29 Nisan 2022 Cuma

Unutturulan Zafer: Kut’ul Amare

 Unutturulan Zafer: Kut’ul Amare

Veysi ERKEN

Mazi bir ağacın kökü gibidir. Kök ne kadar derin ve yaygın ise ağaç o kadar uzun ömürlü olur. Çınar ağaçları uzun ömürlüdür, kökleri derin ve sağlamdır.

Milletlerin tarihi de köktür. Zayıf kök veya muhteşem kök.

Tarihimiz sağlam kök olduğu halde yok edilmeye, unutturulmaya çalışılandır.

Bunu uzun uzun yazmak mümkündür.

Bir köşe yazısı çerçevesinde uzun yazmaktan çok alanla ilgili okumayı tavsiye etmek daha doğrudur. Tabii ki öğrenmek isteyenler için.

Unutturulan veya kurutulmak istenilen zaferlerden birisi de Kut’ul-amaredir.

Büyük zaferin İngilizlerin etkisiyle unutturulduğunu yazanlar ve söyleyenler çoktur. Bu görüşe katılıyorum.

Zira içimizde İngiliz muhibbi ve uşağı çoktur.

Kut’ul-amare güneyimizi istila eden haçlı ordusunun durdurulduğu, mağlup edildiği zaferin adıdır.

Halil Paşanın komutasında haçlının havsalasının alamadığı bir direnişin zaferidir.

105 sene önce 29 Nisan zaferin tescil edildiği gündür.

Tarihimiz bizim için “yay” hükmünde olmalıdır. Bizi ötelere, yeni zaferlere taşımalıdır.

Kutlu zaferlerimiz bizlere İ’layı Kelimetullah için nizamı âlemi kurdurmalıdır inşallah.

Gayemiz ve çabamız zaferleri sadece hatırlamak olmamalıdır. Zaferlerimiz bizim ilham kaynağımız olmalıdır ki, adalet üzerine inşa edilecek düzeni kurabilelim.

Kut’ul amare zaferini bu anlayışla okuyalım, anlayalım ve yorumlayalım inşallah.

Bu konuda onlarca eser vardır. Hiç olmazsa linkteki yazıdan başlayalım derim. Hayırlı okumalar.

https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/turk-tarihinin-buyuk-zaferi-kutul-amare/2223000

Gün okuma, anlama ve yeni zaferlere yol bulma günüdür.

Günümüz hayırların fethi, şerlerin def’ine vesile olsun inşallah.

Selam ve Sabırla…

 

 

28 Nisan 2022 Perşembe

Gezi Davası Sonuçlandı mı?

 Gezi Davası Sonuçlandı mı?

Veysi Erken

2013 Mayıs ayının son günleri İstanbul gezi parkında eylem başlatılıyor. “Niyet kötü akıbet kötü”.

Belli ki, “One Minute”in intikamı alınacak, Türkiye’nin kalkınması ve gelişmesi durdurulacak, korku ve endişe hâkim kılınacak ve ülke tahrip edilecek.

Niyet belli ve kötü.

Bahane “ağaç”. Parktaki 9 ağaç sökülecekmiş de onun için eylem yapılıyormuş?

Evet, tam bahanedir ağaçlar.

Organizatörler yerli ve Müslüman olmayanlar, çoğu Müslüman görünümlü ihanet şebekesinin elemanları.

Niyetin kötü olduğu birkaç gün sonra ortaya çıkıyor. Niyet ağaç değilmiş.

Birkaç gün sonra elebaşları görünümünde olanlar taleplerini dile getiriyorlar. Üçüncü köprü, üçüncü havaalanı inşaatı, tüneller, yollar ile ilgili yatırımlar durdurulsun.

Hani konu “ağaç” idi. Meğerse değilmiş.

Anlamadınız mı diye avazları çıktığı kadar bağırıyorlar.

 Tabii ki niyet kötü idi ve bütün grupları aynı “el” dışarıdan hareket ettiriyordu.

Masum eylemler “ahtapot”un bir başka kolu marifetiyle çığırından çıkarıldı ve ülke yağmalandı adeta.

O günler asla unutturulmamalı ve hesabı sorulmalıdır.

Gezi davası sonuçlanmadı.

Sonuçlanmamalı bu halle.

