31 Mart 2012 Cumartesi

4 + 4 + 4 + + + + + + +

4 + 4 + 4 + + + + + + +

Veysi ERKEN

Zorunlu tabirinden ürkerim.

Hiç hazzetmem.

Öğretim sürecinin “zorunlu” olarak 12 yıla çıkarılmasını doğru bulmuyorum. Böyle bir uygulama zorbalığı ifade eder.

Bilgi edinme ve beceri geliştirme ile ilgili her türlü zorunluluk ve zorbalık ortadan kaldırılmalıdır.

Her düşünen eğitimcinin görevi zorunluluk ve zorbalık kavramlarıyla mücadele etmektir diye düşünüyorum.

Buna rağmen mecliste kabul edilen ve 4+4+4 diye bilinen tasarının mevcut durumdan daha iyi yönleri ve özelliklerinin var olduğu bir gerçektir.

Program, ders ve okul çeşitliliğini beraberinde getiren her uygulamayı doğru bulmuş ve desteklemişimdir. Bunun için çaba sarf eden herkesi kutluyorum.

Yeni kanun bu esnekliği tam olmasa da getiriyor.

İsterdim ki, bu kanunun olumlu yönüne herkes iştirak etmiş olsun. Hatta müzmin CHP’nin de esnekliği savunmasını ve desteklemesini isterdim.

Maalesef olmadı.

MHP ve BDP’lilerden bir kısmının Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin(s.a.v.) hayatının seçmeli ders olarak öğretilmesine destek vermelerini kutluyorum.

Nihayetinde İslam’la barışma ve İslam’ı yaşamaya çalışmak güzel bir başlangıçtır. BDP’liler bunu anlar ve uygularsa ülkemizin birlik ve kardeşlik duygularına katkı sağlamış olurlar.

Bir yanlıştan ve zulümden dönülmesi adına gerçekten bu kanun bir dönüm noktası olabilir.

Eksiği ve hataları en kısa zamanda giderilmeli ve “zorunlu” kavramından vazgeçilmelidir.

İnsanlar diledikleri zaman “örgün öğretim” denilen alandan ayrılma ve tekrar kaldıkları yerden “örgün öğretim”e dönme hakkına sahip olmalılar.

Zorunlu ve zorbalıkla değil, isteğe ve gönüllülüğe dayalı bir öğrenme ve öğretme anlayışı geliştirilmelidir.

Yeni durum Kur’an’ı ve İslam’ı gönüllerden kazımak isteyen “azgın ve yerli olmayan azınlık”ın şamata ve gürültülerine rağmen gerçekleşme sürecine girmiş sayılır.

Özetle yeni durum inşallah hayırlara vesile olur.

En küçük katkısı olana teşekkür ediyorum.

Darısı daha güzel tasarılara ve “Başörtüsü” zorbalığının bitirilmesine.

Selam ve Sabırla.

25 Mart 2012 Pazar

Dua

Dua

Veysi ERKEN

Dua ihtiyacımızdır, yakarışımızdır.

Her şeyimizdir dua.

Aziz dostlar duaya ihtiyacımız vardır. Rabbim bunu buyuruyor. "Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var." Furkan suresi, 77.Ayet.

Her gün gibi bugün de dua günüdür. Başta Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ruhu, şehitlerin ervahı, mazlumların felahı, mağdurların selameti, hastaların şifası için dua bekliyorum tüm dost ve gönüldaşlardan.

Evet…

Bugün 25. Mart 2012.

Ellerimiz gönüllerimizle birlikte Mevla’mıza yönelmeli. Bilinmelidir ki, dualar karşılıksız kalmaz.

“Duasız üşür yürekler...

Sana bir dua eden olsun
Sen birine dua et!
Duasız üşür yürekler...

Biliyor musun?
Başkasına dua ettiğinde, aslında sen kendine dua ediyorsun!
Ne kadar çok kimse için dua edersen, o kadar çok KAZANIYOR YA DA KAYBEDIYORSUN!

Çünkü melekler,
Duan, rahmet ve hayr ise: " Bir misli de sana olsun, âmin",
Duan zulmet ve şer ise: " Bir misli de sana olsun, amin" derler...

