30 Mayıs 2015 Cumartesi

Diyanete Saldırılar



Diyanete Saldırılar

Veysi ERKEN

            Ülkemize karşı haçlı saldırıları hiç bitmemiştir. Biteceği de yok. Özellikle son asırda Siyonist haçlılar ve piyonları saldırılarını hızlandırmışlardır.
            Küreselleşme adı altında dünyanın her tarafını işgal etmiş, kültürünü tahrip etmiş, ekonomik değerlerini çalmış olan yapı biraz direnç gösteren herkesi ve her kurumu yok etmek istiyor.
            Türkiye “one minute” olayından beri Siyonist haçlı ruhuna direnmeye çalışıyor.
            Etrafımızı “kan Denizi”ne çeviren Siyonist haçlı ruhunun ana hedefi Türkiye’dir. Zira Türkiye İslam dünyasının hem kalbi hem de beyni durumundadır.
            Olan biten bundan ibarettir.
            Siyonist haçlı ruhu “dünya beşten büyüktür” anlayışını ve meydan okuyuşunu hazmedememektedir.
            Filistin’deki, Türkistan’daki, Afganistan’daki, Arakan’daki, Irak’taki, Suriye’deki Yemen’deki, Sudan’daki ve ismini sayamadığım pek çok ülkedeki katliamları kınayan, durdurmaya çalışan bir Türkiye istenmiyor. Zira bu katliamların organizatörü, finansörü ve sponsoru Siyonist haçlı ittifakıdır.
            Diyanete saldıranlar da aynı zihniyetin piyonlarıdır. Diyanet İşleri Başkanı’nın Mescid-i Aksa’yı sahiplenmesi, İslam coğrafyasını ve dünyasını ilgilendiren konularda şuralar düzenlemesi, bir başka deyişle Türkiye dünyada söz sahibi olsun diye katkı sağlaması hazmedilememektedir. Piyonlar bunun için devreye sokulmuştur.
Tapınak Şövalyelerinin piyonları olan Rodos ve Bonzai namı diğer cemadat-ı Haşhaşiyun saldırıları Haçlı zihniyetine amadeliktendir.
            Rodos ve Bonzai çetesinin neşriyatı emir gereğidir.
            Emri verenler bellidir.
            Siyonist haçlılardır.
            Diyanet, piyonlara rağmen dünyadaki vahşete dayalı Küreselleşmeye dur demeye çalışmaktadır.
Diyanet, Türkiye’nin politikasını tüm ülkelere anlatmaya ve öğretmeye çalışmaktadır.
            Diyanete saldırının asıl ve tek nedeni budur.
            Mesele Mercedes meselesi değildir. Sorun Diyanetteki yanlışları görmek ve onları gidermek değildir.
            Dillerine Diyaneti dolandıranları incelediğinizde piyonlukları fark edeceksiniz.
            Türkiye hayal ettikçe, Türkiye hayallerini gerçekleştirdikçe Siyonist haçlı zihniyeti hemen piyonlarını, furuatlarını ve maşalarını devreye sokmaktan geri durmaz.
            Siyonist haçlıların amacı bellidir.
            Garip olan, bu ülkenin sevdalısı olduğunu zannettiklerimizin sessizliğidir.
            Diyanete karşı saldırıyı “üç maymun” gibi seyretmeleridir.
            Bu devran dönecek Siyonist haçlıların oyunu bozulacak inşallah.
            Herkese ve her şeye rağmen Cenabı Allah hükmünü icra edecek. Haçlıların tuzağını boşa çıkaracak. Biz buna inanıyoruz.
            Bu oyun bozulacak ve Türkiye Diyanet marifetiyle de küreselleşecek inşallah.
            Şer zannettiklerimiz hayır olabilir. Doğrusunu Cenabı Allah bilir.
            Selam ve Sabırla.

