“Gen-etik”i Bozuk Olgu: Küreselleşme
Veysi ERKEN
Herkesin
dilinde “küreselleşme” veya “globalleşme” kelimeleri yer etmiş. Ulema
takımından tutun sokaktaki insana kadar herkes küreselleşiyoruz, bundan
kaçınmak mümkün değil değip duruyor.
Hakikaten “küreselleşme” kaçınılmaz mı? Küreselleşme kaçınılmaz ise insanları
nasıl etkileyecek? Küreselleşme hangi “gen-etik”
kodlara göre oluşmaktadır? Bu soruların cevaplandırılması ve ona göre “donanım”ın geliştirilmesi gerekir.
Yer yüzünde olup bitenler analitik
bir yaklaşımla incelendiğinde “küreselleşme”nin
hem “gen” hem de “etik”i bakımından bozuk olduğu
görülür. Küreselleşme “gen” ve “etik” olarak tahlil edilmelidir ki, “donanım”ımız sağlıklı olsun.
Esasında “küreselleşme” seri düşüncelerin ve yazıların konusudur. Yüzlerce
sayfa uzunlukta ve binlerce belgeye dayanacak kadar geniş bir konudur. Bu
konunun değişik alanlarını kısmet olursa zaman zaman tahlil etmeye çalışacağız.
Bu yazı bir girizgahtır.
Tespitlerimize göre herkesin dilinde
olan ve kaçınılmazlığından dem vurulan “küreselleşme” dört temel alanı
kapsamaktadır. Ve bu alanların bir “tapınak”
tarafından kendi süflî “amaç” ları doğrultusunda
şekillendirilmeye çalışıldığını görmekteyiz.
Bu alanlar şunlardır.
1- Dünya
jandarmalığının tek elde oluşturulması ve şövalyelere terk edilmesi,
2- Yeryüzü
ekonomisinin tek merkezden tanzim edilmesi ve tapınak şirketlerine havale
edilmesi,
3- Merkez
tapınağın tanzimi doğrultusunda tüketim
alışkanlıklarının oluşturulması,
4- Yapılandırılmak
istenen düzenin geçerli olduğunun anlatılması için “medya” tekelinin
oluşturulması.
Dünyada
“küreselleşme” adı altında yürütülen
biçimlendirilme işlemleri yeni değildir ve sona ereceği yoktur. Bu işlemler “hak” ve “hukuk” mantığının olmadığı “sion”
ve “templiye” tipi tapınakların
oluşmaya başlamasından beri vardır. Yeryüzünün efendileri olma sevdasını taşıma
bu gruplarda her zaman olagelmiştir. Geçmişten günümüze uzanan “haçlı” ruhunun temelinde bu “amaç” yatar. “Yeni bir haçlı seferi başlattık” ifadesi tapınak geleneğinin
tezahurudur.
Başta
Birleşik Devletlerin elitleri olmak üzere muhtelif devletlerin elitlerini oluşturan “tapınakçılar” tarih boyunca dünya hakimiyetini kurmak ve
jandarmalık yapmak üzere silahlı gruplar oluşturmuşlardır. Haçlı seferleri “tapınakçılar” tarafından oluşturulan
gruplarla gerçekleştirilmiş ve günümüzde de sürdürülmektedir. Geçmişle bugünün
mukayesesi yapıldığında günümüzde işgaller ve bunun akabinde jandarmalığın
ekseriyetle “vekil hükümet ve ordular”la
gerçekleştirildiği görülür. Panama, Nikaragua, Kore ve en son Afganistan’ın işgali bunun tipik
misalleridir.
İşgallerin
yapılış nedenlerinin başında “değerlerin
hakimiyeti” yanında “ekonomik
hakimiyeti tesis” etme gelir. Tabii kaynaklar başta olmak üzerek ekonomik
faaliyetlere konu olan her şeyin kimlere ve nasıl dağıtılacağı yine yürütülen
faaliyetlerden anlaşılmaktadır. Genel olarak ekonomik ve parasal faaliyet
alanları tapınağın merkez şirketleri tarafından belirlenmekte ve işgal edillen
alanlarda taşeron firmalar kullanılmaktadır.
İşgal
neticesinde dünyanın her tarafında ekonomik olarak ortak tüketim alışkanlıkları
oluşturulmaktadır. Dünyanın her tarafında coplanın içecek haline gelmesi, fast
food(hazır yiyecek) ların hakim olması, “kot”un
ana giyecek haline gelmesi, aynı filmlerin seyredilmesi ve aynı kitapların
okunması ekonomik olarak ortak tüketim alışkanlıklarının tipik misalleridir.
Tapınakçılar
hem değerler, hem de ekonomik faaliyetlerinin kalıcılığını zihinleri işgal
ederek sağlamaya çalışmaktalar. Bunun için yer yüzünde “muhalif medya”yı yok ederek kendi medyaları ile zihinleri iğfal
etmek elzemdir. Dünyanın hemen hemen her tarafına yaygınlaştırılmış ve sadece
“tapınakçılar”a hizmet eden iletişim araçları bunun göstergesidir.
Peki
tapınakçıların “küreselleşme” adını
verdikleri işgalin zararlarından
kurtulmak mümkün mü? Elbette mümkündür. Hal çareleri üzerinde kısmet
olursa başka yazılarda durulacaktır.
Peşinen
şu ifade edilebilir ki, “kurtuluş doğru
teşhis ve tedavi ile mümkündür”. Bunun için teşhisten sonra tedavi babında
yapılması gereken ilk iş küreselleşme alanlarına alternatifler oluşturmaktır.
Selam
ve Sabırla... Not: Bu yazı
11.03.2002 tarihinde yazılmış ve yayınlanmıştır.