31 Ekim 2021 Pazar

Cumhuriyetin Kurucu Değeri: Türkiye Devleti’nin dini, din-i İslâm’dır. Resmî lisanı Türkçe’dir.

 Cumhuriyetin Kurucu Değeri: Türkiye Devleti’nin dini, din-i İslâm’dır. Resmî lisanı Türkçe’dir.

Veysi ERKEN

Sürekli cumhuriyetten ve kurucu değerlerine bağlı kalmaktan bahsedenlerin ekseriyeti sahtekârdır. Samimiyetsizdir.

Doğru bildikleri halde mefhumları (kavramları) ve mevzuları saptırmakla meşguller.

Ekseriyeti efendilerinin sesi oldukları için sefih hayatlarını, ahlaksızlıklarını cumhuriyetin kurucu değeri diye dayatırlar.

Böylelikle insanımızı hayat iksiri olan “İslam”dan, bir başka deyişle Kur’an-ı Kerimden ve Hz. Peygamber’in s.a.v. izinden uzaklaştırırlar.

Maalesef uzaklaştırmada küçümsenmeyecek bir mesafe de kat ettiler.

Bugün kendini Müslüman olarak ifade eden milyonlarca adem “İslam” dışı bir hayata sahip olduğu gibi, İslamî ilke, kural ve hayattan bahsedildiğinde adeta kaçar vaziyet alıyor.

Lafı uzatmaya gerek yok.

Cumhuriyetten ve cumhuriyetin kurucu değerlerinden bahseden herkese çağrıda bulunuyorum. Geliniz samimiyetinizi gösteriniz ve cumhuriyetin kurucu değerini savununuz.

Bakınız cumhuriyet rejiminin ilan edildiği 29 Ekim 1923 tarihli belge ortada. Bu belgeye sahip çıkınız ve uygulanmasını savununuz. Açıkça  Türkiye Devleti’nin dini, din-i İslâm’dır. Resmî lisanı Türkçe’dir” ilkesini her dakika terennüm ediniz.

Yapar mısınız?

Zannetmiyorum.

Bilesiniz ki, ahlaksızlığınızı her dem dile getireceğiz.

Kaçış yok.

İşte belge inceleyiniz, tefekkür ediniz ve meşhur ifade ilet titreyip gerçeğe dönünüz.

364 numaralı “Teşkilât- ı Esasiye Kanunu’nun bazı mevaddının tâdiline” yani “Anayasa’nın bazı maddelerinin değiştirilmesine” dair kanun şöyle idi:

“Birinci Madde: Hâkimiyet, bilâ kayd ü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müsteniddir (dayanır). Türkiye Devleti’nin şekl-i hükümeti Cumhuriyet’tir.

 

İkinci Madde: Türkiye Devleti’nin dini, din-i İslâm’dır. Resmî lisanı Türkçe’dir.

 

Üçüncü Madde: Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur. Meclis, Hükümet’in inkısam ettiği şuubât-ı idareyi (ayrı ayrı bölümlere ayırdığı idarî işleri) İcra Vekilleri vasıtasıyla idare eder.

 

Dördüncü Madde: Türkiye Reisicumhuru, Türkiye Büyük Millet Meclisi Heyet-i Umumiyesi tarafından ve kendi âzası meyânından bir intihap (seçim) devresi için intihap olunur (seçilir). Vazife-i riyaset (başkanlık görevi), yeni Reisicumhur’un intihabına (seçimine) kadar devam eder. Tekrar intihap olunmak (seçilmek) caizdir.

 

Beşinci Madde: Türkiye Reisicumhuru, devletin reisidir. Bu sıfatla lüzum gördükçe Meclis’e ve Heyet-i Vekile’ye riyaset (hükümete başkanlık) eder.

Altıncı Madde: Başvekil, Reisicumhur tarafından ve Meclis âzası meyanından intihap olunur (Meclis üyeleri arasından seçilir). Diğer vekiller Başvekil tarafından yine Meclis âzası arasından intihap olunduktan sonra hey’et-i umumiyesi (hepsi) Reisicumhur tarafından Meclis’in tasvibine arzolunur. Meclis hâl-i içtimada (çalışma döneminde) değil ise keyfiyeti tasvip Meclis’in içtimaına tâlik olunur (toplantısına ertelenir).