           

22 Mayıs 2015 Cuma

Seçim Öncesinde Oluşturulan İttifaklar ve Ortaya Çıkan Tuhaflıklar



Seçim Öncesinde Oluşturulan İttifaklar ve Ortaya Çıkan Tuhaflıklar

Veysi ERKEN

            Seçime sayılı günler kala oluşturulan ittifaklar ve oluşan tuhaflıklar daha fazla sırıtır oldu.
            30 Mart mahalli seçimler ve özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesine oluşturulan ittifaklar hafızalardan silinmiş değildir. Ekmel partisi malum akıldanelerin projesiydi. Destekçileri 14 partiydi(!).
            O tarihlerde yerli olmayanların emriyle hareket edenler bir araya gelmiş ve tuhaf bir durum vaki olmuştu.
            Aynı senaryo 7 Haziran seçimi öncesinde de sergileniyor.
            17/25 Aralık operasyonu öncesi ve sonrasındaki parti liderlerinin konuşmalarını inceleyiniz bu durumu fark edersiniz.
            Geçmişi seksenli yıllara hatta evveliyatına dayanan bir süreç “one minute” ile daha belirgin bir şekilde devreye sokulmuştur.
            Bu süreç Türkiye’yi zayıflatma kalkışmasıdır.
            Gezi ve 17/25 Aralık kalkışmaları bunun en tipik göstergeleridir.
İktidarın sözcüleri bir gerçeği ifade edip aldatıldık demelerine karşın muhalefetin tutumu tuhaflıklarla doludur.
            Özellikle 17/25 Aralık kalkışması öncesinde okyanus ötesini suçlayan Kılıçdaroğlu, Bahçeli ve Demirtaş’ın yüz seksen derecelik bir dönüşle okyanus ötesinin sözcüsü haline gelmesi anlaşılır değildir. Kendilerine de kumpas kuranlarla birliktelikleri tuhaflıktır.
            Tabii ki, anlaşılır değil dediğime bakmayın.
            Esasında olup biten gayet anlaşılır durumdadır.
            Yerli olmayan akıl ve mekanizma Rodos Şövalyelerini ve Bonzai çetesini devreye sokmuş ve tuhaf durum ortaya çıkmıştır.
            Bu durumu kendi medyalarından okumak zor değildir.
            Rodos Şövalyeleri ile bonzai çetesinin matbuatını incelemek tuhaflıkları anlamak için yeterlidir.
            Bilinmelidir ki, Türkiye eski Türkiye değildir.
Gerçekler artık gizlenemez haldedir.
            Sosyal medya Rodos ve Bonzai çetesinin geçmiş ve günümüzdeki yazılarını ortaya koymaktadır.
            Milletin hafızası taze tutulmaktadır.
            Rodos ve Bonzai çetesinin çamur at izi kalsın, kendi kötülüklerini unut ve unuttur yaklaşımı işe yaramamaktadır.
            Umarım ki, muhalefet çelişkilerini görür ve kendi olur.
            Muhalefet bilmelidir ki, düştükleri tuhaf durum onları iktidar yapmaz.
            Zaten muhalefetin iktidar beklentisi ve derdi yok.
            Hepsi yüzdelik hesabı yapmaktadır.
            Kimi barajı nasıl aşarım derdinde, kimi yüzde onbeşler derdinde.
            Eskimişliği ile övünenin hedefi yüzde yirmi beş.
            Kısaca muhalefette olanlarının hiç birinin derdi iktidar olmak değil.
            İktidar olma derdinde olan Rodos ve Bonzai çetesinin efendileridir.
            Çete marifetiyle -benim tabirimle EK Parti- Davutoğlu’nun tabiriyle ETP (eski Türkiye partisi) ile iktidar peşindeler.
            Bilinmelidir ki, yerli olmayan üst akıl kaybedecek Türkiye kazanacak.
            Umarım ki, muhalefet oyunu fark eder ve oyunun bozulmasına katkı sağlar.
            Selam ve Sabırla…
           

