Rachel Corrie, Küresel
Terör ve Medyadaki Uşakları
Veysi ERKEN
Bugün 17 Mart 2019 Küresel haydutların
teröristlerini dünyanın her tarafına tekrar tekrar sürdükleri bir zaman dilimi.
Dün Rachel Corrie’nin İsrail
askerlerinin buldozeri tarafından ezilerek bedenen katledildiği günün yıl
dönümü. 16 Mart 2003 tarif edilemeyecek bir vahşet sahnesi. Rachel “zulüm bizdense ben bizden değilim” ve “Ben diğer çocuklar için
buradayım. Buradayım çünkü önemsiyorum. Buradayım çünkü her yerde çocuklar
ıstırap çekmekte. Çünkü kırk bin insan açlıktan ölmekte. Buradayım çünkü o
insanların çoğu çocuklar. Anlamalıyız ki fakirler her yanımızda ve biz onları
görmezden geliyoruz. Anlamalıyız ki bu ölümler önlenebilir! Anlamalıyız ki
üçüncü dünya ülkelerindeki insanlar da tıpkı bizim gibi düşünür, endişelenir,
güler ve ağlar! Anlamalıyız ki onlar bizim rüyalarımızı görüyor, biz de onların
rüyalarını! Anlatmalıyız ki onlar biz, biz de onlarız! Rüyam, her gün ölen kırk
bin insanı kurtarabilmek! Rüyam gerçekleşebilir ve gerçekleşecek, eğer hepimiz
geleceğe bakıp oradaki ışığı görebilirsek...” diyen ve hayatını farklı dine, yani
Müslüman Filistinliler için feda eden küresel vicdan sahibi bir genç kız.
Hatırlayanımız var mı?
Rachel’i azıcık tanımak ve onun gibi
vicdan sahibi olmak isteyenler hiç olmazsa onunla ilgili birkaç satırı
okusunlar. Okusunlar ki, küresel vicdanı anlasınlar. Sadece bir iki link
Yarın 18 Mart 2019 Çanakkale
direnişinin yıl dönümü. Küresel haydutlara karşı direnişin yıl dönümü.
Sadece günümüzü anlamak için bu iki
hadiseden bahsettim. Zira Siyonist haçlı zihniyetinin küresel haydut ve
teröristleri hiç durmuyorlar. Terör, haydutluk ve katliam onların temel zihniyetleridir.
Yeni Zelanda’da camilerdeki katliam bunun bir delili. Katliam sadece Yeni
Zelanda da değil Doğu Türkistan’da, Arakan’da ve dünyanın her yerinde devam
ediyor.
Bunu niye hatırlatıyorum. Her halde
bütün dostlar bunu bilir.
Küresel haydutluğu durdurmanın bir
tek yolu vardır. Her bakımdan güçlü
olmak ve tevhidi sağlamaktır.
İster buna ümmetin birliği değin,
ister başka bir şey fark etmez.
Ben buna “bütün mazlum ve mağdur insanların ve coğrafyaların birliği diyorum.”
Peki, bu mümkün mü? İnanıyorsak mümkün.
Ama küresel haydutlar durmayacak,
onlara merhum Akif’in ifadesiyle alkış tutacak kahpeler bulunacak. Zira
şeytanlara uşaklık edenlerin nesli tükenmiyor. Kabil soyludurlar. Medyada
mebzul miktarda varlar.
Akif şöyle tavsif ediyor soysuzları.
“Tükürün milleti alçakça vuran
darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!
Tükürün Ehl-i Salîb'in o hayasız
yüzüne!
Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!
Medeniyet denilen maskara mahlûku
görün:
Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!
Hele İ'lanı zamanında şu mel'ul
harbin,
"Bize Efkâr-ı umumumiyesi lazım Garb'ın";
Oda ALLAHI bırakmakla olur herzesini,
Halka iman gibi telkin ile, dinin sesini
Susturan aptalın idrakine bol bol
tükürün
Yine hicran ile çılgınlığın üstünde bu gün,
Bana Vahdet gibi bir yar-ı musaid
lazım
Artık ey yolcu bırak, ben yalnız ağlayayım
Dünden farklı değil bugün. Bari yazımı
neşredilmiş bir yazımla ikmal edeyim.
“Tapınak Şövalyelerinin vurucu gücü
olan pentagon yeryüzünü cehenneme çevirmekle meşgul. Vuruyor kırıyor ve suçunu
başkalarını yüklüyor. Küresel teröre
merkezlik ettiği halde suçunu medyadaki maşaları vasıtasıyla gadre ve zulme
uğrayanların sırtına yıkıyor.
Asırlardır sürdürülen terör, tehdit,
tahrip, yıkım, tecavüz, işgal, hırsızlık, gasp, soygun, hortumculuk gibi
eylemler maşaların marifetiyle kılıflarla örtülmekte, taşeronlarla
gizlenmektedir.
Asırlar
önce İslam dünyasında aynı mantıkla katliam yapılmış ve bu işlerde haşhaşîler
olarak bilinen Hasan Sabbahçılar taşeron olarak kullanılmıştır. Bugün İslam
coğrafyasında oynanan oyun aynı. Yine taşeronlar ve kuklalar kullanılmakta ve
halka zulmedilmektedir.
Oyun
aynı figüranlar değişik.
