29 Eylül 2019 Pazar

Aynı Düzlemde Siyaset Yapmak


                            Aynı Düzlemde Siyaset Yapmak

Veysi ERKEN

            Not: Değerli dostlar bu yazı 1999 yılında yayınlanmış idi. O zaman MHP, CHP zihniyetine eklemlendirilmiş idi. 2002 yılında akıbetleri belli oldu. Daha sonra ibret aldıklarını düşünüyorum. Ancak ibret almayanlar veya gerçekten bir yerin görevlisi olanlar yine aynı zihniyete eklemlendirildiler. CHP zihniyetinin parçası haline dönüştüler. Bu yazıyı ibret alsınlar diye tekrar yayınlıyorum.
Özellikle CHP zihniyetine yamanan ve Meralin etrafında kümelendirilen arkadaşlara söyleyeceğim şudur. Bilesiniz ki, CHP zihniyetinden hayır gelmez ve sizlerin sonu 2002’deki akıbet gibi olacaktır. Tavsiyem titreyip hak ve hakikate dönmenizdir. Hayırlı okumalar.
             İlkeleri ve idealleri farklı olanlar aynı düzlemde siyaset yapabilir mi?
 Bu soruya evet cevabını vermek zor olsa gerek.
Tabi ki, akıl sahiplerinin ağırlıkta olduğu siyaset sahneleri için cevap geçerlidir.
Her türlü menfaatin kutsandığı, koltukların vazgeçilmez telakki edildiği ve var zannedilen ülkülerin terk edildiği zamanlarda ve zeminlerde farklı zihin yapılarına sahip oldukları zannedilen fertler ve güruhlar aynı düzlemde siyaset yapabilirler. Zira ülküler ve gayeler aynı olduğu halde kendilerini farklı imiş gibi kitlelere takdim etmiş ve böylece halkı aldatmışlardır düzlemciler.
              Dayatmaların gırla gittiği, çiğnenmez, çiğnetilmez zannedilen mukaddeslerin paspas edildiği ortamlarda bazılarının feşmekancalarla aynı düzlemde siyaset yapıyoruz demelerinden tabii ne olabilir? Bizce tutumlar aleladedir.
            Hayalleri sönenlerin hala kuyruk haline dönüşmüş olanlardan medet ummalarını yadırgıyorum. Biz değişmedik, biz zaten bu idik, şimdiye kadar sizi aldatıyorduk demelerine rağmen yahu bunlara süre tanıyalım düzelecekler ve yaptıkları yanlışlıkları düzeltecekler diyenlerin hamakatı büyük olsa gerek.
             Biz değişmedik diyenleri ben gayet iyi anlıyorum. Gerçekten onlar değişmedi. Zira yıllardır mukaddes değerleri yaşamıyorlardı ve yaşayanlara karşı sempatileri yoktu. Ben şahsen ülküsüzleştirilmiş kuru bir kalabalığa dönüştürülmüş bu insanların çoğunu tanıyorum. Kendi iradelerini kullanma cesaretini gösterebilmiş olsalardı dini hayatı yok etmeye çalışanlarla aynı düzlemde buluşmazlardı. Ama ülküsüzleştikleri ve ülküsüzleştirildikleri için lüzumsuzlarla aynı düzlemde buluşmalarını tabii karşılıyorum.
             “Arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim” atasözünden hareket ettiğimizde aynı düzlemde siyaset yapabilme noktasına gelmiş olanların birbirlerinden farklı olmadığına hükmetmek mübalağa olmasa gerek. Ne de olsa “atın yanında duran ya huyundan, ya da tüyünden” nasibini alırmış.
              Aynı düzlemde buluşabildiklerine göre arkadaş olmuşlar ve huyları aynileşmiştir.
            Bu durum bir gerçektir.
 Nereden anlıyoruz?
Gayet basit; “halka rağmen, halk için” olduğu ileri sürülen icraatlardan. Düşük ücret dayatması, boğazdaki aşirete yapılan kıyaklar, yalanlar, talanlar bunu göstermiyor mu? Hele hele halkın reddettiği ve benimsemediği olmayan sosyal güvenlik konusundaki akıl dışı dayatmalar birer bariz delil değil mi?
             “Hazımsız”ın tavırlarını alkışlamak ve icraatlarına ortak olmak huydan ve tüyden nasiplenmenin göstergeleri değil mi?
              Ayaklar başa tabidir ifadesini doğrulatmak için ayaklar başın mukaddesat düşmanlarıyla aynı düzlemde buluşmasının tevili ile uğraşmakta ve günü kurtarmaya çalışmaktadır.
 Bu durum nereye kadar devam eder.
 Bence felaketlerle, yokluklarla, pahalılıkla sınanan toplumun ibret alamayışı sebebiyle yıkılışa ve yok oluşa kadar.
               Allah encamımızı hayr eyleye ve bizi aynı düzlemde buluşanlardan kurtara.
               Vesselam. 13.08.1999

