Sayın Cumhurbaşkanı: Bir Dokun Bin Ah
İşit
Veysi ERKEN
Dilimizde yaygın bir deyim vardır. “Bir dokun bin ah işit”
Yerinde kullanıldığında ciltler
dolusu meramı izah eder.
Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcı Doçentlik konusuna
dokundunuz.
Binlerce ah işittik.
Devamı gelmedi.
Özellikle kanuni düzenleme ile
çözülecek bir konuyu YÖK bürokrasisine havale etmenin bir mantığının olmadığını
Yardımcı Doçentlerden, Doçentlerden ve Profesörlerden gelen yakınmalardan da anlıyoruz.
Tabi ki, yakınma sadece üniversitelerden değil barolardan, odalardan,
borsalardan ve dahi birlik ve üst kurullardan da had safhada.
Akademik dünya kabul edilen
üniversitelerde yakınma ve haksızlığın doktora, sanatta yeterlik ve uzmanlık
bitimiyle başladığını biliyordum da bu kadar ileri safhaya taşındığını
düşünmüyordum.
Biraz sıralayalım.
Doktorasını
bitiren genç kadro ilanını bekler.
Bazen
bekleyiş yılları alır.
Diyelim
ki, yıllar sonra Yardımcı Doçent oldu.
Standart
bir kadro derecesine atanır.
Allah’tan
derece konusu kısmi olarak düzeltildi.
Bilindiği
üzere Yrd. Doç. en fazla 3. Dereceye yükselebiliyordu.
Düşünün
bir kere iki yıllık bir yüksek okul mezunu birinci derecenin dördüncü
kademesine kadar yükselebilirken doktorasını bitirmiş bir yardımcı doçent
üçüncü dereceden yukarıya çıkamıyordu.
Yardımcı
doçentlerin uğradıkları haksızlık bununla da sınırlı değil. Sözleşme yenilemesi
garabeti işin cabası. Halen bazı keyfi olarak üniversitelerde devam
ettirilmektedir.
İlave
olarak haksızlık doçentlik için oluşturulan jüriler de görülmektedir. Jürilerin
keyfi tutumları yüzünden mağdur olmayan yok denecek kadar az. Zira ilan edilen
ölçütlere bile uyulmuyor.
Son
dönemde ise doçentliğe atanma iyice zorlaştırılmış. Doçent adayları adeta
canlarından bezdirilmektedir.
Doçentliğe
müracaat eden aday sınavı geçemezse bir yıl içinde ikinci sefer sınava müracaat
edemiyor.
Garabet
tabi ki bununla da bitmiyor.
Üniversitede
adeta çalışma değil çalışmama teşvik ediliyor.
Bunların
hepsini yazmaya kalkışsak ciltler dolusu kitap ortaya çıkar.
En
iyisi profesör olmayı hak eden doçentlerin yakınmalarını dile getirerek
meramımı anlatayım. Değişiklik yapmadan gelen bir yakınmayı paylaşayım.
“Üniversite içindeki Profesörlüğe yükseltilmeler zulüme
dönüşmemeli...
1-Doçentlik
sonrası en az 5 yıl bekliyoruz bu bir kriter. Bekledik.
2- ilaveten Şu
kadar ana kriter sağlanacak deniyor ( SCI yayın vb) sağlıyoruz yine
bekliyoruz.
3- Şu kadar yan
kriter sağlanacak deniyor sağlıyoruz yine bekliyoruz.
4- Bu süreçte
Üniversite ve fakültelerde birikmeler oluyor, bu sefer sıranı bekle diyorlar,
yine bekliyoruz.
5- İlan çıkacak
deniyor 1/10 kadar kontenjan çıkıyor yine bekliyoruz.
6- Bir sonraki
ilanı bekliyoruz.
7-Bekliyoruz,
bekliyoruz, bekliyoruz...
SONUÇ: Bir şeye ulaşmanın kriteri varsa; o kriteri sağlamak
onu hak etmektir. Sonraki beklemeler en hafif ifadeyle haksızlık değil
midir?...
"İşçinin anlının teri kurumadan hakkını verin"
diyen peygamberimizin,
"Gecikmiş adalet zulümdür" diyen atalarımızın ve
kültürümüzün,
"Zorlaştırmayın kolaylaştıran" diyen dinimizin,
hassasiyetlerini nerede ne zaman ne için kullanacağız...
İçimizde tesis etmediğimiz, uygulamadığımız ADALET
başkalarının istismarına açık olacaktır. Kendi insanını sadece hakkaniyet üzere
kolayca mutlu edebilmek mümkünken bunlar NİÇİN yapılmaz...
Yönetici; engel kaldıran, adalet; güven veren, Devlet ise
güvenilen bir rolü oynayacağını asla unutmamalıdır...
Hak edilmiş unvanlar; bir İNAYET gibi değil bir hakkın
teslimi gibi anlaşılmalı ve uygulanmalıdır...”
Ha
bir de başka üniversiteye geçmek isteyen bir profesör için tekrar jüri
kurulduğunu unutmayalım.
Sayın
Cumhurbaşkanı yönetim sistemimizle ilgili personel rejimi “deli Gömleği”ne
dönüşmüştür.
Kısa
sürede ve acilen yönetime dinamizm kazandıracak ve oligarşik bürokrasiyi
ortadan kaldıracak şekilde düzenlenmesi gerekir.
Yardımcı
doçentlik konusunu gündeme getirdiğiniz için hiç olmazsa 2547 Sayılı kanunu KHK
ile düzeltiniz ve bilimsel çalışmaların hız kazanmasına yol açınız.
2547
Sayılı kanun bütün yönleriyle bir garabettir.
YÖK
bununla ilgili çalışma yapacak durumda değildir.
Sayın
Cumhurbaşkanı
Bu
konuyu YÖK ve özellikle akademisyen vekiller de bilmektedir. Çözüm için kılları
kıpırdamamaktadır.
Şahsen
ben sizden icraat bekliyorum.
Yoksa
konu “emret bakanım” dizisindeki “Hanfri“ karakterine havale edilmiş
olacak.
Selam
ve Sabırla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?