Dua: içimizle muhasebe olunacağımız bir SIR dır.
Bir ayine gibidir tıpkı, içimizi yansıtır bize.
Rabb'e sunulan bir arzuhaldir dua, geri döner bize o kapılardan yüreğimizce..

Hep hayra dua edenlerin, maddeten ve manen hayırlara ermesi, şerre dua edenlerinse, rahmetten mahrum kalması bundandır iste..

Duasız üşür yürekler bil!..
Sana bir dua eden olsun
Sen birine dua et!

Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan, sana ummadık kapılar açan..
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...

Hiç üşümesin yüreklerimiz için,
Dualarda buluşalım..
Daim dualaşalım..

Bakara Sûresi 186. ayet:
(Resulüm!) Kullarım sana beni soracak olurlarsa bilsinler ki, ben, şüphesiz onlara çok yakınım. Bana dua edenin duasına icabet eder (kabul eder)im. O halde onlar da benim davetimi kabul ed(ip bana itaat et)sinler ve bana iman(da sebat) etsinler. Ta ki bu sayede doğru yola (kurtuluşa) ulaşmış olsunlar.

(Ya Rabbi, Sana ve Resulüne itaat etmemizi ve bildirdiklerinle amel etmemizi nasip eyle!)
(Ya Rabbi, faydasız ilimden, makbul olmayan ibadetten ve kabul edilmeyen duadan sana sığınırım.)
(Ya Rabbi, bildiğimiz-bilmediğimiz bütün iyilikleri ver, bildiğimiz-bilmediğimiz bütün kötülüklerden de koru!)
(Ya Rabbi, her işimizin sonunu güzel eyle, dünya sıkıntılarından ve ahiret azabından bizi koru!)
(Ya Rabbi, bizi sabreden ve şükredenlerden eyle!)
(Ya Rabbi, bizi dostlarına dost, düşmanlarına düşman olanlardan eyle!)
(Ya Rabbi, acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten ve her çeşit hastalıktan sana sığınırım!)
(Ya Rabbi, işinde sebat eden, nimetine şükreden, ibadetini güzel yapan ve doğru konuşanlardan eyle!)
Bedenime, kulağıma, gözüme sıhhat ver! Küfürden, fakirlik ve kabir azabından sana sığınırım.
(Ya Rabbi, kusurlarımızı ört, korkulardan emin kıl ve borçlarımızı ödememizi nasip et!)
Ya Rabbi, sıhhat, afiyet ve güzel ahlak ver! Kaza ve kaderine rıza gösterenlerden eyle!
(Ya Rabbi, gece ve gündüz gelecek kötülüklerden, sıkıntılardan kötü arkadaştan ve kötü komşudan sana sığınırım.)
(Ya Rabbi, ölünceye kadar ibadet etmemizi, ömrümüzün hayırlı amellerle sona ermesini nasip et ve Cennetini ihsan eyle!)
(Ya Rabbi, zulmetmekten, zulme uğramaktan sana sığınırım.)
(Bize dünya ve ahirette iyilik, güzellik ver ve Cehennem azabından bizi koru!) (âmin...)

http://www.mumsema.com/forum/duaniz_olmasaydi_ne_ehemmiyetiniz_olurdu-t17864.html?s=7cbe18f9beffcae736903b5dc819fe15&amp”

"Rabbimiz buyurdu ki: Bana dua edin size cevap vereyim."Mü'min suresi 60. Ayet.

Selam ve dua ile……….

18 Mart 2012 Pazar

Yok, Diyemeyen Yazıcıoğlu’nun Aziz Hatırasına

Yok, Diyemeyen Yazıcıoğlu’nun Aziz Hatırasına

Veysi ERKEN

Yıllar geçiyor. 25 Mart yaklaşıyor. Muhsin Başkanın şehadetinin sene-i devriyesi. Bakacağız davasını yaşatanlar mı çok savrulanlar mı?

Bunu dememin sebebi dost bildiğim Lütfü beyin “Bizim Muhsin” başlıklı yazısı.

