27 Ağustos 2022 Cumartesi

Trabzonlular Mardinlilerin Nesi Olur

 Trabzonlular Mardinlilerin Nesi Olur

Veysi ERKEN

Sahi Trabzonlular Mardinlilerin nesi olur. En kestirme cevap akraba olur desek yeridir.

Maalesef “Ebru”muzu bozmak isteyenler gerçekleri unutturmaya çalışmaya devam ediyorlar.

Bu gerçeklerden biri de Güneydoğu özellikle Hasankeyf HısnıKeyfa) Eyyubilerinin mensuplarının Trabzon, Rize, Bayburt, Gümüşhane gibi yerlere yerleştirildiğidir.

Tarih okuyanlar bilir.

Yavuz Sultan Selim’in Trabzon’da şehzade iken Şah İsmail Akkoyunlu devletinin başkentini zapt etmiş ve Batıya yönelerek zalimane tavırlar sergilemiştir.

Bunun için Şehzade Selim  “Akkoyunlu Beyleri ve ahâlisini de, mülteci olarak Trabzon Sancağına kabul ederek, onları Trabzon ile Rize arasına yerleştirmiştir. http://remzikilic.com/trabzon-valisi-sehzade-selim-ve-faaliyetleri.html

Bu durumu “Prof. Dr. Feridun Emecen ise, "Yavuz Sultan Selim, fetih konusunda doğuya ağırlık verdi. Şah İsmail nedeniyle doğuda birtakım sorunları ortaya çıktı. Kendisi daha Trabzon'da şehzade iken Şah İsmail'in oluşturduğu tehdidin farkına varmıştı. Padişah olunca bu tehdidi bertaraf etmeyi başlıca gaye edindi. Safevilerin dini ve siyasi tehdidi karşısında Anadolu'da oluşan kargaşayı yok etmek gerekiyordu. Bu amaçla Yavuz Sultan Selim, Safevilere sefer düzenledi ve iki ordu Çaldıran'da karşı karşıya geldi. Orada kazanılan zafer, Safevi tehdidini tam olarak ortadan kaldırmasa da gerilemesini sağladı." ifadelerini kullandı. https://www.aa.com.tr/tr/portre/zamaninin-iskenderi-yavuz-sultan-selim/1589915 biçiminde açıklar.

İşte hala hem Güneydoğuda hem de Trabzon ve diğer bölgelerde varlığını devam ettiren Eyyyubiler bu sebeple Karadeniz bölgesine yerleşmek durumunda kalmış.Bilhassah Hasankeyf, Midyat, Savur, Mardin hattından Karadeniz'e hicret ederek yerleşenler ağırlıkta olmuş.

Eyyubiler “Ailenin Güneydoğu Anadolu Bölgesi kolunun yoğun olarak yaşadığı yerler; Diyarbakır, Silvan, Batman, Hasankeyf, Gaziantep, Şanlıurfa ve diğer bazı il ve ilçelerdir. Erzurum, Yozgat, Çorum, Nevşehir, Konya gibi illerde de daha ufak kolları mevcuttur.

Ailenin Karadeniz kolunu oluşturan Karadeniz Eyüboğullarının yoğun olarak yaşadığı yerler; Trabzon, Maçka, Vakfıkebir, Beşikdüzü, Akçaabat, Araklı, Sürmene, Of, Tonya, Rize, İkizdere, Kalkandere, Çayeli, Pazar, Fındıklı, Bayburt, Gümüşhane, Samsun, Ordu, Mesudiye, Giresun, Görele, İspir ve diğer bazı il ve ilçelerdir. https://tr.wikipedia.org/wiki/Ey%C3%BCbo%C4%9Flu_ailesi

Eyyubiler ve yaşadıkları bölgelerle ilgili detaylı bilgilere ulaşmak isteyenlerin okuyacağı kaynak çoktur. https://islamansiklopedisi.org.tr/eyyubiler

Bu yazıyı yazmamın sebebi Eyyubilerin tarihini incelemek değildir.