Ülkeyi tahrip edenlerin, gelişmemizi engellemeye çalışanların ve onları destekleyenlerin tamamı milletimizin gönlünde mahkûm oldukları gibi mahkûm edilmelidirler.

Evet.

Gezi olaylarının organizatörleri görünümünde olanlardan birkaç kişi hakkında mahkûmiyet kararı çıkmıştır.

Bu karardan feveran edenlere bakınız ülkemizde sahnelenen oyunları görürsünüz.

Bizler görüyoruz.

Türkiye’nin muhalifleri el ele, kol kola hizalandırılmış ve nefretlerini kusar pozisyonunda konumlandırılmıştır.

Ebu Cehilin yolunda olan, yüzünü güneşe çeviren, günümüzün jönleri olanlar, tek aylaklı masa etrafında konumlandırılan 28 Şubatçılar ve özellikle 24 Nisan’ı sembol seçenler hep aynı sahnede.

Gözyaşı döküyorlar.

Ülkemizi tahrip edenler için gözyaşı döküyorlar.

Bir yerleri acıyormuş.

İhanet şebekesinin bütün elemanları bir araya getirilmiş “ahtapotun beyni” tarafından. Kimi politikacı, kimi yazar-gazeteci kılıklı, kimi patron, kimi de sıradan eleman.

Hepsinin ortak özelliği “hain ahtapot”un bir kolu ve elemanı olması, kullanışlı bir elemanlar topluluğu olması.

Ahtapot “saldır co” komutunu verince hep birlikte saldırıya geçiyorlar.

Dün olduğu gibi şimdiki zamanda da sahnelenen oyun aynı.

Dün nasıl Jönler, ittihatçılar ve İslam düşmanları nasıl bir araya getirilip ülkemizin üzerine salınmış ve ülkemizin dağılmasına yol açılmışsa bugünlerde de sahnelenen oyun aynıdır.

Değişen sadece figüranlardır.

Her kılığa sokulan figüranlar.

Unutulmamalıdır ki, Gezicilerin ataları olan “jön” ve “İttihatçı” zihniyet oluşturulmasından beri bize ait değerleri, İslamî ilke ve kuralları ortadan kaldırmakla memur edilmiştir.

Bilindiği üzere bir zihniyetin oluşumunda etkili olan, onun başlatıcıları ve vazettikleri ilke ve kurallardır.

Yahya Kemal gezicilerin ataları olan jön ve ittihatçılar için "İttihat ve Terakki kadar bin türlü zihniyeti, bin türlü yaratılışı, bin türlü emeli bir araya toplamış ve dağılmamış, bilâkis, zaman geçtikçe daha ziyade top­lanmış ve kuvvetlenmiş siyasî bir cemiyeti Avrupa'­nın ve Asya'nın tarihinde göstermek imkânsızdır.

 İttihatçı ittifakının içinde en dinsiz masonlar yanında en şedîd İslâm İttihatçıları; en geniş insaniyetçi ve medeniyetçiler yanında en dar kafalı milliyetçiler bu­lunduğu gibi, en seciyeli tanınmış adamlarla seciye­sizlikleri herkesçe malûm adamlar, maddî menfaatlerden uzak, temiz vatanperverlerle vurguncular ve harb zenginleri yan yana ve biribirini çok sever olarak görülüyordu. Böyleyken İttihat ve Terakki dağılmadı. Bu terkibi Talat vücuda getirmiştir." Yahya Kemal, Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım, 3. baskı, 1986, s. 171-176. biçiminde tavsif etmiştir.

Ülkemizin neredeyse her şeyini kaybettiren bu zihniyet maalesef bugün de varlığını en çok CHP ve iltisaklılarında devam ettiriyor ve her olumlu icraata karşı çıkıyor. Gezi olaylarını da bu şekilde okumak durumundayız.

Esasında tarihin derinliklerine uzanmaya gerek yok.  Gezici diye nitelendirilen zihniyetin karşı çıkmadığı bir proje göremezsiniz.

Maalesef bu yapı ve zihniyet en çok CHP, türevlerinde ve iltisaklılaştırılmış olanlarda devam ediyor. Bu zihniyet tarih boyunca “tahripkâr” olmuştur.  Olmaya devam ediyor.

Bunun içindir ki, bu zihniyette olanlarda komplo, kumpas, şantaj, yalan, hile ve hurda eksik olmaz. Bu yöntemler “efendileri dışarıda olan zihniyet”in temel usulleridir.

