28 Nisan 2021 Çarşamba

Öğreterek yabancılaştırmak

 

  Öğreterek yabancılaştırmak

       Veysi ERKEN

           İlk önce şu soruyu sormak gerekir.

Türkiye’de resmi olmayan öğretim kurumu var mı?

Cevap, hayır.

Bütün okullar doğrudan veya dolaylı olarak resmi kurum durumunda.

Hazırlanan müfredat programı çerçevesinde talim ve terbiye faaliyetini sürdürüyor.

Üniversite dediğimiz yerler bile tek tip müfredatı takip ediyor.

Mesela tıp fakültelerimiz bugün alternatif tıp denilen tıbbı bilmiyor, bilenler bunu öğretemiyor uygulayamıyor.

Teknolojik gelişmeler okullarda değil okul dışında gerçekleştiriliyor.

Nedeni okullardaki tek tip amaç, program ve ortamdır.

Kısaca talim ve terbiye yöntemimizle insanımızı kendisine ve insanî değerlere yabancılaştırmaya çalışıyoruz.

            Kısaca ebeveyn çocuğum okuyacak. Çocuğum adam olacak.

            Peki, sonuç nedir.

            Sonuç ortada.

Talimde beceriksiz, terbiyede değerlerine yabancı bir nesil.

            İmalat hatası olmamış olsa sonuç ortada.

Çocuklar okumuş ama adam olamamış.  Zira Millî ve İslamî değerlere yabancılaşmış. Merhum Serdengeçti’nin tabiriyle “mahvedilen bir nesil”.

            Meslek itibarıyla ömrünün çoğunu sınıfta geçirmiş biri olarak üzülerek belirtmeliyim ki, resmi öğrenim sürecimizin belirgin sonucu beceriler açısından yetersiz, değerler zaviyesinden kişinin değerlerine ve kendine yabancılaşması şeklinde tezahür ettiğini görüyoruz.

            Tanzimat ve cumhuriyet döneminin baskın sonuçları itibariyle düşünecek olursak bunu rahatlıkla görebiliriz.

            İnsanı insan yapan “eline, diline, beline sahip” olma, merhamet, rahmet, şefkat, sevgi, isar gibi duygulara bezenmişlik, komşu, arkadaş, ebeveyni düşünme, hak ve hukuku koruma gibi nitelikler öğrenim sürecinde törpülenmekte, örselenmekte ve yok edilmektedir.

Böylece, öğretim sürecimizin sonucunda ülkemizde git gide “insan insanın kurdudur” mantığı hâkim olmaktadır.

            Peki, resmi öğrenim süreçlerinden geçen herkes kendine ve değerlerine yabancılaşmakta mıdır?

            Elbette ki, hayır.

            Zira sistemde imalat hataları da vardır.

            Bu süreçten bizim gibi “imalat hataları olan”lar kurtulmakta ve bunlar öğretim sistemine rağmen bu milletin yaşamasının zemini oluşturmaktadırlar.

            İmalat hataları dâhil herkes bilmelidir ki, yabancılaşma ve yabancılaştırma bazı kurumların öğrenim süreçlerinde daha fazla karşımıza çıkmaktadır.

Dün beraber çelik çomak oynadığımız, aynı sokağı paylaştığımız, beraber gülüp ağladığımız arkadaşlarımız, komşularımızın çocuğu, akrabalarımız bize tepeden bakmakla meşgul;

Üzerlerine geçirilmiş kıyafetten veya tahsis edilmiş mevki ve makamlardan olsa gerek burunları bir karış havada.

            Her şeyleriyle büyüdükleri sokağa, eve, şehre ve sokağın insanına yabancı.

Moğollar topluluğunun tabiriyle “her şeye yabancı”.

            Onlar artık “kutsanmış(!)” varlık. Zira kurumları da “kutsal(!)”

            En tipik alanlardan birisidir tıp.

            Salgın dönemlerinde daha belirgin bir şekilde karşımıza çıkıyor.

            Hâsılı kelam.

Resmi öğrenim sürecimiz insanımızı devşirerek milli ve İslami değerlere yabancılaştırıyor ve kendi toplumuyla çatıştırıyor.

            Devşirme derken geçmişteki sisteme sadece şekil olarak benziyor muhteva olarak asla.

            Devşirme usulümüzde ferdi millileştirme ve İslamileştirme vardı.

            Ya bugün.

            Evet, bugünkü süreçteki devşirme tam bir yabancılaştırmadır.

