket”
mecrasını tamamen bulmuş ve hızla yeryüzüne hâkim olmaya doğru yol alıyordu.
Kürdü, Laz’ı, Çerkez’i, Abaza’sı, Adige’si, Boşnak’ı,
Arnavut’u, Arab’ı, Türkmen’i, Kırgız’ı, Azeri’si hep bir yerde buluşuyordu.
Herkes kendini “ülkücü
hareket”in mensubu olarak görüyor ve bu doğrultuda gayret ediyordu.
Peki, bunun sebebi ne idi?
Bunun sebebi İlayı Kelimetullah doğrultusunda nizam-ı
âlem ülküsü idi.
İşte o dönemin mutabakat çağrısı:
“İslâm Âleme inmiştir. Bütün âlemin nizamdır.Beşeri
hayat biçimlerinin yetmezliği, zulmü altında kıvranan insanoğlunun Hakkı
bilmesi için vahiyle gönderilmiştir.
"Nizâm-ı Âlem" davasının bayrağını
ilk açan, Hz. Peygamberimiz efendimizdir. Açılan bayrağın altına, zalime ve küfre başkaldıran bütün insanlar
akın akın bölük bölük toplanıp İslâm medeniyetini kurmuş, insanlık tarikinin
altın sayfalarını vücuda getirmiştir. Ve
Nizâm-ı Âlem, asırlardan beri bütün Müslümanların, bütün iman edenlerin ortak
ülküsü olmuştur.|
Bundan
sonrada, kıyamete kadar Nizam âleme şamil oluncaya kadar da ülkü yüreklerde
yaşayacaktır. Çünkü "Cahiliye
devri" bitmemiştir. İnsanlar hâlâ küfre itaate zorlanmakta, zulüm
görmektedir. İnsanlar tek sahip Allah’a
değil, kullara kölelik ettirilmektedir. Para, rütbe, mal gibi çağın firavunları
karşısında secde etmesi, tapınması istenmektedir. Allah'ın en kutsal mahlûku
insan, şerefini, insanlık kıymetini, değerlerini ayaklar altına almaya
zorlanmaktadır.
Küfrün
zulmüne. İslâm adına, hakikat adına karşı çıkıyor ve küfre karşı açılmış
mücadele bayrağını yükseltmek için saflardaki yerimizi alıyoruz.
Küfrün azgınlaştığı bir devirdeyiz.
Müslümanların
parça bölük oluşu onlara güç kazandırmakta, meydanlarda rahatça at
oynatmalarına sebep olmaktadır. Karşılarında sadece canıyla, kanıyla şanlı bir
direniş veren Müslüman Türk Gençliği vardır. Maalesef
Müslüman kardeşlerimizin bir kısmı küfürle İslâm'ın bu kavgasına seyirci
olmuştur. Gün geçmekle, kavga şiddetlenmektedir.
Geçen
her an, atılacak her adım bu kavganın neticesini belirleyecek bir nitelik
kazanmıştır. Artık hiçbir Müslüman bu mücadelenin seyircisi olmamalıdır. Çünkü
küfür güçlerinin kazandığı her cephe, bütün Müslümanların omuzlarına, hesabı
verilmesi korkunç bir vebal yüklemektedir.
Müslümanlar,
parti, grup, dernek taassubunu yıkarak, küfre karşı güç birliğini mutlaka
sağlamalıdırlar. Ancak o zaman küfrün oyunları bozulup, helak olacak ve
inşallah İslâm, payidar olacaktır.
Müslümanların
sadece mücadele sahasında bile, el ele,
gönül gönüle yapacakları bir güç birliği, küfür güçlerinin en büyük korkusudur.
Küfür bu korkuyu tadmalıdır.
İman
edenlerin ittihadına engel olmak için demagoji yapanlar, küfrün ekmeğine yağ
süren bu davranışlarından dolayı, en iyimser düşünceyle ya gaflet, ya da ihanet
içindedirler.
Müslümanlar,
Şanlı Peygamber'imizin (SAV) ümmetine
tevdi ettiği davaya. Nizam-t Âlem davasına sahip çıkmalı
Kâfirlerin yüzüne, kavga meydanlarında "İslâm'ı '' haykıralım.
Kahrolsun küfür,
kahrolsun küfrün uşakları!
Yaşasın Müslümanların İTTİHADI
“
05.10.1979
tarihli Nizam-ı Âlem Gazete’sininde yayınlanmış olan bu mutabakat metni
kitleleri cezb etmiş ve ülkücü hareket toplanma ve tevhid alanı olmuştu.
Malum
merkezlerin veletleri buna tahamul edemedi.
Mutabakat
engellendi.
“ülkücü
hareket cazibe merkezi ”olmaktan uzaklaştırıldı. Artık ülkücülerin nizamı âlem
ülküsü yok.
Bunu
yazmamın bir tek sebebi var?
Günümüzde
kendini ülkücü olarak lanse etmeye çalışan başta bazı akademisyenler olmak
üzere bir güruhun icraatları.
Mevlana’nın
“ya olduğun gibi görün, ya da göründüğü gibi ol” düsturu gereğince hareket
ediniz ve “ülkücü” sıfatına layık olamıyorsanız o sıfatı kullanmayınız.
Selam
ve Sabırla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?