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Firavunlara Karşı Dik Duruş



Firavunlara Karşı Dik Duruş 

Veysi ERKEN

            “Firavunlar çetesi” halkı ancak köle olarak isterler. Kendilerinden “izin almadan” adım atmalarını istemezler. Bu anlayış yeryüzündeki Siyonist çetenin bütün Firavunları için geçerlidir.
            İster Mısır olsun, ister Türkiye fark etmez.
            Dünyanın malumudur Mursi halkın tercihiyle Cumhurbaşkanı oldu.
            Siyonist çete Mısır’daki Sisi gibi Firavunlarını hemen harekete geçirdi. Mursi ve arkadaşları idama mahkûm edildi.
            Mursi ve Arkadaşlarının cevabı “Allah bize yeter.”
            Firavunlara karşı mü’minin tavrı budur.
            Allah bize yeter.
            Firavunlara karşı mü’mince duruş hepimizin görevidir.
            Firavunlardan başka bir şey beklenmez.
            İdam kararı ülkemizdeki ve diğer ülkelerdeki Firavunları sevince gark etti.
            Yüzde elli iki ile seçilen Mursi için verilen idam kararını sevinçle başlıklarına taşıdılar.
            Ülkemizdeki Firavunlar çetesi tehditlere yeniden başladı.
            Tabii ki “derviş kılıklı” ortaklarıyla hareket ederek.
            “One minute”ten beri Siyonist çete bütün kollarını harekete geçirmiş durumda.
            Rodos Şövelyeleri ile Bonzai çetesi bunun için birlikteler.
            “otorite” kabul ettiklerinden aldıkları emri uyguluyorlar.
            Geziden beri iç içe kol kola hareket ediyorlar.
            Yeni şerikler bulmaya çalışıyorlar.
            Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında bunun için kinlerini kusuyorlar.
            Firavunları anlıyorum.
            Onlar aldıkları emirleri harfiyen yerine getiriyorlar.
            Ya ülkemizdeki partiler.
            STK’lar.
            Üniversiteler.
            İlim adamları.
            Film adamları.
            Liderler ve dahi parti başkanları.
            Neredesiniz.
            Neden “lal” kesildiniz.
            Sizlerde mi Firavunların destekçisisiniz.
            Bonzai çetesi ve Rodos şövalyelerinden mi korkuyorsunuz. Yoksa onların ortağı mısınız?
            Bugün Firavunların tehditlerine karşı sessiz durma günü değildir.
            Bu ülkeyi ve bu ülkenin insanını seven herkes halkın seçimi ve tercihi ile Cumhurbaşkanı veya başbakan olmuşların yanında durmak mecburiyetindedir.
            Konu seçim konusu değildir.
            Herhangi bir partili veya görüşün sahibi olabilirsiniz.
            Zaten seçim cumhurbaşkanlığı seçimi değildir.
            Ama tehdit edilen seçilmiş cumhurbaşkanı.
            Onun için diyoruz ki;
            Merhum başkanımız Muhsin Yazıcıoğlunun tabiri ile bu tehditler karşısında “Dik duracağız. Dik Yürüyeceğiz. Saniyesine hükmedemediğimiz bir hayat için fırıldak olmayacağız”
            Bilinmelidir ki, Firavunlara karşı Cumhurbaşkanının yanında “dik durmak”, idamlarla seçilmişleri tehdit eden Firavunları ve “derviş kılıklı şerikleri”ni lanetlemek herkesin, her mü’minin ve her Türkiye sevdalısının görevidir.
            Bizim mefkûremiz, ahlakımız ve duruşumuz  bunu gerektirir.
            Diyoruz ki;
            “Mefkûremiz göklerde dalgalanan bir sancak.
            Allah’ın huzurunda eğiliriz biz ancak.”
            Tehditlere asla bu millet boyun eğmeyecek, Firavunların oyununu bozacak.
            Selam ve Sabırla...