Yazılma sebebi bugün toplam nüfusu 500.000’i aşan ve ağırlıklı olarak Trabzon- Rize hattında ikamet edenlerin illiyet bağını hatırlatmaktır.

Hani çok kullanılan bir söz vardır. “Kürdün Deniz Görmüşüne LAZ, Lazın deniz görmüşüne KÜRT denilir” ya.

Evet.

Biz bir EBRU’yuz.

Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Türkmen’iyle, vs. bir ebruyuz.

Bu ebrumuzu bozmaya çalışanlar alçak, hain ve şerefsizdir.

Ebrumuzun ortak paydası İSLAMDIR. Tevhidtir. Lailahe İllallah Muhammudun Resulullahtır.

Bu gerçeği reddedenler alçaktır.

Selam ve Sabırla…

 

 

 

 

25 Ağustos 2022 Perşembe

Oligarşik Yapılar/ Bürokrasi Karga Gibidir

 Oligarşik Yapılar/ Bürokrasi Karga Gibidir

Veysi ERKEN

İçim daralıyor.

Hukuksuzluğa, adaletsizliğe, namussuzluğa ve dahi şerefsizliğe dur diyecek yok mu?

Bölücülüğe ve ayrımcılığa dur diyecek yok mu?

Yok galiba.

Seçilmişlerin direnci kırık. Oligarşiye tam teslim olmak üzereler.

Nizamı âlem ülküsünün müntesiplerinin nesli tükenmiş, nizamı âlem diyenlerin hali perişan.

Artık onlar “derin güç”lerin maşası ve dertleri kızıl bayrakçılarla kol kola girmek.

İşte bu ortamda tapınak şövalyelerin uzantısı oligarşik bürokrasi geçmişte olduğu gibi her türlü herzeyi yapmaya ve yemeğe amade.

Tıpkı karganın yaptığı gibi.

Dostlarım kusura bakmayın. Hoş olmasa da malumuz olanı ilam etmekte beis yok diye “karga ve eşek” fıkrasını anlatacağım. Bu fıkrayı sizlerle paylaşmasam sıkıntım artacak. Mazur görünüz.

Fıkra bu ya.  

“Karga ile eşek” bir gün uçağa binmişler. Karga yolculuk boyunca pislik yapmaya karar vermiş. Eşekle yan yana oturan karga ikide bir düğmeye basarak hostesi çağırmaya başlamış. Hostes karganın ne istediğini sorunca, karga cevaben her defasında hiç, i.......lik olsun diye düğmeye basıyorum dermiş.

Oyun eşeğin hoşuna gitmiş ve o da düğmeye başmış. Hostes eşeğe ne istediğini sorunca o da karga gibi hiç, i......lik olsun diye cevap vermiş.

Pislikten sıkılan yolcu ve mürettebat pislik yapan ikiliği uyarmış ve tekrarı halinde uçaktan atılacaklarına dair uyarılmış. Buna rağmen ikili düğmeye basmaya devam etmiş. Bunun üzerine ikilinin uçaktan atılmalarına karar verilmiş.

Tam bu esnada karga eşeğe dönerek sen uçmayı biliyor musun diye sormuş?

Eşek hayır değince, karga mademki uçmayı bilmiyorsun neden i.......lik ediyorsun diye cevap vermiş.

Evet.

Aziz gönüldaşlar.

Bugün ülkemizde atılacak her güzel adıma karşı çıkan, imam-hatipler bahane edilerek meslek liseleriyle ilgili düzenlemelere karşı çıkarak yıllardır sürdürülmekte olan zulmü kaldıracak düzenlemeleri engelleyen, statükoyu hararetle savunan, mevki, makam, servet, şehvet ve pisliklerini ilahlaştıran oligarşik bürokrasinin tamamı uçaktaki kargalar mesabesindedir. Gerçekte İslam düşmanı olan oligarşik bürokrasi uçmayı bilmektedir. Hem de çok çok iyi bilmektedir. Bütün çöplüklerdeki pislikleri taşıyarak toplumu mülevvesleştirecek kadar uçmayı becermektedir.