            Ne kadar okul, ne kadar sınıf ve ne kadar öğretmen “o kadar yabancılaşma ve yabancılaştırma”

            Üzülerek belirtmeliyim ki, bu süreçte maşalar daha fazla etkili. Maşalar torna sahiplerine uygun kalaslar üretme peşinde. Hem de millilik ve İslamilik iddiasında olanların pür gayretiyle. Eğitime yüzde yüz katkılarıyla.

            Ümitsiz miyim?

            Hayır.

            “…la taknetu” diyor yüce Rabbim.

            Ümidimi asla kaybetmedim.

            İyi ki, imalat hataları var.

            Ve.

            İyi ki, yabancılaşma ve yabancılaştırmaya direnenler var.

İyi ki, “bir şey yapmalı, bir şey yapmalı” diye haykıran, icat eden ve çabalayanlar var.

            Unutulmamalıdır ki, “Zafer dilenenlerin değil, zafer direnenlerindir”.

            Bilinmelidir ki, kurumların işlettiği öğrenim süreçlerine ve giydirdikleri kıyafetlere rağmen kalkınma, ilerleme, icat, insanileşme ve İslamileşme sürecek.

 Buna inanıyorum.

Çünkü bu milletin mayası sağlam.

            Selam ve Sabırla…

Yerli Aşı ve İlaç

 

         Yerli Aşı ve İlaç

 Veysi ERKEN

         Küresel Şeytanların ve haydutların insanlığı yok etmek en çok kulandıkları iki malzeme vardır.

Şimdi bunlara üçüncü bir alanı ilave ettiler.

Bu malzemeler “silah” ve “ilaç”.

Şimdi de “bilgi teknolojileri” ilave edildi.

“Silah”ın nasıl bir yıkım ve imha aracı olarak kullanıldığını bilmeyen yoktur. Bugün de özellikle bilgi teknolojileri vasıtasıyla “zihinler” işgal edilmekte, korku toplumu oluşturulmakta ve insanlar sürüleştirilmektedir.

Konumuz “aşı” ve “ilaç” olduğu için diğer alanlar üzerinde durmayacağım.

Sağlık alanını nasıl işgal ettiğini ve devşirdikleri elemanlarla sağlığımızı nasıl bozduklarını ve bozmaya devam ettiklerini bilmek durumundayız.

Aksi takdirde bu felaketten çıkışımız zordur.

            Tahribat yeni değildir.Bilhassa Rocfeller vakfı ve benzerlerinin yüzyıldan fazla bir zamandır yaptıkları tahribatı öğrenmek isteyenlere *Ali Erken tarafından belgeleriyle hazırladığı Amerika ve Modern Türkiye’nin Oluşumu kitabını tavsiye ediyorum.

            Tabii ki, tavsiyem okumayı seven ve ülkemizin dertleriyle dertlenenleredir.

            Kitabı okuduğumuzda tıbbı onların ifadesiyle geleneksel tıbbı nasıl imha etmeye ve geliştirdikleri yapay ilaçlarla insanları nasıl zehirlediklerini öğreniyoruz. (s.32) Hatta geleneksel tedavi yöntemlerini uygulayanlara şarlatan gözüyle bakılmasını sağlayarak kendi alanlarını genişletiyorlardı (s.44)

            Gelelim günümüze.

            Yüzyıldan fazla bir zamandır sahnelenen oyun tekrarlanıyor ve bilgi teknolojileri vasıtasıyla “korku imparatorluğu” oluşturuluyor.

Büyük oranda da başarılmış durumda.

Salgın var.

Tabii ki, salgın değil yeni kelime lazım korku için “pandemi

Korkutma ve imha aracı “VİRUS”

Dün grip, sars, kızamık vs. idi bunun adı.

Bugün  “CORONA”

            Bir yıldan fazla ülkemizi ve bütün dünyayı kasıp kavuran bir salgın söz konusudur.

            Nasıl oluştuğu, nasıl yayıldığı, kimlerin bu işi yaptığını tartışmak önemli değil. Dünyada bir korkunun ve ölümlerin olduğu bir gerçektir.

            Ve tedbirlere sarılmak gerekir. Bu bizim inancımızın gereğidir.

            Bu konuda bağışıklık sisteminin geliştirilmesi gerektiğini kabul etmeyen yok. Ama tabii yöntemler ve bitkiler söz konusu olunca hemen engeller devreye sokuluyor, yabancı şirketlerin emirleriyle insanlar susturuluyor.