 

18 Rebiyülevvel 1342 ve 29 Teşrinievvel (Ekim) 1339 (1923)”. https://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1691337-94-yildonumunde-ilk-defa-yayinlaniyor-iste-cumhuriyetin-kurulus-belgeleri

 

Belgeler ve tarihi hakikatler işinize gelmiyor değil mi?

Elbette sahiplerinin sesi olanların işine gelmez.

Selam ve Sabırla…

 

 

28 Ekim 2021 Perşembe

Rantlar ve saltanatlar bitirilsin. İcraat bekliyoruz.

 Rantlar ve saltanatlar bitirilsin. İcraat bekliyoruz.

Veysi ERKEN

Sayın Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın samimiyetinden hiç şüphe etmedim. Özellikle dış politika ve teknoloji konusundaki konuşmalarında ve uygulamalarında dobra dobra olduğunu biliyorum.

Kendisiyle hiçbir şahsi tanışıklığım ve görüşmüşlüğüm de yoktur. Hatta merhum Muhsin başkan ile yol ve siyaset arkadaşlığımız sebebiyle yollarımız hiç kesişmedi.

Konuşmalarını ve icraatlarını takip ediyorum. Türkiye’ye maddi boyutta kazandırılan az değildir. Manevi anlamda ise geçmişten tevarüs edilen düzen sebebiyle tahribat çoktur.

Özellikle bazı alanlarda adaletten tamamen uzaklaşıldığını görüyoruz.

Bazı kesimlere sağlanan imtiyazlar adalet duygusunu ve gelir dağılımını çıkmaza sokmuş ve duyguların zayıflamasına vesile olmuş ve olmaya devam etmektedir.

Sayın Başkan Recep Tayyip Erdoğan samimidir. Ama bizim beklediğimiz sadece samimiyet değildir.

İcraattır. Etrafını saran ve adaletsizliklere yol açan yapıdan kendini ve ülkeye kurtarması gerekir.

Evet, biliyoruz ki, oligarşik yapı imtiyazlarından asla vazgeçmek istemez. Ama güven duygusunu ve heyecanı yeniden inşa edecek icraatı istiyorum, bekliyorum.

Mesela lojmanların, makam araçlarının, sosyal tesis adı altındaki yerlerin, birden fazla maka işgalinin, birden çok maaşların ve bürokratik dokunulmazlıkların bitirilmesi için icraat bekliyorum.

Yüz binlerce insanın öğrenim haklarından faydalanmasını engelleyen düzenlemeye karşı icraat bekliyorum. Sınavsız ve sınırsız üniversite ve okul hakkı istiyorum.

Yakınmaktan vazgeçelim.

Bu konuda yüzlerce yazı yazdım.

En iyisi daha önce iktibas ettiğim bir yazıyı tekrar edeyim. Ve sözü merhum M. Şevket Eygi beye bırakalım.

Merhum M. Şevket Eygi, “Mutlu ve putlu azınlık, rantlardan ve nimetlerden asla vazgeçmez”, http://www.milligazete.com.tr/makale/mutlu-ve-putlu-azinlik-rantlardan-ve-nimetlerden-asla-vazgecmez-191002.htm başlığı ile kaleme aldığı yazısında:

Şu hususa dikkat buyurmanızı istirham ediyorum: Ülkemizdeki Sabataycılar, çeşitli Kriptolar, Kemalizm dininin Brehmen kastı kesinlikle imtiyazlarından, üstünlüklerinden, rejimin kendilerine sağladığı rantlardan ve nimetlerden vazgeçmeyeceklerdir. Bu hususta kimse boş hayallere kapılmasın.
Hindistan'da Mecusîlerin kast sistemi var da, bizdeki vesayet rejiminin kast sistemi yok mudur? Yok diyenler yalan söylemiş olurlar.
Çocukluğumda bayramlarda sokaklara, meydanlara, üzerlerinde "İmtiyazsız Sınıfsız bir Halkız" yazılı büyük bez ilanlar asarlardı. Yalandı. Halk tahta sıralı üçüncü mevkî vagonlarda seyahat ederken Millî Şef, meşhur "Beyaz treni" ile geziyordu.
Dünyanın hiçbir yerinde nimetler ve rantlar eşit şekilde paylaşılmaz. Bu sahada mutlak eşitlik yoktur. Olması gereken eşitlik değil, adalettir. Bizde bu adalet de yoktur.
Türkiye'nin millî geliri, vatandaşları arasında adil şekilde paylaştırılamıyor. Bugünkü düzen veya sistem buna müsait değildir.
İslam'ın, sosyal adaleti sağlamak için zekât ve sadaka (yardım, hayır hasenat) kurumu vardır. Biz Müslümanlar bunu işletemiyoruz. Zekât ve sadakaların öncelikle Ümmet-i Muhammedin fakirlerine, miskinlerine verilmesi gerekir, biz veremiyoruz.
Gelelim Türkiye'deki Beyaz mı dersiniz, Pembe mi, mutlu ve putlu azınlığa, onlar millî gelirin hak ettiğinden çok fazlasını ganimet olarak almaktadır.

Milyonlarca vatandaş, milyonlarca aile 500, 750 lira gibi mütevazı gelirlerle yaşamaya çalışırken, mutlu ve putlu azınlık akıl almaz bütçelere sahiptir. Boğaz'da bir porsiyon balığı 500 liraya satan, süper veya hiper lüks lokantalar varmış... Yüksek zamparalar, kibar bir fahişeye bir gecede 10 bin dolar ödüyorlarmış... Zenginler, milyonlarca liralık lüks otomobillere biniyorlarmış... 750 metrekarelik tripleks villalar milyonlara satılıyormuş... Onlar bu nimetlerden, bu rantlardan asla vazgeçmezler, asla feragat etmezler.
Onların edebiyatına bakınız: Halk cahil... Halk beyinsiz... Halk karnını kaşıyor... Bu halk ülkeyi İslamî faşizme götürür...
Statükocu mutlu ve putlu azınlık ne istiyor?
Bugünkü gayr-i adil, çarpık, bozuk, sapık düzen ve sistem devam etsin.
İslam ve Müslümanlar saf harici bırakılsın, resmî ideoloji din gibi benimsensin.
Gerçek demokrasi olmasın, vesayet demokrasisi olsun.
Tam ve gerçek din ve inanç hürriyeti olmasın, uygun görüldüğü kadar olsun.
Müslümanların, bağımsız bir dinî cemaat sistemi olmasın.
Müslümanlar, başlarına İslamî bir Reis, bir İmam-ı Kebir, bir Emirülmüminin seçip ona biat ve itaat edemesinler.
Hukukun, insan haklarının, demokrasinin, millî iradenin üstünde resmî ideoloji olsun.
Devletin, ülkenin, halkın hakkı olan nimetlerin çok büyük bir kısmı putlu ve mutlu azınlığa verilsin.
Çoğunluğu oluşturan Müslümanların, kendi eğitim teşkilatı ve üniversiteleri olmasın.
Onlar, bozuk sistem ve düzenlerini ayakta tutmak için her şeyi yapabilirler.
Kemalist vesayet sistemini ayakta tutmak için darbe yapmak mubahtır.
Halkın temel ve evrensel hak ve hürriyetlerini kısıtlamak ve çiğnemek mubahtır...
Mutlu ve putlu azınlık gözü karadır,
Onlar son derece cesurdur,
Son derece acımasız ve amansızdır,
Onların yapmayacağı yoktur.
Bu yazımı okurlar mı bilmiyorum, yatakta uyuyanlara, ayakta uyuyanlara, yürürken uyuyanlara, merdiven iner veya çıkarken uyuyanlara, velhasıl günde yirmi dört saat uykuda ve uyanıklıkta uyuyanlara seslenmek istiyorum:
Uyanmazsanız, uyanık olmazsanız, haliniz dumandır. Vesayetçilerin, Beyaz azınlığın Brehmenlerinin ellerine hele bir fırsat geçsin Müslüman halkın canına okuyacaklardır” demektedir.