Evet, merhum Yazıcıoğlu herkesin Muhsin’i idi. Ama tersi de vaki idi. O hiç kimsenin muhsini olamadı. Herkes sıkıştıkça meramının çözümü için Muhsin’e koşar. Çünkü o, “Bizim Muhsin” idi. İş bitince “Bizim Muhsin”e oy yok, hatta yanında bile görünmek yok.

Bunu 2002 seçimleri döneminde parti yönetiminde olduğun için çok daha iyi anladım.

Peki, bunda bir yanlışlık yok muydu?

Bence vardı. En büyük yanlışlık “Bizim Muhsin”in etrafını saran ve onu kıpırdayamaz hale getirenlerdir diye düşünüyorum.

Ünlü büyükler.

Hemen hepsi partinin dışındaydı. Ama Başkanın etrafıydı.

Başkan vefalıydı. Kimseyi incitmezdi. Bunu iyi bilen ünlüler ne kendisini bırakıyorlardı ne de kendisiyle oluyorlardı. İşte bizim Muhsin’in "Bizim Muhsin" olamayışının nedenlerinden biri.

Yıllar önce “Lider, Teşkilat, Etraf ve Değişim” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Bu yazıyı merhum Başkanla konuştuk. Etrafın yapısı üzerinde durduk.

İşte o yazıdan bir kesit”

“İnsanoğlu hayatını fıtratı gereği topluluk içinde sürdürür. Bir arada bulunma mecburiyeti işbölümü ve işbirliği gereği “teşkilatlanma”yı da beraberinde getirir.

Türü ve kuralları ne olursa olsun teşkilatsız beraber yaşamaktan söz edilemez. Zira toplumsal bir yapıda üyelerin birbirine karşı “duruş”unu belirleyen kurallar ve ilişkiler yer alır. Teşkilat böyle bir beraberliği ifade eder.

Teşkilatların başarısı ve devamlılığı çeşitli unsurlara bağlıdır. Bu unsurların başında ortak “amaç” ve “hedefler” gelir. Başarının ikinci unsuru, teşkilatı oluşturan bireylerin konumları itibarıyla birbirleriyle “işbirliği” ve “işbölümü” ilkeleri çerçevesinde dayanışma ve yardımlaşma içinde olmaları oluşturur.

İnsanoğlunun hayatındaki en önemli teşkilat ortak yaşamayı kolaylaştırdığı var sayılan “devlet”tir. Devlet denilen teşkilatı sevk ve idare etme biçimi farklı şekillerde tezahür eder. Monarşik, oligarşik, demokratik veya başka isimlerle anılan sevk ve idare tarzlarında yönetmeye talip olanların sahip oldukları veya olmaları gereken nitelikler farklılaşır.

Yönetimin babadan oğla veya bir zümrenin fertleri arasında el değiştirdiği devletlerde “lider” ve “etraf”ın nitelikleri önemli değildir.

Yönetime talip olanların “halk” tarafından belirlendiği devletlerde ise “ortak hedefler”in gerçekleştirilebilmesi için gereken “işbölümü” ve “işbirliği”nin sağlanmasında “lider” ve “etraf”ın nitelikleri önem arz eder.

Lider

Ufuk açıcı olan liderliğin ehemmiyeti “etraf”ın tespitiyle başlar. Dilimizdeki “şeyh uçmaz müritler uçurur” misali “etraf” liderlikte önemli yer tutar. “Etraf” liderliği başarıya ulaştırabileceği gibi “hedefler”den saptırıcı da olabilir. Dolayısıyla “lider”lik “etraf”taki sızmaların engellenmesiyle belirginleşir. Çünkü lider teşkilatın görüntüsünü yansıtan “etraf”ını iyi belirleyemezse teşkilat “entrikacı”lar tarafından kolayca dönüştürülür. Teşkilat uşaklar marifetiyle amaçlarından ve hedeflerinden uzaklaştırılır. Lider ve teşkilat adeta “kurbağa” gibi haşlanır.