Hâsılı kelam gezi kalkışmasının elebaşlıları görünümündeki kişileri mahkûm etmek yetmez, onları arkalayan, arkalamaya çalışan herkesi mahkûm etmek gerekir ki, Türkiye’nin düşmanları olan gezi zekalılar hayatımızdan çıkarılabilsin.

Selam ve Sabırla…28.04.2022

26 Nisan 2022 Salı

Oruç, Faydaları ve Oruç Tutmayan Kedi/ Hayvanlar

 Oruç, Faydaları ve Oruç Tutmayan Kedi/ Hayvanlar

Veysi ERKEN

Müslüman şuurlu ise Rabbulaleminin hükümlerini mutlak olarak kabul eder. Emirlerini yerine getirmeye, yasaklamalarından da kaçınmaya çalışır. Kısaca gücü nispetinde fayda veya zararları şudur, budur diye tartışmadan ifa eder. Yerine getirmekten etmekten vazgeçmez.

Müslüman emir ve yasaklamaların hikmetini arar, üzerlerine tefekkür eder, bilmeğe ve öğrenmeye çalışır.

Yapılması istenen fiillerden birisi de şüphesiz ki, “oruç tutma”dır. Rabbulalemin vahyinde Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı. İçinizden hasta veya yolcu olan, başka günlerden sayısınca tutar. Orucu tutmakta zorlananlar için bir yoksulun (günlük) yiyeceği kadar fidye yeterlidir. Bir iyiliği mecbur olmadan yapan için bu (yaptığı) iyidir. Ama orucu tutmanız -bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır. Bakara, 183-184” oruç tutma fiilini emrettiği gibi hayrını ve faydasını da izah etmektedir.

Tabii ki, son zamanlarda “orucun tutmanın faydaları” ile ilgili ilmî çalışmalar da artmıştır.  Bu çalışmalardan birini Yoshinori Ohsomi gerçekleştirmiş ve “oruç tutma”nın faydalarını bilimsel olarak açıklamıştır. Japon bilim insanı Yoshinori Ohsumi, orucun insan sağlığına etkisini bilimsel olarak ispat etmişti. https://www.sozcu.com.tr/2018/saglik/nobel-odullu-bilim-adami-oruc-vucudun-yenilenmesini-sagliyor-2408209/

İsteyenler yazıyı okur veya kendisinde o nitelik varsa araştırır. Aynı zamanda bu konu ile ilgili videolar da mevcut ve seyredilebilir.

https://www.youtube.com/watch?v=jDWF17mjxRI

Oruç tutmanın faydaları ilmi olarak ortaya konulduğu halde bazı kendini Müslüman olarak ifade edenlerin oruç tutmadığı gibi, başkalarını da oruç tutmamaya teşvik ettiği maalesef bir gerçekliktir.

Günümüzün Türkiye’sinde bu alçaklığı yapan alçakların ekseriyetinin sabetayist veya fetö/ haşhaşi çetesinin mensupları olduğunu görüyoruz.

Tabii ki, bunlar münafık karakterli gayrı Müslim taifedir. Cehennemin alt katmanlarında haşr olunacak ademlerdir.

İnsan kılıklı şeytanlar taifesi olan bu ademlere anlatılacak, izah edilecek bir şey yoktur. İblisin adımlarını takiple ifsadı yaymakla meşguldürler.

Bunları tavsif eden bir vaaz ile devam edelim ki, derekeleri ve çukur seviyeleri anlaşılsın.

ORUÇ TUTMAYAN KEDİ 

“Bir zamanlar Fatih Camiinde Beşiktaşlı Cemal Hoca vardı. Tebessüm ettirici vaazlar yapar, hem düşündürür, hem güldürürdü. Tebessüm ettirdiği fıkraları da hep hanımı üzerine inşa ederdi.

Bir gün yine Fatih Camiinde, bir Ramazan gününde vaaz ediyor. Dışarıda oruç tutmayanları, namaz kılmayanları görüyor, onlara bir şeyler demesi lazım, ama direkt olarak bir şey de söylemek istemiyor.

Konuya şöyle giriyor. Şu Hacı Cemal var ya, bu saf hanımla nasıl yaşayacak, nasıl idare edecek, bilemiyorum. Diyeceksiniz ki:

"Senin hanım çok mu saf?"