17 Mayıs 2015 Pazar

Üniversite Kazandı



Üniversite Kazandı

Veysi ERKEN

            Kastamonu üniversitesinde rektörlük ataması süreci tamamlandı. Seyit Aydın tekrar rektör olarak atandı.
            Hayırlara vesile olsun.
            Mevla’m daha güzel hizmetleri nasip etsin.
            Rektörlük atamasında üniversite kazandı.
            Bunu dememin sebebi dışarıdan ahkâm kesmelerle ilgilidir.
            Üzülerek belirtmeliyim ki, üniversite yönetiminden anlamayan, hatta üniversitenin ne olduğunu bilmeyenlerin müdahaleleri söz konusu oldu.
            Vazifesi gereği üniversiteye destek olmak yerine atama sürecine müdahil olmak isteyenler kaybetti.
            Umarım ki, asli vazifelerine bakarlar ve üniversitenin gelişimine katkı sağlamaya çalışırlar.
            Üniversite kazandı diyorum.
            Seyit hoca ikici döneminde yeni gelişmelere ve değişimlere imza atmalıdır. Atacağına inanıyorum.
            2011’den beri üniversitedeki gelişmeler ve değişim asla küçümsenemez. Üniversite her alanda dört beş kat büyüdü ve gelişti.
            Bunlar yetmez.
            Yeni gelişmeleri de duyuyoruz.
            Üniversitelerde engellilere yönelik “sesli kütüphane”nin açılmış olduğunu, başbakanlık ve diğer üniversitelerin bu kütüphaneye üye olmak istediklerini, protokollerin imzalandığını, engelliler için “su Sporları”nın icra edildiğini, bunun Türkiye’de ilk olduğunu öğrendik.
            Sporda dünya şampiyonluklarının elde edildiğini keyifle dinledik.
            Mutlu olduk.
            Yeni fakültelerin kuruluşunun kısa sürede gerçekleşeceği müjdesini aldık. Tıp, Veterinerlik, Sağlık Bilimleri ve Hukuk fakültelerinin açılışını bekliyoruz. Yakın zamanda on dört fakülteli üniversite olacak inşallah.
            Umarım ki, seçimlerden önce bunlar açıklanır.
Araştırma ve uygulama merkezleri önemli projeler. Bu merkezler faaliyet alanlarında yoğunlaşmalıdır.
            Yeni dönem yeni başlangıç demektir.
            Bu dönemde üniversite yönetimi daha fazla personeli ve şehir yönetimi ile görüşebilmeli.
            Mesela rektör mesai saatleri dışında haftada bir gün iki/üç saatini görüşmelere ayırmalıdır.
            Randevu talep etmeden personel yönetime ulaşabilmelidir.
            Yine rektörlük üniversitenin gelişimine katkı sağlayacak kişi ve kuruluşlarla görüş alışverişinde bulunacak bir mekanizmayı devreye sokmalıdır diye düşünüyorum.
“Açık üniversite” projesini hayata geçirmeye çalışmalıdır.
            Açık üniversite’nin öncüsü olunmalıdır.
Bunlara ilave olarak üniversitede düzenlenen faaliyetler (panel, bilgi şöleni, konferans vs.) halka duyurulmalıdır. Mümkünse şehir merkezinde faaliyetler yoğunlaştırılmalıdır.
           
            Bildiğim kadarıyla bu tür faaliyetleri en çok gerçekleştiren üniversitelerin başında Kastamonu üniversitesi yer almaktadır.
            Yeni bir anlayışla üniversite yönetimince gerçekleştirilebilecek işler daha da sıralanabilir.
            Gerektiğinde bunları yazarım.
            Ancak bunları yazmaktan önce rektörlük atamasına müdahil olmak isteyenlere söylenecek çok şey var.
            Asli görevinizi yapınız, hatalarınızda ısrar etmeyiniz ve üniversiteye katkı sağlayınız.
            Konumunuz itibarıyla yapabileceğiniz katkılar vardır.
            Defterdarlık marifetiyle engellenen konut projesi, 50 bin öğrenci kapasiteli üniversite için yurt yapımı, öğrencilerin iaşesi için belediyenin katkıları, bina yapımı için Kastamonulu zenginlerin devreye sokulması ilk akla gelebileceklerdir.
            Tabii ki, bunlara ilave olarak ulaşımı kolaylaştıracak ve Kastamonu’da sanayinin gelişmesine, istihdamın artmasına vesile olabilecek Ilgaz projesi, sağlık yatırımları, Küre tünelleri, sahil yolu projelerin takibi asli görevlerinizdendir.
            Kastamonu Üniversitesinin “yeryüzü üniversitesi” olabilmesi için katkılarınız beklenmektedir.
            Kısaca;
            Kastamonu üniversitesi Türkiye’de ve dünyada örnek olmalıdır. Onun için diyoruz ki, “ Kastamonu Üniversitesi Yeryüzü Üniversitesi”, “Kastamonu Üniversitesi Türkiye’de, Türkiye Kastamonu Üniversitesinde”
            Selam ve Sabırla.