Burada haşlanan kurbağa misalini anlatmakta etmekte fayda vardır. Malumunuzdur ki, kurbağa doğrudan doğruya kaynar suya atılırsa tepki gösterir ve kazandan kendini dışarıya atmağa çalışır. Genel olarak bu durumda kurbağa başarılı olur ve kurtulur.

Eğer kurbağa normal sıcaklıktaki suyun içine atılır ve su yavaş yavaş ısıtılırsa başarısızlık mukadder olur. Bu durumda kurbağa yavaş yavaş haşlanır ve ölür.

İşte başarılı organizasyonların muhalifleri genelde “etraf”ı kullanarak teşkilatları yok cihetine gider. Böylece kendi karanlık düzenlerini ortadan kaldırabilecek muhalif teşkilatları uşakları vasıtasıyla içten çökertmiş olur.

Özellikle karanlık ve gizli güç odakları adamlarını muhalif teşkilatlara yerleştirerek ve onları lider için “etraf” haline getirerek teşkilatları var eden ilkeleri ve hedefleri anlamsız, yaşanmaz ve savunulmaz hale getirmeye çalışırlar.

Bunu fark edemeyen liderler kendi elleriyle teşkilatlarını kurbağa misali yok ederler.

Günümüzün Türkiye’sinde hemen hemen her alanda olduğu gibi “liderlik” konusunda da kısır bir vasat oluşmuştur. Bunu durumu tahlil ettiğimizde karşımıza bir kaç sebep ortaya çıkar. Bunlardan birisi ve en önemlisi topluma yol gösterme konumunda olmaları gereken muhalif insanların liderlik vasıflarından mahrum oluşları ve teşkilatlarının dönüştürülmesinin farkında olmamalarıdır.

“Ön ayak nereye giderse arka ayak da oraya gider” gerçeği bu tespitimizi doğrular niteliktedir. Dolayısıyla kılavuzluk eden “lider ve etraf” olay ve olguları yönlendiremezlerse teşkilatın ve toplumun nereye varacağı belli olsa gerek.

Ön ayak olmak yani liderlik etmek zor zanaattır şark toplumlarında. Zira şark toplumları hak aramayı bilmez, liderlerinin her şeyi halledeceğini düşünür.

Esasında bir insanın liderlik konumuna gelmesi ve liderliğinin devamı için muhtelif şartların oluşması gerekir. Fertler lider konumuna gelebilir; hatta getirilebilir. Ancak lider olmak ve lider kalmak kolay değil bir toplumda. Kendinden önce toplumu düşünmek var liderliğin özünde. Bu haslet kaç kişiye nasip olur, bilinmez ama tespitlerimize göre bir insanın liderliğinden bahsedilebilmesi için en az beş vasfın aynı anda zatında mevcut olması gerekir. Bunlar;

İnanç,

Feraset,

Bilgi,

Kararlılık,

Cesarettir

Bu vasıflar liderde aynı anda ve kesintisiz olmalıdır. Liderde başka güzel vasıflar olursa aliyulâlâ.

Her halükârda değişmezliği kabul edilen değerler ve ilkeler manzumesi inancın yegâne göstergesidir. İnanç, liderlik vizyonunun ışık kaynağıdır. Liderliğin olmazsa olmazlarındandır.

İnanç ferasetle tamamlanır. Leb demeden leblebiyi anlayacak kadar kıvrak bir zekâ, bir zihin açıklığı ferasetin ifadesi olup liderliğin mihenk taşlarından birisidir. Ferasetsiz kişiler “etraf”ını iyi seçemeyeceğinden kitlelere ancak azap verir.

Liderliğin mütemmim cüzlerinden olan bilgi, önderlik edenin önünü aydınlatır. Sağlıklı kararlar vermesine yardım eder. Müşaverelerde yanılmasını engelleyici olur. Lider her şeyi bilir diye bir kaide yoktur ama lider bilgiyi ve bilgiye ulaşma yollarını keşfetme bilgisine sahip olmalıdır. Bu en asgari bilgi seviyesidir.