Uçağımıza binmiş tapınakçı şövalyelerin maşaları pisliklerini bilerek yapmakta ve uçaktaki bizleri rahatsız etmektedirler. Yükseköğretimle ilgili sergiledikleri tavır bilinçli ve kargacadır. Tehditleri ve engellemeleri ihanetlerindendir.

Engellemeleri bilinçsizce değil, bilakis merkez tapınağın direktif ve talimatları doğrultusundadır.

Artık bu oyuna son verilmelidir.

Hakları gasp edilmiş ve adaletsizliğe duçar olmuş herkesin kargalara karşı tavır takınması gerekir. Adaletsizlik karşısında susanların haklarına kavuşmaları beklenemez. Unutmayınız ki, hepimiz aynı uçaktayız ve topyekûn kargaların oyunlarından rahatsızlık duymaktayız.

Oligarşik bürokrasinin yıllardır sürdürmekte olduğu “düğme”ye basma oyununa son verme zamanı gelmiştir demiyorum, zamanı çoktan geçmiştir.

Bürokratik oligarşinin kolları ve piyonları her tarafı sarmış.

“Kara partisi” olarak isimlendirebileceğimiz bir avuç bürokratik oligarşi kargalığını her yerde ve her durumda sürdürme azminde.

Bürokratik oligarşinin ilahları olan mevki, makam, şöhret, şehvet ve servete ufacık bir dokunma kargalığın hızlanmasına vesiledir.

Medyadaki viyaklamalar ve tehditler bunun bariz göstergesidir.

İktidar sahiplerine tavsiyemiz, muktedir olunuz, geri adım atmayınız ve zulmü bitirmeye başlayınız. Kısaca uzlaşmayı kargalarla değil, uçaktaki halkla gerçekleştiriniz.

Selam ve Sabırla... 31.10.2003

 

Not: Bu yazı 20 sene önce yazılmış idi. Bazı kelimelerin yerine sabatayist, pakraduni, istavri, haşhaşi, fetöcü ve iltisaklı kavramlarını yerleştirsek aynı sonucu elde ederiz. Örtüye, ahlaka, İslami yaşayışa saldıran aynı ekip ve karga gibidirler.

             

GÖNÜLLE YÖNETMEK

 GÖNÜLLE YÖNETMEK*

Veysi ERKEN

Giriş

İki insanın bir amaç doğrultusunda belirlenmiş hedefleri gerçekleştirmek üzere ortak olarak bir faaliyeti gerçekleştirme çabasına girdikleri yerde “yönetim” olgusunun varlığı kaçınılmazdır.

Her yönetim olgusunda “yöneten” ve “yönetilen”ler bulunur. Bu kaçınılmaz bir durumdur. Özellikle “yönetim”de benimsenen ilkeler, yazılı hale getirilen kurallar, oluşturulan mevki ve makamlar ve bunlardan da önemli mevki ve makamlara kurulanların tutum ve tavırları yönetimin niteliğine damgasını vurur.

Demokratik, bürokratik, otokratik gibi nitelemeler hem yönetimin, hem de yöneticinin niteliğinin anlamlandırılmasında kullanılır.

Gönülle yönetmek demokratik nitelikli yönetimlerde karşımıza çıkan bir olgudur.  Kalbiyle yönetmek(*),bir başka ifadeyle “gönülle yönetmek” kavramı yönetim olgusunda yeni kullanılmaya başlanmıştır. Organizasyondaki takım çalışması ve grup zekâsı ile yakından ilgili olan bu kavramın yönetimdeki önemi ortaya konulması gerekir. Bizim yapmaya çalıştığımız budur. 

Yönetme 

Gönlü ile yönetemeyen, takım arkadaşlarıyla iletişim kuramayan ve uçağının düşmesine yol açan Mc Broom’un acı tecrübesi havayolu uçuş eğitiminde bir ibret öyküsü olarak anlatılır(Goleman,1998,s.191) Mc Broom’un temel eksiyi gönlüyle personeline yaklaşamamak ve ekip çalışmasını sağlayamamasıydı. Ortaya çıkan bir arıza hakkında fikir beyan etmekten korkan bir ekiple çalışmaktaydı. Ekipteki korku Mc Broom’un tutumundan kaynaklanmaktaydı.