            Hatta bilimsel yollarla önleyici ve tedavi edici  ilaç geliştirdiğini söyleyenler de susturuluyor.

             Mesela. Corona virüsünü yok eden bir sıvı madde geliştirdiğini iddia eden Abdullah Çoban hocanın iddiasının üzerinden bir yıl geçti.

“Abdullah Çoban, geliştirdiği antibakteriyel bir sıvı ile korona virüsü yüzde 90 oranla yok edebileceğini iddia etti. Laboratuvar çalışmalarını Kayseri’de sürdüren Çoban, ikamet ettiği Sivas’ın Gemerek ilçesi Karacalar mahallesindeki ikametinde konuyla ilgili açıklama yaptı. Yıllardır korona benzeri virüsler üzerinde çalışma yürüttüğünü belirten Çoban, “Dünyanın şu anda başına bela olan korona virüsü yüzde 90 oranda yok edecek hem kimyasal hem de organik bir karışım geliştirdim.” (1)

 Engellendi. Engellenmeseydi belki Türkiye’de hastalık bu kadar yayılmayacaktı.

            Akabinde Türkiye’de AŞININ Eylül Ekim ayında hazır olacağı ifade edildi.

            Olmadı.

            Sağlık Bakanı “Koca, “Faz-1 dediğimiz ilk insan uygulaması, bugün itibariyle Erciyes Üniversitesi’nde başladı” dedi. 05.11.2020  http://www.diken.com.tr/yerli-asinin-insan-denemeleri-basladi/

Beş ay geçti.

            Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, TÜBİTAK COVID-19 Türkiye Platformu çatısı altında çalışmaları süren ve en yenilikçi aşı yöntemlerinden biri kabul edilen virüs benzeri parçacıklara dayalı (VLP) aşı çalışmasının, insan denemelerine geçen dünyadaki 4'ncü aşı adayı olduğunu ve Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) listesine girmeyi başardığını bildirdi.(2)

Yeni açıklamalara devam ediliyor.

Yerli aşı için acil kullanım onayı alınabilir.(3)

Yerli Sprey aşının etkisi kanıtlandı. (4)

Kuba kendi aşısını geliştirdi. Türkiye’ye de bedava verebileceğini ifade etti. (5)

Buna karşı küresel haydutlar insanların tedavi olmasını  istemediği ve aşı ile ilacı sömürü aracı olarak kullanmak istediği için “fikri mülkiyet” kaldırılamaz diye açıklama yapıyor.(6)

Türkiye’de yerli corona ilacı geliştirildi (7) deniliyor.

Bütün bu olay ve olgulardan sonra şunu söylüyorum. Zaman kaybı ve zarar büyüyor.

Artık küresel haydutların oyununu bozma vaktidir.

Esasında çok geç kalınmış.

Zararın neresinden dönülürse kârdır.

Türkiye bunu öncülük etmeli ve yeryüzünün felahına katkı sağlamalıdır.

Aşı ise aşı, ilaç ise ilaç, bitki ise bitki hemen devreye sokulmalı ve oyun bozulmalıdır.

Korku imparatorluğu ve sömürü düzeni yerle yeksan edilmelidir.

Buradan özellikle Sayın Başkan Recep Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum.

İki bakanınız yeni bir açıklamada bulundular.

Sprey olarak geliştirilen YERLİ AŞI’da insan denemeleri başladı diye.

Lütfen DSÖ marifetiyle daha fazla soygun olmasın.

Geliniz yerli AŞININ ve ilacın kullanılmasını sağlayınız ve yaygınlaştırınız.

Hem Türkiye’nin her tarafında hem de bize inanan bütün coğrafyalarda.

Hiç olmazsa ülkemiz hem de yeryüzü  Küresel Haydutlarının sömürüsünden AŞI ve İLAÇ yoluyla bir nebze kurtulsun.

HEMEN ŞİMDİ YERLİ AŞI ve İLAÇ kullanılmalıdır.

Deneme değil.

KUBA denilen devlet kadar olamıyor muyuz?

Bakınzı, KUBA ben DSÖ’yü dikkate almıyorum dedi.

Daha fazla oyalanmaya, engellenmeye ve sömürülmeye hayır.

Ben hayır diyorum.

Daha önce de ifade ettim. Yerli aşı olmaya ve İlacı kullanmaya hazırım.

Benden başlansın.

Selam ve Sabırla.

 

*Amerika ve Modern Türkiye’nin Doğuşu,Ali ERKEN, VakıfBank Kültür Yayınları, Aralık 2020- İstanbul.