25 Eylül 2019 Çarşamba

Teknofest


Teknofest

Veysi ERKEN

            Teknoloji festivali.
            İkincisi düzenlenmiş.
            Cumartesi yani 21 Eylül günü festival alanını gezdik.
            Gerçekten muhteşem.
            Türkiye’nin teknolojide ulaştığı seviyeyi göstermesi bakımından gurur vericidir.
            Düşmanlar çatlasın diyeceğim ama daha acısı muhalefet denilenlerin tutumu için çatlasınlar desem daha iyi olacak.
            İHASINDAN, SİHASINA, Uçan Arabasından yerli elektrikli otomobiline kadar beni mest eden gelişmelere şahit oldum.
            Bizler şahit oldukta İstanbul Büyükşehir belediye başkanı Ekrem İmamoğlu her halde göremedi.
            Ulaşım o kadar berbat idi ki, havaalanına giden metro seferleri durduruldu. Kısaca ulaşım yönünde İmamoğlu sınıfta kaldı.
            Bunun dışında her şey güzel idi.
            Ziyaretçi sayısı bir milyon yedi yüz elli bin civarında. Muhteşem rakam.
            Bu sayının elli bini gerçek anlamda ilgilenmişse büyük bir rakam.
            İnşallah teknolojik alanda bütün şehirlerimiz bir biriyle yarışır ve Türkiye dünyaya öncülük eder.
            Özellikle Teknofest denilen fuarda öğrencilerin projelerine, yeniliklerine ve gayretlerine şahit olduk.
            Temennimiz bu tür çalışmaların artması, yoğunlaşması, ülke sathına yayılması, seri üretime dönüşmesi ve ülkemize katkı sağlamasıdır.
            Teknofestte yerli elektrik otomobili tasarlayan dostum Gürsel Güzel beyle sohbet ettik. Elektrikli otomobilin ilk prototipini 2010 yılında fuarlarda sergilemiş idi. Bu ikincisi.
            Keşke yıllar önce Gürsel Bey desteklenseydi.
            O yıllarda seri üretime geçilebilirdi.
            Türkiye her bakımdan kazançlı çıkardı.
            Bugün geç kalınmakla birlikte bu proje desteklenmelidir diyorum.
            Kısa sürede seri üretime geçilirse yeni alanlar açılır ve Türkiye kazanır.
            Şu bir gerçek ki, dünyada söz sahibi ve lider olmak istiyorsanız Teknolojiniz size ait olmalıdır. Başkasına bağımlıysanız her zaman kandırılırsınız.
            İHA konusunu bilmeyen yoktur her halde. İsrail bizi yıllarca kandırdı. Şu anda aynı şeyi Amerika yapıyor.
            Bundan kurtulmak için kendi teknolojimizi en üst seviyeye çıkarmak durumunda olmalıyız.
            Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ ve diğerlerinin izinde olan Özdemir Bayraktar ve Oğlu Selçuk Bayraktar’ı özellikle tebrik ediyorum.
            İnşallah kısa zamanda Cezeri adı verilen uçan otomobile binme nasip olur.
            Teknofesti düzenleyen ve katkı sağlayan herkese teşekkür ediyorum.
            Ulaşım konusunda sınıfta kalan Ekrem İmamoğlu’nu İstanbullulara havale ediyorum.
            Hani bir söz var ya.
            Layık olduğunuz şekilde idare edilirsiniz.
            Demek ki, buna layık duruma düştünüz.
            Daha beter günleri görürseniz şaşırmayınız.
            Selam ve Sabırla…