Sayın Başkan biliyoruz adı sıfatı ne olursa olsun imtiyazlılar imtiyazlardan ve ranttan vazgeçmek istemiyorlar.

Ama lütfen etrafınızdakilerini, kabine arkadaşlarınızı ve vekilleri ikna edin. Halk sizlerden sadece samimiyet değil icraat bekliyor. Adaleti sağlayın ve imtiyazları bitirin.

Selam ve Sabırla…

26 Ekim 2021 Salı

Elçiler gönderilmeli onları destekleyenlere hadleri bildirilmelidir

 Elçiler gönderilmeli onları destekleyenlere hadleri bildirilmelidir

Veysi ERKEN

Türkiye kuşatılıyor ve büyük tehdit altında. On elçinin ortak açıklaması ve Türkiye’ye sopa göstermeleri tehdidin büyüklüğünü gösteriyor.

Sahte olsa da geri adım atmaları bir çözüm olarak görülmemeli ve onlarla birlikte içteki işbirlikçilerine hadleri bildirilmelidir.

Daha önce de ifade ettim. Türkiye’de muhalefet yok Türkiye’ye muhalefet var. Sadece Meral, Ali,Temel,Kemal,Ahmet,Pervin gibilerin on elçinin açıklaması için verdikleri demeçlerine ve eylemlerine bakmak kafidir. Tabii ki bunlara ilave edilecek başka kişiler de var. On elçinin açıklaması karşısında takındıkları tutuma ve yaptıkları açıklamalara bakmak yeterlidir. Adeta Biden’in talebinin tekrarı.

Merak ediyorum Biden taifesinin açıklamalarını hangi vatansever, milliyetçi veya Müslüman tasvip eder.

Hiçbir Müslüman, milliyetçi ve vatansever tasvip etmez hele hele hiç destek vermez. Ya Türkiye’de muhalefet zannedilenler. Hemen on elçinin açıklamasına balıklama atlar şekilde destek oldular.

Tabii ki, bunu not ettik ve bunu unutturmayacağız.

Zira Türkiye maalesef hem içten hem de dıştan kuşatılıyor ve tehdit ediliyor. Bunlar da destek oluyor.

Ve

Bunlar algı operasyonunun parçası oldular.

Algı operasyonunun yerli görünümlü parçalarının tahribatı çok büyüktür.

Bu gerçeği yeni ifade etmiyorum.

Türkiye “hayır” deme gücünü arttırdıkça kuşatma ve tehdit faaliyetleri arttırılıyor ve maşalar, piyonlar bunun için daha fazla kullanılıyor, Bunları vasıta olarak kullananlar Türkiye’nin altını oymaya çalışıyor.

Türkiye bunları kullanan eli kırmak durumundadır.

El kırılırsa aparat zaten hükümsüz kalır.

Şimdi “Hayır diyen Türkiye”yi inşa etmek isteyen iradenin yanında yer alma zamanıdır.

Şimdi nizamı alem ülküsünü gerçekleştirmeye çalışanların safında olma günüdür.

Şimdi ülkenin, Türklerin, ümmetin birlini ihya etme gayretinde olanlarla olma zamanıdır.

Şimdi dünyayı ve Türkiye’yi viraneye çevirmeye çalışan hainlere, gafillere hadlerini bildirme zamanıdır.

Sahi on elçi geri adım attı siz de demeçlerinizden utanıp geri adım atacak mısınız?

Yoksa hiçbir şey olmamış gibi pişkin pişkin duracak mısınız?

Bilin ki, bu millet demeçlerinizi hiç unutmayacak.

Allah’ın lütfü keremiyle bizler sizleri ve demeçlerinizi unutturmayacağız.

Selam ve Sabırla…

 

25 Ekim 2021 Pazartesi

Yerli Görünümlü: Bayiler, Uşaklar, Piyonlar

 Yerli Görünümlü: Bayiler, Uşaklar, Piyonlar

Veysi ERKEN

                                           “Halkın yıldızı yöneticilerinin başarısı

                                     nispetinde parlar veya söner”

Şunu hep düşünmüşümdür.