Kararlılık, doğruluğundan emin olunan konularla ilgili sebatı ifade eder. Sebatsız kişiler rüzgârın yönüne göre şekil alır. Hadiselerin yönlendiricisi değil, hadiselere göre yönlenen olur. Kararlılık vazgeçilmez bir niteliktir liderlik için.

Bahsi geçen niteliklerin tamamlayıcısı cesarettir. Her türlü konuda olayların üzerinde gözü pek bir şekilde gitmek cesaretin belirtisidir. Atalarımız “gözünü budaktan esirgememek” özdeyişiyle bunu formüle etmişlerdir. Mandela gibi mahpusluğu ve ölümü, Cevher Dudayev gibi şahadeti, Şeyh Şamil gibi esareti ve sürgünü göz önüne almak bir cesaret göstergesidir. Cesaret her liderim diyenin ayrılmaz niteliklerindendir. Cesaret olumsuzluklara karşı “risk” almayı ifade eder. Cesaret yolların sonunu düşünmemeyi hatırlatır lidere. Cesareti olmayanın, yarının endişesini duyanların ve yolların sonunu düşünenlerin liderliği sadece kâğıt üzerinde kalır.

Despotik ve oligarşik yönetimlere karşı halkın özgürlüğü ancak liderlerin öncülüğünde gerçekleşir. Lidersiz hareketlerin başarı şansları yoktur.

“Etraf”sız liderliğin de başarı şansı yoktur.

Etraf

Teşkilatlarda “etraf” liderin en yakın çalışma arkadaşlarını, bazı hallerde sırdaşlarını ve danışmanlarını ifade eder. En yakın çalışma arkadaşları hareketin ve teşkilatın görünümünü, danışmanlar vizyon ve misyonunu yansıtır. Teşkilatların övülmesi veya yerilmesi vitrindeki “etraf”la başlar.

Şu ifadeleri her zaman ve zeminde duymak mümkündür. Teşkilatın lideri iyi, ancak etrafındakiler yetersiz veya kötü. Böyle bir değerlendirilmeye zemin hazırlamak liderin kusurudur. Teşkilatın zayıflamasının ve başarısızlığının temel göstergesidir.

Ulvî amaç ve hedefler peşinde olduğunu söyleyen liderlerin inandırıcılığının göstergelerinden biri “etraf” olduğuna göre başarı için dikkatli olmak burada başlar. Teşkilatın amaç, ilke ve hedeflerini şahsında, yaşayışında ve söylemlerinde yansıtamayanların “etraf”ı oluşturması teşkilata ve başarıya darbedir.”

Bakalım etraftan kimler kaldı.

Ünlüler görünecek mi Tacettin Dergâhındaki kabir başında.

Seni ve yol arkadaşlarını bütün şehitlerle birlikte rahmetle yâd ediyorum.

Mekânın Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ravzasıdır inşallah.

Selam ve Sabırla.

10 Mart 2012 Cumartesi

Yüz Yirmi Yıllık Kesintisiz Eğitim

Yüz Yirmi Yıllık Kesintisiz Eğitim

Veysi ERKEN

Son zamanlarda 4+4+4 tartışmaları başladı. Malum bakanlık öğrenim süreci ile ilgili bir düzenlemeye gitmek istemektedir. İstemezükçüler hemen feveran etmeye başladılar. Temelde 4+4+4 sürecini doğru bulmamakla birlikte tasavvur edilen değişiklik mevcut halden iyi olacağını düşünüyorum.

Bu konudaki fikirlerim ve görüşlerim baki kalmakla birlikte yerli olmayan mızıkçıların yıllar önce de bu ülkenin insanına “kesintisiz eğitim” ile nasıl zulmettiklerini ibretlik bir yazımla hatırlatayım. İşte o yazı:

“Yarınımızın güvencesi olanların son marifetlerinden mütehassıs olmamak mümkün mü? Zevk ü Safalarını bozarak bizi düşünme seansları düzenlemişler malum güruh. Bu seanslardan birinde varlığımızı tehdit eden irtica(!)nın ortadan kaldırılması konusunda yeni önlemleri devreye sokmaya karar vermişler.