17 Eylül 2019 Salı

İlâhların Silâhları*


İlâhların Silâhları*

Veysi ERKEN

            Benim kitap olarak bir tek dostum var. O da KUR’AN-KERİMDİR. Arkadaş olarak ise edindiğim bir hayli kitap var.
            Arkadaş eleştirilir. Kusuru bulunur. Bu anlamda okuduğum her kitabı eleştirme hakkım vardır.
            Eksik veya hata olabilir. Bunların düzeltilmesi için yazarına tavsiye ve telkinde bulunuruz.
            Kitapların bir kısmı art niyetle kaleme alınmıştır. Yazanların ekseriyeti İslam düşmanıdırlar.
            Bunların adı emin, Ertuğrul, Ahmet, Fatma olabilir. İslam akidesi ve Kur’an ile alakaları olmadıkları için kendi “ilah”larını pazarlarlar, İslam’ı tahribe ve tahrife yönelirler.
            Bu tipler “DİN/ İSLÂM” yerine “din/kültür” ikame ederler.
            Haşhaşi pensilvanya şeytanları bunun tipik misalidir. Tabii ki, şeytani çabalar yeni değildir. Hz. Âdem (a.s.) döneminden beri vardır, var olmaya devam edecektir.
Heva ve hevesini ilah edinenler özellikle güç devşirdikleri andan itibaren tahribat ve tahrifat vasıtalarını devreye sokarlar.
            İşte bu çabaları izah eden çalışmalardan birisi “İlâhların Silâhları” ismiyle yayınlanmıştı.
            Yıllar önce okumuştum.
            Adından dolayı tekrar okuma ihtiyacını hissettim.
            Bulursanız okumanızı tavsiye ederim. Piyasada var mı?
            Bilmiyorum.
            20 yıl önce basılmış bir kitap (1999). Yazarı, Ramazan Demir.
            Kitap üç temel kavram etrafında şekillendirilen yazılardan oluşuyor.
            Din, İlah ve Silah.
             Köşe yazısı olması hasebiyle konu anlaşılsın diye bu üç kavramı iktibas etmekle yetineceğim. Umulur ki, okuyanlar bu konuyu Kur’an-ı Kerim mihverinde tefekkür eder.
            Yazarın anlatımı ile Din: “Emir, itaat, üstünlük, ceza, yol, mezhep, adet gibi manalara geliyor. Burada en önemlisi ‘din’in “gidilen yol” anlamına geldiğini hep akılda tutalım. Hak olan bir dinin kendine has gidilen yolları olduğu gibi, batıl bir dinin de kendine has gidilen yolları vardır. Kur’an’ın “senin dinin sana, benim dinim bana” ifadesini “senin yolun sana, benim yolum bana” şeklinde de anlayabiliriz. Yani hiçbir kimse, yaptığı bir işi, dinini/ideolojisini göz ardı ederek, hesap dışı tutarak yapmaz. Yapılan her işte, kişinin inandığı (hak veya batıl) din belirleyicidir. Semavi dinler, hayatın her safhasına ve ayrıntılarına doğrudan müdahildir. Batıl dinlerde ise, sosyal kontrol güçlerinin otorite alanlarını ihmal etmemek kaydıyla, diğer alanlarda tanım yerinde ise serbestlik (muhayyerli) söz konusudur. S.13”
            Yazarın bu tanımından hareketle diyebiliriz ki, gidilen yolun belirleyicisi vardır. Bu belirleyici inanıyorsak Cenabı Allah’tır, inanmıyorsak başkalarıdır. İlah kavramını bu mantıkla izah etmeye çalışıyor.
            Yazar İlâh kavramını şu şekilde açıklıyor. İlah: “Mabut, tanrı anlamlarına geliyor. Mabud, kendisine ibadet edilen. İlâh kelimesinin kendisine has manası: Güç ve otorite sahibi, yasak koyma ve serbestiyet tanıma yetkisi olan, fayda ve zarar verme gücüne sahip olan. Bu manalardan anlaşılıyor ki, ilah denilen güç insana “yaşama biçimi” tayin eder. Bir insanın yaşama biçimine bakarak: Hak ( ve tek) ilah olan Allah’ı mı ilah edinmiş yahut da, Allah ile birlikte başka ilahlar mı edinmiş, büyük ölçüde fark edebiliriz. Kur’an-ı Kerim’de muhtelif surelerde, “Allah ile birlikte başka ilaha yalvarma” (Kasas 88) uyarısı vardır. Yani bir insanın, hem Allah’ı ilah edinme, hem de başka “ilah”ar edinme ihtimali/ tehlikesi vardır.  Kelime-i Tevhid’de geçen “ilah” kelimesine nüfuz etmedikçe, böyle bir tehlike hep eşikte bekler. Üstelik bütün zamanlar boyu insanlar dinsizlikten daha çok şirk çukuruna düşmüştür. …. Bir ülkede İlah’ın kim (yani güç ve otoritenin kimde) olduğunu anlamak istiyorsanız, “paranın ve kadının nerede”  olduğuna bakacaksınız. Kadın; podyumda, plajda, ekranda ve karşı cinsle aynı çatı altında ise; Parada; faiz, fuhuş, içki, kumar, yani kebair günah sektöründe ise, artık o ülkede, ilah edinme konusunda ciddi bir sapma var demektir. S.14-15”
            Din ve ilah kavramlarını beraber aldığımızda yazar batıl ilahların silahlarını şu şekilde sıralar : “Medya, Market, Bürokrasi, Müzik, Moda, Spor, Tüketim, Eğlence... s.18” (bunlar çoğaltılabilir. Sosyal medya vs. V.E.)
            Aziz dostlar “İlahların Silahları” yirmi yıl önce yayınlanmıştır. Yazar günümüzün dünyasını tasvir etmiştir.
            Bugün de değişen bir şey yok. Bize “don” biçer gibi “din” biçenler var. İslam dışı yasak ve serbestiyet koyma yetkisini kendilerinde görenler var maalesef.
            Bu bağlamda kendimizi sorgulamamız gerekir. Tabii ki, sorgulama “değişmeyen ilkelerle” olur. Bizler Müslüman isek kendimizi değişmez ilkeleri ihtiva eden Cenabı Allah’ın kelâmı ile yanı “Kur’an-ı Kerim”in ahkâmı ile sorgulamamız gerekir.
            Kendini Kur’an ahkâmı ile sorgulamayan “şirk” bataklığına kolaylıkla düşebilir. Etrafımıza baktığımızda “müşrik”lerin “Mü’min”lerden çok olduğunu görüyoruz.
            Cenabı Allah bizleri şirkten muhafaza etsin. Bizi şirk bataklığına götürmeyecek “akıl” ve “tefekkür”ü ihsan etsin.
            Selam ve Sabırla…