Ülkemizde gerçekten sivil örgütlenme mevcut mudur?

Mevzuatımız bu tür örgütlenmelere müsait midir?

Son yıllarda cereyan eden hadiseler ülkemizde dernek, vakıf, sendika ve parti gibi sivil örgütlenmenin ve sivil medyanın yok denecek kadar az olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır.

Son 8-10 yıldır ülkenin sathında ve dünyanın muhtelif bölgelerinde olup bitenlerin karşısında sergilenen tutumların ve yazılanların tamamı bu kanaatimizi doğrular durumdadır

Evet.

Ülkemizde sivil örgüt ve medya yok denilecek kadar azdır. Gerçek sivil örgütler seslerini duyurmakta zorluk çekmekteler. Güdümlü medya şeytanları vasıtasıyla sivil örgütlerin sesleri kısılmaktadır.

Tespitlerime göre ülkemizdeki sivil örgüt zannedilen kuruluşların tamamına yakını sivil olmayıp “bayilik” sistemi ile çalışan ve çoğu dış mihrakların piyonu olan mekanizmalardır.

Sesleri gür çıkan sivil örgütlere(!) bakın hepsinin içinde tapınak şövalyelerinin oluşturduğu büyük tapınağın  “bayi”leri yer alır.

Bayiler sivil örgüt(!)lerin içinde sadece sıradan bir üye değil, “karar süreci”nin başlatıcısı olarak bulunur.

Bayi sistemi ile çalışan örgüt ve medya sivil olmadıklarından sadece piyonluk rolünü yerine getirebilir.

Fakirleştirilen ve açlığa mahkûm edilen halkın feryatlarının duyulmaması, okullarından kovulan mazlumlardan bahsedilmemesi, Irakta, Afganistan’da ve dünyanın pek çok yerinde Conilerin katliamları ve vahşetlerinin görüntülenmemesi, duyurulmaması, İslam’ı yaşamaktan başka bir derdi olamayanların mağduriyetlerinin dillendirilmemesi ve yazılmaması ve şartların güllük gülistanlık gösterilmesi bayilik sisteminin göstergesidir.

Medya denilen müsveddelere ve kanalizasyonlara baktığımızda dünyada ve ülkede olumsuz sayılabilecek hiçbir şey yoktur. Biraz daha kemerin sıkılması ve insanların ölüme terk edilmesi ülkenin kurtuluşunun bir göstergesidir. Tapınaklarına mensup olanlar hariç herkes “âli menfaatler” için sıkılan kemerlere dayanmalıdır ki, efendileri faizlerle zıkkımlanabilsin.

Olan bitenleri bu mantıkla tahlil ettiğimizde şerefsiz kartel medyasının yanında “sivil örgüt(!)ler”in neden bu kadar sessiz kaldığını daha iyi bir şekilde anlarız.

“Sivil(!) örgütler” tıpkı medya gibi “Tapınak” denilen merkezin uzantıları durumunda olmaları hasebiyle olan biten için ses çıkaramazlar. Tapınak conilerinin dünyanın muhtelif bölgelerinde ve Türkiye’de neden 800 civarında üssünün bulunduğunu okuyucularına ve seyircilerine duyurmazlar.

Sahibinin sesi olduklarından ancak istenildiği kadar ses çıkarırlar.

Aksi ses çıkardıkları takdirde tapınak tarafından cezalandırılacaklarını bilirler.

Hepimiz biliriz ki, bir şirket başkalarına “bayi”lik tahsis ederken politikalarını sürdürecek olanları tercih eder. Şirket yönetimine “aykırı” tutum ve tavır sergileyenlerin bayilikleri sona erdirilir. Tapınakçılar da böyledir.

Yönetimi kuşatan tapınakçı zihniyet tıpkı bir ticari kuruluş gibi hareket etmekte ve kuralları kendi çıkarları doğrultusunda belirlemektedir. Kendi politikalarını devam ettirmek için “sivil(!) örgütler” kurdurmakta, onları örtülü ve örtüsüz beslemekte ve gerçek anlamda sivil örgütleri kapatma cihetine gitmektedir.