Hâlbuki yönetim olgusunun temel süreçlerinden biri olan “yönetme” organizasyonun temel amacı doğrultusunda belirlenmiş hedeflerin gerçekleştirilmesi için maddi ve maddi olmayan kaynakların sevk ve idaresi biçiminde tanımlanmaktaydı. Mc Broom maddi olmayan unsurların duygularını ihmal etmişti ve sonuç hüsran.

Yöneticinin Nitelikleri

Yönetme faaliyeti yönetici veya yöneticiler marifetiyle gerçekleşir. Dolayısıyla yöneticinin nitelikleri kaynaklar kadar önem kazanır.

Yöneticide aranılan nitelikler finans, maliyet kontrolü, kaynak dağılımını yapabilme, ürün geliştirme, pazarlama, üretim, teknoloji gibi geleneksel becerilerin yanında, yönetim teknikleri olan strateji, ikna, müzakere, yazma, konuşma, dinlemede ustalaşmış olması, örgütsel başarı için sorumluluk üstlenmeleri, kazanma ve cömertçe paylaşma özelliklerine sahip olması yanında liderliği, dürüstlüğü ve karakteri tanımlayan vizyon, sebat, tutku, duyarlılık, bağlanma, içgörü, zekâ, ahlak standartları, karizma, talih, cesaret, kararlılık ve alçakgönüllülük niteliklerine sahip olması beklenir.( Teal, 1999,s.149)

Yönetim olgusunda gönülle yönetmenin hâkim kılınması yöneticinin empati ve merhamet hissinin kurumsal hedeflerle çelişmediğini kavraması ile başlar. Bir başka deyişle gönülle yönetmek “kalbimi değil, kafamı kullanayım” önermesi yerine “kalbimi ve kafamı kullanayım” önermesinin kullanılması sorunudur.

Bu yaklaşım yöneticinin nitelikleriyle kurumda duygusal dengenin kurulmasına ve grup zekâsının oluşmasına yol açar.

Unutulmamalıdır ki, yönetim olgusunda “duygusal dengesi bozulan kişiler hatırlayamaz, dikkatini toparlayamaz, öğrenemez ya da zihin açıklığıyla karar veremez.” Bir yönetim danışmanının dediği gibi ‘Stres insanları aptallaştırır.(Goleman,1998,s192). 

İşgörenin Duygularıyla Uyumlu Olmak

Gönülle yönetmenin en önemli özelliği yöneticinin sahip olduğu niteliklerle işgörenlerin hissettikleriyle uyum içinde olmasıdır. Böyle bir uyum yöneticiye kurumdaki anlaşmazlıkları tırmandırmadan çözme ve iş akışının hızlandırılması becerisini kazandırır. Zira liderlik işgörene hükmetmek değil, işgöreni ortak bir hedef doğrultusunda birlikte çalışmaya ve gayret sarf etmeye ikna etmektir. Bu nitelik personelin hissetlikleriyle uyumu sağlar.

Gönülle Yönetmenin ÖzellikleriGönülle yönetmenin temel özelliği organizasyonun iskeleti durumunda olan şema ile değil sinir sistemini oluşturan insanî temas noktalarıyla ilgilenmedir. Bu özellik yöneticiye ve personele “Anlaşmazlıkları yapıcı eleştiriler olarak dile getirebilmek, farklılığa değer verilen ve bir sürtüşme kaynağı olarak bakmayan bir ortam yaratabilmek ve etkili bir iletişim ağı kurabilmek (Goleman,1998,s193)” niteliklerini kazandırır.