Aman sormayın, o kadar saf, o kadar saf ki, isterseniz bir saflık örneği vereyim de bakın anlayın. Hacı Cemal'in de bu saf hanımla nasıl yaşayacağını siz düşünün.

Efendim, öğle namazından önce abdestimi aldım, cübbemi giydim, kapıya da çıktım, buraya vaaza gelmek üzere ayakkabılarımı giyerken bizim hanım da mutfakta iftarlık yemek hazırlıyordu.

Birden feryadı bastı.

"Eyvah, bu da mı gelecekti başıma?"

Hemen ayakkabılarımı çıkardım, mutfağa doğru koştum, baktım, mutfakta bir şey yok.

Dedim ki:

"Hanım, yangın alarmı verir gibi ne bağırıyorsun öyle?

Ne var?" 

Dedi ki:

"Görmüyor musun kediyi?"

"Görüyorum, kediye ne olmuş?"

Daha ne olacak? İftarlık pideleri yiyor" demez mi?

Tepem attı.

"Hanım sen de ne kadar cimrisin. İnsan bir pide için bu kadar çığlık atar mı? İşte camiye gidiyorum. Ne kadar pide istersen alır getiririm, hem de tazesinden" deyince,

Hanım bu sefer saf saf bana baktı, dedi ki;

-İlahi hoca, asıl saf olan sensin! Ben pideye mi acıyorum? Görmüyor musun, şu mübarek Ramazan gününde hayvan oruç tutmuyor, oruç?

Şapur şupur pide yiyor. Ben hayvanın oruç yediğine kızıyorum, ona üzülüyorum."

Tepem iyice attı. Ben de dedim ki:

"İlahi hatun, sen bilmiyor musun ki, hayvanlar oruç tutmaz, sen bilmiyor musun ki hayvanlar namaz kılmaz, sen bilmiyor musun ki, hayvanlar açık yerlerini örtme ihtiyacı duymazlar."

Cemal Hoca cemaate döner:

"Nasıl bizim bu saf hatuna iyi söylemiş miyim?"

Bence merhum Cemal hoca oruç tutmayanları güzel bir şekilde tavsif etmiş ve hayvanlıklarını izah etmiştir.

Günümüzde ilmi yollarla da faydaları ortaya konulan “oruç tutma”yı mazeretsiz olarak gerçekleştirmeyenler için bu vaaz tamamen geçerlidir.

Temennimiz sabetayist ve haşhaşi/fetö çetelerinin etkisiyle insaniyetlerini kaybedenlerin “hayvan”lık mertebesinden “insan”lık mertebesine yükselmeleri ve vahyin ilkeleriyle ”Tevbe-i Nasuh” ile İslamlaşmaları ve Müslümanlaşmalarıdır.

Selam ve Sabırla… 26.04.2022

24 Nisan 2022 Pazar

EROL GÜNGÖR HOCANIN “KÜLTÜR” ANLAYIŞI*- 1993

 EROL GÜNGÖR ( 1938- 24.04.1983) HOCANIN “KÜLTÜR” ANLAYIŞI*- 1993*

Veysi ERKEN Dr.

NOT: BU yazı 30 yıl önce yazılmıştır. İlmen, fikren ve yaşayış bakımından eserleriyle bizlerde iz bırakanların unutulmaması temennisiyle tekrar paylaşıyorum. Yazıya sadece Erol hocanın aşağıdaki mesajı ilave edilmiştir.

 Bu mesaj üzerinde biraz tefekkür edelim. Merhum Erol Güngör Hocanın bu mesajı önemli. “Unutmayalım ki, Batılı devletlerin Birinci Dünya Harbinden sonra Ortadoğu’ya ekmiş oldukları nifâk tohumları bize de çok tesir etmiştir. Arab deyince, yeni Türk nesillerinin aklına daima Türk ordularını arkadan vuran İngiliz maşası bedevî kabileleri gelir; Arablar da Türk deyince en çok İttihatçı Cemal Paşa’nın Suriye’de yaptıklarını hatırlarlar. Her iki tasavvur da yanlıştır, iki tarafı birbirine düşman etmek için İngilizler tarafından uydurulmuştur. Arabların bu yanlış tasavvurdan kurtulmalarını istiyorsak, biz de memleketimizdeki Batı kuklası münevverlerin sistemli bir şekilde yerleştirmeye çalıştığı Arab düşmanlığının bütün izlerini silmeliyiz. Unutmayalım ki, “Arab düşmanlığı propagandasının temelinde İslâm düşmanlığı vardır; İslâm dünyasının yan yana yaşayan iki büyük kitlesini birbirine düşman etmek, böylece her birini tek tek Batılılara esir etmek gayreti vardır.” (Prof. Dr. Erol Güngör, Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Ötüken Yay. İstanbul 1999, s. 235-236)