Özellikle
tapınakçıların yok etmek istediği toplumlar uyanmasın diye maşaların sürekli
devreye sokulmuş olduğu görülür. Kalemşorlar aktarılan paralar ile tetikçilik
görevini üstlenir.
Yeryüzünde
dünden bugüne değişen bir şey yok.
Yine
katliam ve soygun. Yine tehdit ve tehcir. Yine gasp ve hortum.
Bu
zulüm yeryüzünün her tarafında.
Filistin’den
Bosna’ya. Çeçenistan’dan Endenozya’ya.
Oyunun
sahnelenmek istendiği yeni yerlerden biri Türkiye.
Maşalar
ve kuklalar hazır. Medyadaki pentagon temsilcileri harekete geçmiş durumda.
Ellerine tutuşturulan metinleri habire halka enjekte ile meşguller. İslami terör gibi şerefsizce bir ifadeyi
kullanmakta yarıştalar.
Sırf
efendilerine hizmet olsun diye çabalarına çaba katmaktalar. Bu ifadeyi
tapınakçıların vurucu timi olan pentagonun piyasaya sürdüğünü bilmeyen yok.
Alın size bir kaynak.
Merhum Abdulbaki Keskin’in 1994 yılında T D Vakfınca yayınlanmış bulunan
Doğu-Batı ve 21. YY Üçgeninde İSLÂM isimli kitabı bu şerefsiz ifadenin Amerika’nın
malum merkezlerinde nasıl üretildiğini ve kimler tarafından kullanıldığını
gözler önüne sermeye yeter de artar.
Aslında
bu konuda söylenecek çok söz vardır. Ülkenin sevdalılarına tavsiye edilecek
epey kaynak bulunmaktadır. Ancak arif olan tek kaynakla da her şeyi anlar
diyerek başka kaynaklara gerek duymuyoruz. Sadece yıllarını Amerika’da harcamış
bir bilim adamının bu konudaki tespitlerini de buraya aktarmakla yetiniyoruz.
“Türk Einstein’i olarak bilinen Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu son günlerde
sıklıkla dile getirilen “İslâmi terör” kavramının suni olarak üretildiğini
belirterek, “ Herkes diyor ki İslâmi terör şöyle, radikal İslâmcılar böyle...
Radikal İslâm Pentagon’da üretilmiş bir kavramdır” diyor.
Sinanoğlu, bir internet sitesine yaptığı açıklamalarda, şunları
kaydediyor: “Amerika’da beyin yapıcılar kavramları üretir, medya, üniversite ve
strateji kuruluşlarıyla bu kavramları dünya gündemine sokarlar. Ardından da
operasyonlar başlar. Bakın 1990’lı yılların başında Pentagon’da görevli bir
fizikçi dostum açık ve net olarak şunu demişti; ‘Bugünlerde Pentagon’daki
generaller yeni düşman arayışına girdiler. Komünizm çöktü yeni düşman olarak
İslâm hedef seçildi. Çok yakında İslâmi terör lafını duyacaksınız’ Sonra ne
oldu? Herkes neler yaşandığını biliyor.”
Medeniyetler Çatışması tezinin de sipariş üzerine hazırlandığını
kaydeden Prof. Sinanoğlu, “Amerika’nın yeni düşmanı olarak belirlenen İslâm
için tezgâhlanmış bir tezdir bu” diyor. Amerika’nın bunu hep yaptığını
belirterek, “Gelecekte olacak olaylar ya da politikalar için tezler yazdırır,
kürsüler açtırır, kitaplar yazdırır” diyen Sinanoğlu, şöyle devam ediyor:
“Sonra da basın aracılığı ile filmlerle dünyaya yayar. Aslında Amerika’da
Huntington’a ve Medeniyetler Çatışması tezine kimse yüz vermez. O, Üçüncü Dünya
ülkeleri için bir tezdir.”
Oktay Sinanoğlu, Türk aydınının özellikle de basınının olayları
anlamadan, derinlemesine incelemeden gündemine alıp şişirdiğini ifade ederek,
küreselleşme sözünü ortaya atanlar için “Küresel Kraliyetçiler” tanımını
yapıyor.
Sinanoğlu, şöyle devam ediyor: “Dünyada görünenin aksine 1700’lü
yıllardan bu yana gizli örgütlenmeler etkilidir. Bu illa ki bir dine ya da ırka
bağlı olmayı gerektirmez. Mesela Bush ailesi Anglo-Sakson’dur ve 120 yıldır bu
örgütlenmeye hizmet eder. Tüm dünyada örgütlüdürler. Bunlar diyor ki dünyada
insanların çoğu ahmaktır hiçbiri işe yaramaz. Dünyayı biz idare edeceğiz.
Toplasak toplasak, biraz da abartsak toplamları 2 milyonu geçmez. İnsanların
gerisi hiçbir işe yaramaz, hatta arada kalan 5-10 milyon insan kırılırsa iyi
bile olur diyenler var. Tamamıyla insanlık düşmanı, tamamıyla kendi takımının hâkimiyeti
esasına dayanan ve bu meseleye de din gibi inanan bir örgütlenme çeşidi.”
Sinanoğlu, Kutsal İttifak olarak adlandırılan bu örgütlenmenin dünyayı kendi hâkimiyetlerinde
tutmak için birkaç bin kişinin bile öldürülebileceği eylemleri kolaylıkla
gerçekleştirebileceğini kaydediyor. Vakit 05.12.2003”
Selam
ve Sabırla... 08.12.2003