·         İlahların Silahları, Ramazan Demir, Ankara-1999


16 Eylül 2019 Pazartesi

Her Tarafı Kir Olan Bir Mevkute (Gazete)


Her Tarafı Kir Olan Bir Mevkute (Gazete)

Veysi ERKEN

            Seksen öncesini yaşayanlar bilir.
            İsmiyle müsemma olan bir mevkuteye babı âli pravdası deniliyordu. Malum mevkute tuti-i garbiyunun gazetesi olduğu halde sovyetik cenahın tutiliyini yapıyordu.
            Dün olduğu gibi adı geçen mevkute görevini yapmaya devam ediyor.
            Buna alışkınız.
            Buna benzeyen bir mevkute türedi.
            Güya milliyetçi denilen kitleye hitap ediyor.
            Gerçi ülkemizdeki mevkutelerin (daha doğrusu medya denilen basın yayın organları) ekseriyeti maalesef satılmıştır. Tıpkı alman medyası gibi.
            Bu sahayı anlamak için “satılmış gazeteciler” isimli kitabı okumak yeterlidir.
            Gelelim malum mevkuteye.
            Bu mevkute İslam düşmanlığında babı âli pravdasını geçmiş durumda. Silah gibi kullanılmaktadır. Yıllar önce bir kitap okumuştum. Ramazan Demir tarafından hazırlanmış bir kitap.
            İlahların Silahları”
            Adı güzel. Silah olarak tahribatta kullanılan alanları inceliyor.
            İşte bunlardan biri mevkuteler ve malum mevkutenin zihniyete.
            Kalemşorlarının neredeyse tamamı İslam düşmanı.
            Bir kısmı danışmanlık kapmış vaziyette.
            Efendilerine iyi hizmet ediyorlar.
            İşleri güçleri İlahiyat ve İmam-Hatip düşmanlığı.
            Babı âli pravdası ve türevlerini zaten biliyorduk.
            Bu mevkutenin sahibi, kalemşorları ve diğer elemanlarıyla bu kadar İslam düşmanlığıyla bezeneceğini millet tahmin edemiyordu.
            Okuyucularının kafasını karıştırma görevini hakkıyla yerine getiriyor. Tıpkı başkalarına kazandırdık diye sevinç çığlıkları atanlar gibi.
            Bunları neden yazıyorum.
            Geçenlerde şirazesini kaybedenlerle ilgili bir yazı yazdım da ondan.
            Bazıları yazıyı okumadan saldırıya başladılar.
            Yazımda kullandığım bir ifadeye çok bozulmuşlar.
            Neymiş efendim kendiniz olunuz, kendiniz kalınız, yerli olmayanlara kazandırmakla övünmeyiniz demişiz.
            Alınganlığın kaynağı bu.
            İlave olarak “çağrımız İslam’da dirilişedir” ilkesi etrafında olunuz, hiçbir kurumu, kuruluşu, grubu kutsamayınız dedik.
            Yolunu şaşırmışlar buna da bozuldular.
            Hâsılı kelam “ne ile beslenirseniz öyle kokarsınız” ve “küp içindekini sızdırır” demiş atalarımız.
            Sizin zihniniz malum mevkutenin pislikleriyle dolmuş.
            O şekilde düşünme kalıplarınız oluşmuş.
            Bunun için güzel şeyler olacak, biz haksızlık, adaletsizlik yapmayacağız deyip beterini yapanları savunur duruma düştünüz.
            Biliniz ki, İslam’ı yaşamaya çalışan tenkit ettiği kişi ve kurumların davranışlarını yaşar hale dönüşmez.
            Geliniz.
            İlkeli olunuz ve malum mevkutenin zehrinden kurtulunuz.
            Bilesiniz ki, cenabı Allah “müminler ancak kardeştirler”
            Bu düsturla kardeşliğimizi dün olduğu gibi ihya edelim.
            Telvisattan kurtulma ümidiyle.
            Selam ve Sabırla…