Medya şeytanlarının bize ulaştırdıkları haberlere göre “irtica(!)”yı önlemek için alınan önlemlerin başında kesintisiz yüz yirmi yıl sürecek eğitimi uygulama faslı geliyor. İnsanımızın ömrü ortalama altmış yetmiş yıl arasında değiştiğine göre toplumumuzun tamamı bu yolla ve hep birlikte irticadan korunmuş olacaktır.

Tabi ki böyle bir projeyi düşünmek herkesin harcı değildir. Zaman ister, emek ister ve en önemlisi “güç” ister. Bizi eğitmeye çalışan mühendislerin yolsuzluklarla, soygunlarla ve dahi soyguncularla uğraşacak halleri yok ya...

Esasında yolsuzluklarla, hırsızlıklarla ve toplumun ahlakını bozan yolsuzluk ekonomisiyle uğraşacağına bizi düşünerek bu projeyi geliştiren hınzırları bilmek ve haklarını vermek gerekir. Aslına bakarsanız, hınzırların hakkı ödenecek gibi değildir. Ömrümüz boyunca çalışsak bile tam olarak hınzırların hakkını kâmilen ödememiz mümkün değildir. Hınzırlar bunu bildiklerinden bir defalık ve belirli bir süre için koydukları vergileri süresizleştirmek istemekteler. Tam kendilerine yakışır bir durum.

En iyisi ömrümüzü velinimet hınzırlarımıza adamak. Zaten proje ile istenen de bu olsa gerek. Küçük bir fedakârlık.

İrtica gibi büyük bir tehlikenin yanında bu kadar fedakârlığın lafı mı olur?

Herifçioğullarına mensup olan hınzırlarımızın proje için katlandıkları eziyetin bir bedeli olmalıdır bence. Bu bedel ödenmezse herifçioğulları bizi terk ederler alimallah. En iyisi velinimetimiz olan bu hınzırları küstürmemek ve projelerini paramızla da desteklemek.

Para denilince aklıma başka şeyler de geldi. Herifçioğullarımız yedi kocalı Hürmüz olduklarından dolayı sadece para yetmez. Elde avuçta ne varsa emirlerine tahsis edilmeli bence. Hatta alyans evleri yapılabilsin diye evlilikte alınan alyanslar bile projeye feda edilmeli.

Yüz yirmi yıllık kesintisiz eğitim bu dünyada düşünülebilecek(!) ve dahi uygulanabilecek(!) proje.

Yaşam boyu eğitim gereğidir bu uzatmalı teklif.

İnsanımız o kadar düşünülmüş ki, mezarda bile eğitimi öngörülmüş. Malum eğitimsiz olanlar cennete gidemez.

Herifçioğulları sayesinde cenneti bile garantilemiş oluyoruz. Müjdeler olsun aziz vatandaşlar.

Bu projeye tam destek vererek yüzyıllarla sözleşme imzalayarak sen doğmana bak güzel yarın seni nasıl olsa bozarız diyen “erkek(!)” taifesini unutmamak gerekir. Dönme analarının öğütleriyle sessizliği oynayarak projeyi destekleyen “erkek(!)” taifesinin hizmeti asla inkâr edilemez. Varsın kızlar okullarından atılsın memurlar eşlerinin başörtüleri yüzünden açlığa mahkûm edilsin. Önemli mi bunlar?

Elbette hayır...

Önemli olan kesintisiz yüz yirmi yıllık eğitim projesinin “halka rağmen halk için ve halkın parasıyla” uygulamaya konulması.

Ehemmiyetli olan bu projeye karşı olanların ihanetle suçlanması. Ne de olsa kendisine ada tahsis edilen katil buna karşı çıkmaz.

Bu projenin ilk adımı için yüzlerce kişi taşımalı sayesinde feda edilmedi mi? Varsın binlercesi de feda olsun. Yeter ki “dönme” analarımızın gönlü hoş olsun.

Ne de olsa ihaleler ve hortumlamalar dışında ülkeyi karşılıksız sevdiler projenin piyonları.

Selam ve Sabırla...”