Milletlerin istikbalini aydınlatacak veya karartacak gençliğin yetişmesinde en önemli rolü ilim ve fikir adamları oynar.

Gençliğin yetiştirilmesinde bu kadar önemli rol oynayan ilim ve fikir sahibi şahsiyetler emr-i hak vaki olunca iki akıbetten birisi ile karşılaşırlar.

Bir kısmı ölümleriyle birlikte unutulurlar.

Bir kısmı ise –Ahmet Yesevi, Mevlana, Yunus Emre, M. Akif Ersoy gibi- eserleriyle gönüllerde taht kurarak varlıklarını devam ettirirler.

Eserleriyle nesilleri etkilemeye devam eden mümtaz şahsiyetlerden birisi de şüphesiz ki, rahmetli Erol Güngör’dür. Eserleriyle gönlümüzde taht kuran ve etkisini devam ettiren bu mümtaz şahsiyetin rahmet-i Rahman’a kavuşmasının üzerinden 10 (39) yıl geçmiştir. Seneler ne kadar çabuk geçmekte ve ömrümüzü tüketmektedir.

Aslında, ölüm inananlar için yokluk değil, vuslatın başlangıcıdır. Tükenen ömür vuslatı kolaylaştırmaktadır.

Kış baharın müjdecisi olduğu gibi, ölüm de dirilişin müjdecisidir. Bu anlayışta olduğundan emin olduğumuz Erol Güngör hocamızı rahmetle yad ederken, “kültür” mefhumuna yüklediği manayı ve Türkiye’deki kültür politikalarını tahlil edişini belirlemek sosyal hayatımıza katkı sağlayacaktır.

“Kültür” mefhumu ve kültürün dinamikleriyle ilgili binlerle ifade edilebilecek tarifler yapılmış ve yapılmaya devam edilmektedir. Kültür kavramını tarif edenlerden birisi de rahmetli Erol Güngör’dür. O, kültürün maddi olmadığı kanaatindedir. Kültür maddeye şekil veren, içtimai hayatı tanzim eden bir kavramdır.

Erol Güngör kültürü “inançlar bilgiler his ve heyecanlar bütünü” olarak tarif eder. Tarifteki dinamikler manevi bütünlük ifade eder. Bu bütünlük fertlerin ve milletlerin hayatını kuşatır, derinlik ve anlam kazandırır.

Fertlerin ve milletlerin hayatı sahip olunan inanç, bilgi, his ve heyecanlarla kalıplaşır. Kültür kalıpları fertlerin düşünüşü, kıyafetlerini, tavrını, milletin san’atını, mimarisini vb. özelliklerini belirler. Ancak bu kalıplar bazen “öz” haline dönüşmez, kabuk halinde kalır.

Erol Güngör fert ve milletlerin kültür ile şekillenişini şöyle misallendirir:

“Bu manevi (kültür) bütün uygulama halinde maddi formlara bürünür. Mesela dini inançlar cami, namazdaki hareketler, dini kıyafet vs. şeklinde görünür. Bu dış görünüşlerin arkasındaki inançlarını bilmeyen bir kimse namaz kılan insanın jimnastik yaptığını sanabilir. Aynı şekilde, dinin dış ifadelerini gerçekleştiren bir kimsenin o dine ait inançları bildiği ve samimiyetiyle uyguladığı her zaman söylenemez”

Kültür şuurla değer kazanır. Şuurla benimseme nispetinde tesir ve şekillenme söz ve “öz”  konusu olur. Şuursuz benimsemeler “kabuk” mesabesinde kalır.