Organizasyon içinde yöneten-yönetilen veya yönetilenin kendi aralarında anlaşmazlıkları her zaman söz konusu olmaktadır. Kalbiyle yöneten bir yönetici bu insani temas noktasına “yıkıcı” değil, “ustaca” bir eleştiri getirmesini bilir. Yıkıcı eleştiri karektere, ustaca eleştiri kişinin yaptığı ve yapabileceği iş üzerinde durmayı ifade eder. Dolayısıyla yönetilenlerin hissettiklerinin dikkate alan bir yönetici duygusallığı ortaya çıkaran karekterleri değil yapılan veya yapılması gereken işleri eleştiri konusu yapar.

Organizasyonlarda hissedilen bir yön de farklılıklardır. Yönetilenlerin farklı anlayışları ve hizmet alanlara karşı tutumları genel olarak sürtüşme kaynağı durumdadır. Gönülle yönetmede farklılıklar sürtüşme kaynağı olarak görülmez. Hizmet alanların farklılıkları bir zenginlik kabul edilir. Bu tutum personelin ön yargılarını azaltır.

Gönülle yönetmenin yönetim alanına kazandırdığı bir diğer nitelik etkili ve esnek iletişimdir. Organizasyonda iletişim her zaman şemada belirtildiği gibi işlemez. Etkili ve esnek iletişim ağı kurum aklının oluşmasını ve “yıldız”laşanlardan daha etkin faydalanılmasını sağlar. Etkili ve esnek iletişim anlayışı örgütte resmi iletişim ağının dışında gayrı resmi iletişim ağlarının oluşmasına ve böylece işlerin kolayca çözülmesine yol açar. Goleman bu durumu: “Resmi örgüt beklenen sorunlarla kolayca baş edebilmek için kurulur, ancak beklenmedik sorunlar ortaya çıktığında, devreye gayri resmi örgüt girer. Meslektaşlar birbiriyle iletişime girdikçe, karmaşık sosyal bağlar oluşur ve bu zamanla bütünleşerek şaşırtıcı derecede dengeli, kalıcı ağlara dönüşür. Kolay uyarlanabilen gayri resmi ağlar, kestirmeden giderek işleri halledebilmek için bazı fonksiyonları atlar.”(Goleman,1998,s209) biçiminde açıklar.

Sonuç

Yönetim olgusunun hedeflerinin gerçekleşmesinde yöneticinin tutumları büyük ölçüde etkilidir. Liderlik özelliklerine haiz olmayan yöneticilerin yönetimindeki organizasyonların başarısı azdır.

Liderlik, yönetilenlerin hissettiklerini kavramayı ve onları organizasyonun hedefleriyle uyumlu hale getirmeyi gerektirir.

Bu durum ise ancak yönetme sürecine “gönülle yönetmek” anlayışını hâkim kılmakla mümkün olur.

* Bu kavram Danıel Goleman’a aittir.

KAYNAKLAR

Goleman, Danıel, Duygusal Zekâ, Çev. Banu Seçkin Yüksel, Varlık/Bilim, İstanbul 1998.

Teal, Thomas, Yöneticiliğin İnsani Yönü, Liderlik, Çev. Meral Tüzel, MESS Yayınları,İstanbul 1999.

 

  

 

 

21 Ağustos 2022 Pazar

Firavuna (1 Ayaklı çokgen masalar) karşı olmak yetmez

 Firavuna (1 Ayaklı çokgen masalar) karşı olmak yetmez

Veysi ERKEN

Merhum Muhsin başkan “Firavuna karşı olmak yetmez, Musa'nın yanında olmak gerekir.” diyordu. Ömrü boyunca firavuna karşı oldu ve beraber mücadele ettik.

Esasında bu söz kendini Müslüman olarak gören, Allah’a teslim olan, vahyi yaşamaya çalışan ve buna inanan herkese bir çağrıdır.

Müslüman tarafını seçerken sadece zalime karşı tepkilerini ortaya koyması yeterli değil, haktan taraf olması da gerekir. Bu söz onun bir özetidir.

Evet.

Tarafımızı Nemrut’un ateşini söndürmek için su taşıyan karıca misali belirtmemiz gerekir.

Büyük firavun kim ve hangi zihniyet olduğu bellidir.

