Bir İsyankâr ve isyan
Veysi ERKEN Dr.
Aylardır hatta yıllardır süren sessizliğin ardında bir fırtına koptu bir çığlık yükseldi.
Bir ses, bir haykırış, bir infial beklenmemekteydi “Erkekler” safında.
Olmadı. Bir çığlık kopmuştu.
“Erkekler(!)” safı donuklaştı, buz kesti; çığlık bile duyulmadı, duyulmak istenmedi.
Zira “Erkeklere(!)” “kuzular” gibi sessiz durma rolü yüklenmişti “talan” arenasında.
Soygun, vurgun, hak gaspı ve bilumum ahlaksızlığın meşrulaştırıldığı, elindeki güce dayanarak bazılarının ilahlaştırıldığı bir tapınak düzeni yıkılmamalıydı bir çığlıkla.
Bunun için “erkeklerin(!)” yüzleri donuklaştırılmıştı. Parçası olmuşlardı tapınak düzeninin.
Her biri bir şövalyeydi tapınakta artık.
Şövalyelik devam etmeliydi. Sukutu hayale duçar olan devletlû efendinin suratı bu nedenle morarmıştı.
Şövalyeliği mi elden gidiyordu acaba?
Evet, “erkekler(!)” korkuyorlardı çığlıktan. Çünkü “bir çığlık bir çığır açabilir”di talanyalaştırılmış ülkede.
Çığlığın ve fırtınanın önü hemen kesilmeliydi ki, talan devam edebilsin.
Her şey bir acuzenin emriyle gerçekleşirdi talanyada.
Çığlık bu düzeni bozabilirdi.
Acuzenin gönlünü hangi “çığlık” sahibi kırabilirdi. Böyle bir hak hiçbir “erkeğe(!)” verilmemişti. Çığlık sahibi nereden çıkmıştı.
Gerçi “hainlik”ten bahseden çığlık sahibi “erkekler(!)” meclisinde aykırı durmaktaydı ama. Her şeye rağmen o bu meclisin elemanıydı ve acuzenin evlatlığını kabul edenden izin almadan ağzını açıp, sesini yükseltmemeliydi.
Acuze buyurur evlat yapar. Gerisi hep palavraydı erkekler safında.
İşte bu olmamalıydı. Erkekler meclisinde isyan olmamalıydı.
Hele hele acuzenin evlatlığının gözüne baka baka bu yapılmamalıydı.
İsyanın cezası, isyankârın “hadd”i olmalıydı. Haddi olmayana hadd bildirilmeliydi. Zaten acuzenin kocası evlatlığına haddin nasıl bildirileceğini öğretmişti. Gerekirse “düğmeye bastırılacak” ve hadsizlere hadd bildirilecekti.
Evlatlık hiç durur mu?
Mümkünatı yok.
Biraz gecikme soygun düzeninin sonunu getirir.
Hemen harekete geçilmeli ve haddini bilmez çığlık sahibine ders verilmeliydi. Aynen öyle yapıldı “talanya”da. Sabah beklenmeden evlatlığın emriyle toplandı “erkekler(!)” taifesi.
İlk icraat had bildirmenin adabıyla ilgiliydi.
Eh! ne de olsa haddi bildirilecek kişiyi yıllarca kendilerinden bilmişlerdi. Üstelik bir başka büyüklerini “töre”lerken hadlerini aştıklarını anlamışlardı(!)
Bu sefer o acemilik yapılmamalıydı. Talanyanın bütün şeytanları harekete geçirilmeliydi. Tabi ki, en büyük görev medya şeytanlarına düşmekteydi.
Bilinen bir gerçek ki, talanyada medya şeytanları insanı vezir de yapıyor rezil de.
İşte evlatlığın ve acuzenin gözlerine baka baka hainlikten bahsederek kuzuların sessizliğini bozanı bunun için medya şeytanları rezil etmeliydi.
Kılıf hazırdı.
Uyum bozucu olmuştu isyankâr.
Uyum adına her şeyden vazgeçmişti talanyanın erkekleri. İlkelerini ve ülkülerini bile satmışlardı uyum adına. Bu uyum bozulmamalıydı.
Yoksa!.....
Evet, yoksa hep birlikte kalırlardı uyum düzeninin altında. “Saygın soyguncular”la birlikte anılacaklardı bundan sonra.
Soyguncu bilinmektense uyumlu soyguncu olmak daha iyi gelmeye başlamıştı erkeklere. İşte bunun için uyumlu soygun düzeni devam etmeliydi.
Hainlikten bahseden isyankârı bunun için kurban etmeliydi erkekler.
Velinimetleri olan acuzeyi küstürmemeliydiler talanyanın güvercinleşen kurtları.
Ve.
İsyankâr tecrit edilmeliydi, İsyan hemen bastırılmalıydı.
Selam ve Sabırla...14.12.2000.
Not: Okunurken yayınlandığı yıl dikkate alınmalıdır. 07.01.2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?