2 Eylül 2014 Salı

Vallahi BEDELLİ yordu ve Resepsiyon



Vallahi BEDELLİ yordu ve Resepsiyon

Veysi ERKEN

            Sayın Cumhurun Başkanı yemin etmeyi sevmem. Ama biliniz ki BEDELLİ konusu hepimizi bizar etti. Vallahi, Billahi, Tallahi BEDELLİ konusu yordu.
Sayın Başbakan sizin talebinizle Ahmet Hoca size de sesleniyorum. Yeminle söylüyorum. BEDELLİ hepimizi yordu.
            Bir meslektaşınız olarak size sesleniyorum. Artık bu konuyu BEDELLİ konusunu çözünüz.
            30 Mart seçimlerinden önce oluşan beklenti 10 Ağustostan sonra had safhaya çıktı. Gençler DERNEK kurdu.  Cumhurun Başkanlığına seçilen Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın sözüne gençlik güvendi. İsmet Yılmazın her açıklamasıyla bir sevindi bir gerildi. Artık MSB İsmet Yılmaz gençleri daha fazla germesin.
            Bu kadar işkence fazladır.
            Artık yeter.
            800 bin genç ve 4 Milyona yakın aile efradı bu zulümden kurtulmak istiyor.
            Lütfen Ahmet hoca.
            Bu stratejik derinliğe sahip konuyu hemen çözünüz. TORBA kanunu tasarısına ilave edeceğiniz bir cümle ile çözüm mümkündür.
            Bizler yazmaktan, konuşmaktan ve gençleri dinlemekten yorulduk.
            Ama üyeleri etkilenen Tusiad, Musiad, Askon, Sendikalar, Barolar, Odalar gibi kuruluşlardan ses yok. Bana kalırsa toplumsal duyarlıkları olmayan sivil görünümlü bu kuruluşların fesh edilmesi gerekir.
            Bu sessizlik deryasında artık cumhurun Başkanının vaadi gerçekleşmeli ve BEDELLİ konusu çözülmelidir ki, Türkiye rahatlasın.
Bir diğer konu Resepsiyonlar. Bu faaliyetler ve israflar mutlaka son bulmalı ve cebimizdeki paralar eski ifadelerle bize yol su elektrik olarak dönsün.
            Resepsiyonlarla ilgili düşüncemi yansıtan ve takriben 13 yıl önce kaleme aldığım bir yazımı sizlerle paylaşayım.


           
Resepsiyon
             “İstanbul’un, yaratılışı zevk ve sefaya yatkın şairleri:  Ahâli izz ü devletde, re’aya emn ü râhatde Hüner erbâbı rif’atde, cihan yek-pare nûrânî Nağmesiyle, zevk alarak, lâlelerin şen renklerine bakmaktan, her tarafı, şafak renginde görüyorlardı; fakat hakikat bunun aksi idi. Şairlerin gördükleri parlaklık, İstanbul’un Saraylarında ve mesirelerinde, hanımların çapkın ve baştan çıkarıcı bakışlarında idi. Vilayetler, gene sefil ve perişan; halk, gene ekmek parasına muhtaç; müstebit valilerin zulmü altında ağlıyordu” Altınay, Ahmet Refik, Lâle Devri, Ankara 1973,s.99.
 Resepsiyon; şekliyle şemalıyla bize yabancı uygulama. Sizi bilmem, ama ben, resepsiyonları hiç sevemedim, onlara katılmayı da. Sürekli uzak dururum. Televizyonda bile seyretmekten hoşlanmam.
            Resepsiyon kasvetin, halktan kopuşun, ikiyüzlülüğün, sahte dostlukların sergilendiği ziyafetler geçididir. O ziyafetlerde bulunanlarla konuştuğunuzda iştirakçilerin ekseriyeti sadece zevahiri kurtarma niyetiyle katıldıklarını ifade ederler. Görünmeyen “Güç”ten ürkme ve korkma resepsiyonda bulunmanın bir nedenidir onlar için. Resepsiyonda bulunmama, cezalandırılmanın, terfi ettirilmemenin en önemli sebebidir. Geleceğin âlî (!) hizmetleri için oralarda bulunmak bir zorunluluktur adeta.
            Esasında Resmi ziyafeti ifade eden resepsiyon, kamu malının ve parasının çarçur ve heba edilmesinin, millî kültürden kopuşun ve uzaklaşmanın bir göstergesidir. Tereddütsüz denebilir ki, “Halka rağmen halk için” diyerek halktan kopanların ve ahkâm keserek halka zulmedenlerin bir resmigeçididir resepsiyon.
.           Resepsiyonların müdavimleri genelde “Boğazdaki Aşiret”in mensupları ve onlara benzetilmişlerdir. Yani kemâl-i memnuniyetle güzel vasıflardan sıyrılanlardır.
            Bu merasimleri seyrettikçe tıpkı “Lâle Devri”nde olduğu gibi, Anadolu insanının nasıl soyulup soğana çevrildiğini daha iyi anlıyor ve kavrıyorum. Halkın kesesinden vergi adı altında toplanan paraların bir kaç bin kişinin zevki için nasıl saçıldığını gösteriyor resepsiyon.
            Halka rağmen debdebe, zevk ve eğlence.
Kimin parasıyla?
 Ve ne adına?
Vatandaşın parasıyla ve çağdaşlık adına.
             Resepsiyon, kendini devlet olarak görenlerin halka tepeden bakanların ve dalkavukluk yapanların buluşma yerleridir adeta. İltifatlar, gülücükler, bakışlar, cilveler ve dostluklar hep sahte. Her şey yalana ve dolana dayalı. Koca devlet, bu tür ziyafetlerle heba edilmekte.
            Bir yanda kuru ekmeğe muhtaç olanlar, ekmeğin kurusuna bile talim edemeyenler; öbür tarafta senin, benim, kısaca bizim paramızla zevk u safa içinde tepinenler.
             Bu çarpıklığı sordun mu karşına hemen âlî menfaatler çıkar. Aman; âlî menfaatlere halel gelmesin. Onların dokunulmazlıkları var. Kimin âlî menfaatleri, bunu soramazsın. Çünkü resepsiyoncular çok fedakâr olup, bizim yerimize düşünüyorlar(!), yiyorlar, içiyorlar ve zevk u safa içinde yaşıyorlar. Hatta hastalıklardan korunmamız için bizim yerimize aşı olmaktan bile çekinmezler resepsiyoncular. Onları yaptıklarının “hikmeti” asla sorulmaz. Sorulamaz.
             Devlet, bir han-ı iştihadır onlar için. Kabaran iştihanın tatmini için araziler, fabrikalar, makamlar ve mevkiler kolayca pay edilir. Hem de zorlanmadan.
             Sâdâbât eğlencelerini hiç aratmayan resepsiyonların hikmet-i sebebini hiç kimse sormaz. Belki de yarın ben faydalanırım o akvaryumdan diye sormuyorlar geleceğin muhtemel devletlüleri. Kim bilir? Vesselam. 28.08.2001”
Selam ve Sabırla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?