Erol Güngör’ün kültür kavramını manevi dinamiklerde tarif etmesi ve misallendirmesi sosyal hayatımızı anlama ve hatalı uygulamaları tespit etme açısından önemli bir mihenk taşıdır. Çünkü kültür kavramının yanlış tanımlanması ve algılanması sebebiyle milletimizin hayatında çalkantılar oluşmuştur. O, kültür kavramının cumhuriyet öncesinden beri yanlış tanımlandığı ve algılandığı kanaatindedir. Yanlış tanımlama ve algılama garpçılarda açıkça görülür.

Erol Güngör, kültür kavramının yanlış idrak edilişini “Kültür- medeniyet” farkı üzerinde az duran garpçılar –özellikle içtihat grubu- olmuşlardır. Kemalist inkılapları daha Cumhuriyet kurulmazdan önce açık- seçik teklifler halinde maddeleştiren bu grup/içtihatçılar, (İslamiyet ve Türklük adına konuşur görünmekle birlikte, bu ikisini korumak yerine) Türkiye’de Avrupa kültürünü yerleştirmek gayreti içindeydiler. Hatta Garpçılar öbür iki cereyanın aksine, medeniyetçi olmaktan ziyade kültürcü idiler. Bunlarda Avrupa’nın modern ilim ve teknolojisi ile ilgili konulara pek az rastlanır. “Garpçıların tekliflerine bakılırsa, bunların adet ve gelenekleri, günlük hayatla ilgili birçok tatbikatı bu arada bazı temel inançları değiştirmek istedikleri görülür” ifadesiyle açıklar.

Cumhuriyet öncesi başlayan bu yanlış tanımlama ve algılama fert ve içtimai hayatımızı tahrib etmiştir denebilir. İçinde yaşadığımız zaman dilimi tahlil edildiğinde fert ve içtimai hayatımızdaki tahribat bariz bir şekilde görülür.

Düşünce hayatımızdaki seviyesizlik, kıyafetimiz, fertlerin birbirlerine hitabı, san’at ve mimarideki üslubsüzlük birer nişane durumundadır.

Kültür kavramının yanlış tanımlanması sebebiyle Türkiye de içtimai meseleler artmıştır. Kültür kavramı manevi dinamiklerden yoksun bir şekilde tanımlanınca bütünleştiricilik ve birleştiricilik özelliğini kaybeder. Toplumdaki birliktelik ortadan kalkar.

Kültür kavramının yanlış tanımlamaları yüzünden toplumuzdaki birlikteliğin zedelendiğini rahmetli Erol Güngör:

“Şimdi Türkiye de ortak bir kültür yoktur. Türkiye henüz belli bir medeniyet dairesinin üyesi de olmuş değildir. Cumhuriyet devrinin siyasi iktidar kadroları Türkiye’nin artık İslam medeniyetlerinde kalamayacağını, Batı’ya süratle katılması gerektiğini düşünmüşler ve bu yüzden İslam kültürünün kaynaklarını –hiç değilse resmi müesselerde- kaldırmışlardır. Bu uygulamanın bir dereceye kadar başarılı olduğu söylenebilir; ancak aynı kadronun Batılı olma gayreti de tıpkı İslam’dan çıkma hareketi gibi ancak bir dereceye kadar başarılı olmuş buluyor. Basitçe söyleyecek olursak, Türkiye şimdi Batı kültürüne girememiş, İslam kültüründe kalamamıştır” şeklinde vuzuha kavuşturmaktadır.

Rahmetli Erol Güngör hocanın fikirleri ve yaklaşımları bugün ifade edilmiş gibi taptaze ve geçerlidir. Bugün olduğu gibi gelecekte de bu fikirler ve tespitlerin geçerli olacağı muhakkaktır.

Yazımızı, nadide ilim ve fikir adamlarınızın ön sıralarında yer alan Erol Güngör hocaya rahmet, bize ve genç nesillere de eserleri ve emanetleri üzerinde tefekkür etmeyi ve geliştirmeyi, Cenabı-ı Allah’tan nasip etmesini temenni ederek bitiriyoruz.

Vesselam.

*Bizim Dergah, Aylık Fikir Dergisi, Yıl-6, Sayı-61,Mayıs 1993, Ankara

Kaynak

Güngör, Erol, İslam’ın Bugünkü Meseleleri, İstanbul-1981

Güngör, Erol, Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik, Ankara -1980

Bizim Dergâh, Aylık Fikir Dergisi, Yıl. 6, Sayı. 61, Mayıs-1993, Ankara