Siyonist haçlı zihniyeti ve onun piyonları, iltisaklıları ve uşakları yeryüzünün firavunudur ve Biden, ona tabi olanlar, fetöcüler vs. onun mücessem halidir.

Yeryüzünün her tarafını kan deryasına çeviren, başta insanlar olmak üzere yeryüzündeki bütün canlıları katletmeye, tahrip etmeye ve yok etmeye çalışan firavunlara karşı olmak elbette yetmez, Musa’ların yanında durmak gerekir.

Bu firavunların elemanları, piyonları, maşaları ve tasmalıları ülkemizde azmış durumdadır. Her alanda 1 ayaklı altıgen veya çokgen masalar oluşturmuşlardır. Basında, medyada, ticarette, sanayide, finansta hep masalar ve yıkım ekipleri oluşturuyorlar. Her renk ve kılığa giriyorlar.

İpleri küresel haydutların elinde, koş CO denildiğinde doğudan batıya, kuzeyden güneye koşuyorlar, havlıyorlar, halka hakaret ediyorlar ve azarlıyorlar.

Kısaca Mazlum coğrafyaların kalbi ve beyni olan ülkemizi çökertmek için başvurmadıkları yöntem, tutuşturmadıkları yer, söylemedikleri yalan, itham etmedikleri kimse, iftira etmedikleri gün, çalmadıkları saat ve tahrip etmedikleri zihin kalmadı diyebilirim.

Evet.

Küresel haydutlar ve Firavunlar her yeri yıkmaya, yakmaya, tahrip etmeye çalışıyor, yalanlarla, iftiralarla, ithamlarla, inkârlarla zihinleri iğdiş ediyor.

Bunun için bu lanetlilerle mücadele büyük ve kutsaldır.

Bunun için Musa’nın yanında durmak şart ve elzemdir.

Evet, gerçekten İslam’ı din olarak kabul eden her ferdin vazifesidir Firavunlara karşı olmak ve Musa’nın yanında safını belirlemek.

Unutulmamalıdır ki, Firavun bazılarını matkaplaştırarak tahrip aleti olarak elinde tutuyor. Sağlıkta, eğitimde, ekonomide MATKAP ile tahrip arttırılıyor.

İnsanlar tedavi olma hakkını kullanamıyor, eğitilme hakkı gasp ediliyor, geçimi marketler marifetiyle zincirleniyor.

Türkiye’nin altını üstünü bu kem “alât” ile tahrip etmeye çalışıyor. Tabii ki, sadece Türkiye’yi değil bütün insanlığı ifsat ve tahrip etmeye çalışıyor.

Pek çok kem aleti vardır firavunun.

Haşhaşi, tapınakçı fetö ve bağlantılarını da tek el ile tutulan matkabın emrine veya matkabı fetönün emrine tahsis etmiş diyebiliriz.

Basit ve etkisi büyük olan, olabilecek yalanlar her gün piyasaya sürülüyor.

Evet.

Sadece “Allah’ın huzurunda eğiliriz biz ancak” diyenler Musa’nın safında olmak mecburiyetindedir.

Bu bir tercih değil zorunluluktur.

Ebu cehil’in ve firavunun safında yer tutan herkesi deşifre etmek, ne kadar pespaye olduklarını ortaya koymak her müminin ve Müslüman’ın görevidir.

Musa’nın yanında saf tutmak ve taraf olmak İslamî, insanî ve ahlakî bir zorunluluktur.

Şartlar zordur, mücadele çetindir.

Biliyoruz.

Cehd ve gayret şarttır, farzdır.

Firavuna karşı çıkıp, Musa’nın yanında olmayı ifade eden bir dize: “Bütün Türkler bir ordu katılmayan kaçaktır; Töremizde yazılı: “Harpten kaçan alçaktır!”

Evet. Firavuna karşı durmak ve taraf olmak bir şereftir. İ’lay-ı Kelimetullah için Nizamı Âlem için şarttır.

Geliniz bu şereften hep birlikte nasiplenelim.

Selam ve Sabırla…21.08.2022