Vallahi BEDELLİ yordu ve Resepsiyon
Veysi
ERKEN
Sayın
Cumhurun Başkanı yemin etmeyi sevmem. Ama biliniz ki BEDELLİ konusu hepimizi bizar etti. Vallahi, Billahi, Tallahi BEDELLİ
konusu yordu.
Sayın Başbakan sizin
talebinizle Ahmet Hoca size de sesleniyorum. Yeminle söylüyorum. BEDELLİ hepimizi yordu.
Bir
meslektaşınız olarak size sesleniyorum. Artık bu konuyu BEDELLİ konusunu çözünüz.
30
Mart seçimlerinden önce oluşan beklenti 10 Ağustostan sonra had safhaya çıktı.
Gençler DERNEK kurdu. Cumhurun Başkanlığına seçilen Sayın Recep
Tayyip ERDOĞAN’ın sözüne gençlik güvendi. İsmet Yılmazın her açıklamasıyla bir
sevindi bir gerildi. Artık MSB İsmet Yılmaz gençleri daha fazla germesin.
Bu
kadar işkence fazladır.
Artık
yeter.
800
bin genç ve 4 Milyona yakın aile efradı bu zulümden kurtulmak istiyor.
Lütfen
Ahmet hoca.
Bu
stratejik derinliğe sahip konuyu hemen çözünüz. TORBA kanunu tasarısına ilave edeceğiniz bir cümle ile çözüm
mümkündür.
Bizler
yazmaktan, konuşmaktan ve gençleri dinlemekten yorulduk.
Ama
üyeleri etkilenen Tusiad, Musiad, Askon, Sendikalar, Barolar, Odalar gibi
kuruluşlardan ses yok. Bana kalırsa toplumsal duyarlıkları olmayan sivil görünümlü
bu kuruluşların fesh edilmesi gerekir.
Bu
sessizlik deryasında artık cumhurun Başkanının vaadi gerçekleşmeli ve BEDELLİ
konusu çözülmelidir ki, Türkiye rahatlasın.
Bir diğer konu
Resepsiyonlar. Bu faaliyetler ve israflar mutlaka son bulmalı ve cebimizdeki
paralar eski ifadelerle bize yol su elektrik olarak dönsün.
Resepsiyonlarla
ilgili düşüncemi yansıtan ve takriben 13 yıl önce kaleme aldığım bir yazımı
sizlerle paylaşayım.
Resepsiyon
“İstanbul’un, yaratılışı zevk ve sefaya yatkın
şairleri: Ahâli izz ü devletde, re’aya
emn ü râhatde Hüner erbâbı rif’atde, cihan yek-pare nûrânî Nağmesiyle, zevk
alarak, lâlelerin şen renklerine bakmaktan, her tarafı, şafak renginde
görüyorlardı; fakat hakikat bunun aksi idi. Şairlerin gördükleri parlaklık,
İstanbul’un Saraylarında ve mesirelerinde, hanımların çapkın ve baştan çıkarıcı
bakışlarında idi. Vilayetler, gene sefil ve perişan; halk, gene ekmek parasına
muhtaç; müstebit valilerin zulmü altında ağlıyordu” Altınay,
Ahmet Refik, Lâle Devri, Ankara 1973,s.99.
Resepsiyon; şekliyle şemalıyla bize yabancı
uygulama. Sizi bilmem, ama ben, resepsiyonları hiç sevemedim, onlara katılmayı
da. Sürekli uzak dururum. Televizyonda bile seyretmekten hoşlanmam.
Resepsiyon
kasvetin, halktan kopuşun, ikiyüzlülüğün, sahte dostlukların sergilendiği
ziyafetler geçididir. O ziyafetlerde bulunanlarla konuştuğunuzda iştirakçilerin
ekseriyeti sadece zevahiri kurtarma niyetiyle katıldıklarını ifade ederler.
Görünmeyen “Güç”ten ürkme ve korkma resepsiyonda bulunmanın bir nedenidir onlar
için. Resepsiyonda bulunmama, cezalandırılmanın, terfi ettirilmemenin en önemli
sebebidir. Geleceğin âlî (!) hizmetleri için oralarda bulunmak bir zorunluluktur
adeta.
Esasında
Resmi ziyafeti ifade eden resepsiyon, kamu malının ve parasının çarçur ve heba
edilmesinin, millî kültürden kopuşun ve uzaklaşmanın bir göstergesidir. Tereddütsüz denebilir ki, “Halka rağmen halk için” diyerek
halktan kopanların ve ahkâm keserek halka zulmedenlerin bir resmigeçididir
resepsiyon.
. Resepsiyonların
müdavimleri genelde “Boğazdaki Aşiret”in mensupları ve onlara
benzetilmişlerdir. Yani kemâl-i memnuniyetle güzel vasıflardan sıyrılanlardır.
Bu
merasimleri seyrettikçe tıpkı “Lâle Devri”nde olduğu gibi, Anadolu insanının
nasıl soyulup soğana çevrildiğini daha iyi anlıyor ve kavrıyorum. Halkın
kesesinden vergi adı altında toplanan paraların bir kaç bin kişinin zevki için
nasıl saçıldığını gösteriyor resepsiyon.
Halka
rağmen debdebe, zevk ve eğlence.
Kimin
parasıyla?
Ve ne adına?
Vatandaşın
parasıyla ve çağdaşlık adına.
Resepsiyon,
kendini devlet olarak görenlerin halka tepeden bakanların ve dalkavukluk
yapanların buluşma yerleridir adeta. İltifatlar, gülücükler, bakışlar,
cilveler ve dostluklar hep sahte. Her şey yalana ve dolana dayalı. Koca devlet,
bu tür ziyafetlerle heba edilmekte.
Bir
yanda kuru ekmeğe muhtaç olanlar, ekmeğin kurusuna bile talim edemeyenler; öbür
tarafta senin, benim, kısaca bizim paramızla zevk u safa içinde tepinenler.
Bu çarpıklığı sordun mu karşına hemen âlî
menfaatler çıkar. Aman; âlî menfaatlere halel gelmesin. Onların
dokunulmazlıkları var. Kimin âlî menfaatleri, bunu soramazsın. Çünkü
resepsiyoncular çok fedakâr olup, bizim yerimize düşünüyorlar(!), yiyorlar,
içiyorlar ve zevk u safa içinde yaşıyorlar. Hatta hastalıklardan korunmamız
için bizim yerimize aşı olmaktan bile çekinmezler resepsiyoncular. Onları
yaptıklarının “hikmeti” asla
sorulmaz. Sorulamaz.
Devlet, bir han-ı iştihadır onlar için.
Kabaran iştihanın tatmini için araziler, fabrikalar, makamlar ve mevkiler
kolayca pay edilir. Hem de zorlanmadan.
Sâdâbât eğlencelerini hiç aratmayan
resepsiyonların hikmet-i sebebini hiç kimse sormaz. Belki de yarın ben
faydalanırım o akvaryumdan diye sormuyorlar geleceğin muhtemel devletlüleri.
Kim bilir? Vesselam. 28.08.2001”
Selam
ve Sabırla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?