 

(1)-https://www.haberturk.com/sivas-haberleri/76587601-prof-dr-cobandan-korona-viruse-cozum-iddiasi 

  

(2)https://www.haberturk.com/son-dakika-haberi-bakan-varank-tan-yerli-asi-aciklamasi-3023702

 

 (3) https://www.ntv.com.tr/saglik/ilk-yerli-asi-faz-3-asamasinda-acil-kullanim-onayi-alabilir,xpUn4z7-gkSXbk28hhK0yw

(4) https://www.trthaber.com/haber/koronavirus/yerli-sprey-asisinin-mutasyona-karsi-etkisi-kanitlandi-569559.html

(5) https://www.indyturk.com/node/344346/d%C3%BCnya/k%C3%BCba-a%C5%9F%C4%B1s%C4%B1-t%C3%BCrkiyeye-umut-olur-mu

 (6)https://tr.sputniknews.com/yasam/202104271044365677-bill-gates-asinin-patentini-kaldirmayi-reddetti/

(7) https://www.trthaber.com/haber/koronavirus/koronaviruse-karsi-yerli-ilac-gelistirildi-572408.html

24 Nisan 2021 Cumartesi

Biden'e çağrıda bulunan Meral Akşener'e sorular

 

Biden'e çağrıda bulunan Meral Akşener'e sorular

 Veysi ERKEN

             Sayın Akşener.

            Merhum Muhsin başkan döneminde partide MKYK üyeliği ve YİK başkanlığı görevinde bulunmuş ve politika ile ilgisi olmayan bir vatandaş olarak 24 Nisan için Biden’e yapmış olduğunuz çağrı üzerine size sorularım olacak.

            Umarım ki cevaplarsınız ve zihnimde oluşan müphemiyeti ortadan kaldırırsınız.

           1- Biden Erdoğan'ı devirmek için muhalefetle işbirliğinden bahsederken diğer muhalefet başkanları gibi hiç tepki vermediniz. Verdiyseniz biz duymadık. Varsa tekrar paylaşır mısınız? Yoksa Biden sizinle de işbirliği yapıyor mu?

           2- Ermeni patriği Maşalyan bu konuların parlamentoların gündemine taşınmasını doğru bulmaz iken (a) ve Davutoğlu "Tarihi olayların ulusal ve uluslararası siyasete araç kılınmaması gerekir” (b) derken, konuşmanızda 

"her iki tarafın da kendileri açısından haklı sebepleri ve savları elbette olabilir" söyleminizle Biden'i veya Ermenileri de haklı mı görüyorsunuz?

3- " İşte o nedenle, hem bu sorumluluğun bilinci hem de ekonomi, uluslararası ilişkiler ve dış politika alanlarında ağır bir enkazı devralacak bir siyasi partinin lideri ve geleceğin iktidarı olarak bazı hususlardaki görüşlerimi dile getirmek istiyorum." derken seçime iki yıldan fazla bir zaman var iken ve seçmenin iradesi tecelli etmeden ağır bir krizi devralacağınızı neye dayanarak ileri sürüyorsunuz.

            Umarım ki bu sorulara makul ve mantıklı cevabınız vardır.

            Lütfen cevaplarınızla toplumu tenvir ediniz.

      https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/meral-aksenerden-abd-baskani-bidena-cagri-6392043/



(a)          Patrik Maşalyan, “10 yıllardır bu konunun, parlamentoların gündemine taşınmasının yarattığı gerginlikler, iki halkın yakınlaşmasına hizmet etmemektedir, tersine hasmane duyguları kışkırtarak barışmanın gecikmesine yol açmaktadır”

https://www.hurriyet.com.tr/dunya/ermeni-patriginden-abdye-1915-uyarisi-acilarimizi-siyasete-alet-etmeyin-41795860?&utm_source=f5haber&utm_medium=f5haber&utm_campaign=f5haber

 (b)          Davutoğlu, "Tarihi olayların ulusal ve uluslararası siyasete araç kılınmaması gerekir. Gün geçmişe değil, geleceğe bakma ve toplumlar arası barış inşa etme günüdür. ABD yönetimine çağrımız bu acıları Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanmakta olan sıkıntılı konjonktürü fırsat bilip iç siyasette kullanarak daha da derinleştirmek değil, karşılıklı empatiye dayalı bir diyalog sürecine ve barış vizyonuna katkıda bulunmaktır" dedi.

https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/ahmet-davutoglundan-abd-yonetimine-24-nisan-cagrisi-6392680/

 Selam ve Sabırla…