Kendine hizmet etmeyen sivil örgüt konumundaki dernek, vakıf ve sendikalara “hadd” bildirmekte ve elemanları vasıtasıyla sonlarını hazırlamaktadır.

Öğretimle ilgili başkaldırmalar, sivilleşmenin önüne konulmak istenen takozlar, muktedir olamayan iktidarların paspasa çevrilmeleri ve sivillerin(!) sessizliği.

Bütün bunlar size bir şey anlatmıyor mu aziz gönüldaş. 

Artık olan biten bize bir şey anlatmalı ve bayilerden kurtulmalıyız.

Artık bizi ısıran köpeği beslemekten vazgeçmeliğiz değimli?

Unutulmamalıdır ki,

Bayiler, “dönme” ve “boğazdaki aşiret”in oluşturduğu “Tapınak Şövalyeleri (fetö)” denilen merkezin elemanlarıdır.

Yerli kalıbına sokulmuş satılmışlardır.

Dernek, vakıf, sendika ve parti gibi gerçekten sivil olan örgütler bu gerçeğin farkına varmaları gerekir. Farkında olma “bayilik”lerin sonu ve toplumun kurtuluşunun başlangıcı anlamına gelir.

Farkına varamamak sömürünün, fakirliğin, sıkıntının, özgürlük tahditlerinin ve yokluğun devamı demektir.

Olup bitenin farkında olmak yönetimin  “karar süreci”nde yer almak demektir. Farkında olmak ülke yönetimine çöreklenmiş oligarşinin bitişi demektir.

Farkında olmak “Tapınak Şövalyeleri”nin tapınaklarının çökmesi demektir.

Ve.

Ve farkında olmak bayilikten kurtulup “âli menfaat(!)” yutturmacasıyla bizi söğüşleyen şövalyelerin hâkimiyetinin kırılması ve ülkenin dünyada söz sahibi olması demektir.

Hâsılı kelam Şeytanî medya ve sivil örgüt(!) vasıtalarını kullanarak tepemizde çöreklenmiş tapınakçı çetenin hâkimiyetini kırmaya var mısınız?

Varsanız buyurun biden’in kölelerini hayatımızdan çıkaralım.

Selam ve Sabırla... 23.07.2005

 

Not: Bu yazı 2005 yılında yazılmış ve yayınlanmıştır. Sadece fetö kelimesi ve altı çizili cümleler ilave edilmiştir. Taze fırından yeni çıkmış gibi.

 

20 Ekim 2021 Çarşamba

Tapınak Şövalyelerinin (fetö/ pensilvanya şeytanları) Yardımlaşması

 Tapınak Şövalyelerinin (fetö/ pensilvanya şeytanları) Yardımlaşması

 Veysi ERKEN

“Aşkın en büyük düşmanı sırdır” demiş atalarımız. Bu tespitten hareketle hür ortamın, bireysel hak ve özgürlüklerin en büyük düşmanı “sır”dır, takıyadır desek abartmış olmayız.

Ülkemizde sistem adına estirilen fırtınaların ortaya çıkardığı gerçek de bu yöndedir. Ülkemizi “talanya”ya çeviren tapınak şövalyeleri ve ortaklarının (fetö/ pensilvanya şeytanları) en büyük korkusu “sır”lı, gizli ve takıyalı hayatlarının üzerindeki “sır” perdesinin kalkması ve kirli ilişkilerinin ortaya çıkmasıdır.

Bir avuç “dönme” ve “boğazdaki aşiret” mensubundan oluşan tapınak şövalyeleri(fetö/ pensilvanya şeytanları) resmi ve gayrı resmi organizasyonların içinde kurdukları ağlarla soygun düzenlerini devam ettirmekte olduklarını hep birlikte seyretmekteyiz.

Cambaza bak misali “irtica”, mülteci düşmanlığı, diktatörlük paranoyası ile milleti korkutan, sindiren ve oyalayan şövalyeler ve ortakları olan fetöcü yapılanma talanlarını büyük bir iştahla sürdürmekteler. Tabii ki, en büyük talanları yalan, iftira, itham, inkâr, saptırma vs yollarla zihinlerde gerçekleşti, gerçekleşiyor. En çok kullandıkları araç siyasetçi görünümlü dışa bağımlı elemanlardır.

Tapınak şövalyelerinin (fetö/ pensilvanya şeytanları) en önemli özelliklerinden birisi soygunlarını hempalarına kurdurdukları ilişkiler vasıtasıyla gerçekleştirmeleridir. Derneklerinde, şirketlerinde, vakıflarında ve holdinglerinde siyasette ve bürokraside bulunan “hempa”lara yer verilerek ilişkiler ağı oluşturulur ve bu ağ vasıtasıyla soygunlar gerçekleştirilir.

Bürokrasi ve siyasetteki ilişkiler ağı incelendiğinde “hempa”ların varlığı hemen fark edilir. Esasında bürokrasi ve siyaset şövalyeler ve ortakları fetöcüler için sadece kuralları tanzim ettirme vasıtalarıdır. 

Genel olarak “sır”ları ortaya çıkmasın diye kendileri bürokrasi ve siyasette yer almaz (karar alıcılar); hempalarını görevlendirirler. Falan holdingin, feşmekân derneğin adamı olan siyasetçiler ve bürokratlar hempalığın göstergeleridir. Bu hempalar emekliliklerinde ilgili oldukları holdinglerde görev alırlar.

Bu yaklaşım tapınakların “sır”lı kalmasını sağlamanın yoludur. Siyaset- bürokrasi ve holdingler arasında ortaya çıkan ilişkiler, pislik çarkının nasıl işlediğini göstermektedir. İlişkiler ağının siyaset ayağını oluşturanlar kuralları soyguna elverişli hale getirirler. Arazileri ve millete ait diğer servetleri soymanın kuralları hazırlandıktan sonra, bürokrasiyi oluşturan ayak devreye girer ve kuralları işleterek soygunun ve talanın gerçekleşmesini sağlar.

Bu usulle yıllardır kamunun malları yağmalanmış tapınak şövalyelerinin (fetö/ pensilvanya şeytanları) servetlerine servet katılmış ve millet fakirleştirilmiştir. Yağma düzenine karşı çıkanlara hemen bir kulp takılarak hayatları zindana çevrilmiştir.

Tapınak şövalyelerinin (fetö/ pensilvanya şeytanları) soygun düzeni yıllardır aynı tarzda işlemektedir. Düzenlerinde ortaya çıkan arızaları hemen telafi etmeye çalışırlar. Çünkü arızalar giderilmezse sistemleri çöker.

Şövalyeler ve fetöcüler arasındaki ahbap çavuş alış- verişleri ve eleman transferleri bu düzenin işleyişini göstermektedir.

Bankaların şövalyelere peşkeş çekilmesinde imzası bulunanların “kurtarıcı” ilan edilmesi veya yıllardır tapınak şövalyelerinin (fetö/ pensilvanya şeytanları) holdinglerinde çalışan birisinin batırılan bankaların başına getirilmesi düzenin devamı için sarf edilen yardımlaşma çabalarını göstermeye yeterlidir.

Bütün yardımlaşmalar “sır” ve takıya perdesinin aralanmasına engel olmak içindir. Zira “sır” perdesi aralanırsa  “iç” ve “dış” bağlantıları yüksek olan bir soygun düzeni iflas edecek ve bunun altında alkışlanan birçok “baş”  kalacaktır.

Ülkeyi “korku” mekânı haline çevirenlerin bir tek amacı vardır. O da kirli bağlantılarını ve kötü emellerini örten “sır” perdesinin aralanmasını engellemektir.

Sır perdesi aralanabilir mi?

Elbette...

Yeter ki, bu ülkeyi ve insanını seven her birey vazifesini kâmilen yapmaya çalışsın.

Her bireyin vazifesi tapınak şövalyelerini (fetö/ pensilvanya şeytanları), hempalarını ve kurdukları ilişkiler ağını deşifre etmek ve onları hayatından çıkarmaktır.

Selam ve Sabırla...  28.08.2001 Not: Yazıya sadece açıklayıcı olsun diye fetö/ pensilvanya şeytanları ifadesi ve birkaç kelime eklenmiştir.