Selanikli Dönmeler*
Veysi Erken
Bir anlayış –bazılarının ifadesiyle kültür ve medeniyet- kendi ilke, kural ve değerleri üzerinde yükselir ve bunların terkiyle değişir, bozulur ve çöker.
İslam anlayışının kendi değerleri, ilke ve kuralları gönüllere nakşedildikçe gönül fethi medeniyetini oluşturmuş aksi durumlarda zafiyete uğramış, yıkılışı gerçekleşmiş ve coğrafyalar hercümerç olmuştur.
İslam anlayışı “oku” ile hayat bulmuştur. Tabii ki, “Oku”nun anlamı kavranılmış ise. İlk vahyedilen ayetlerde “Yaratan rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yaratmıştır. Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren rabbin sonsuz kerem sahibidir. Alak 1-5” denilmiştir. Demek ki, hayatı bir bütün olarak okumamız ve doğru kaynaklara ulaşmamız gerekir.
Nitekim “bu ayetler Hz. Peygamber’e inen ilk vahiy olup ona ve onun şahsında bütün Müslümanlara okumayı emretmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde gelişip yetkinleşmeye teşvik etmiştir. İlk vahyin “oku” emriyle başlaması ve bu emrin iki defa tekrar edilmesi, okumanın ve bilmenin dinde ve insan hayatında ne kadar önemli olduğunu gösterdiği şeklinde yorumlanır. Kur’an’ın, canlılar arasında insanın farklı ve üstün yerini onun öğrenme özelliği ile tanımlaması son derece anlamlıdır (ayrıca bk. Bakara 2/31). Âyette Hz. Peygamber’e emredilen okumanın konusu belirtilmemiştir; çünkü başta kendisine indirilen vahiy ve kozmik evrendeki âyetler olmak üzere, okunması yani üzerinde inceleme yapıp zihin yorarak hakkında bilgi edinilmesi, ders ve ibret alınması, iyi ve faydalı sonuçlar üretilmesi gereken her şeyi tanıması, hakikatini anlayıp kavraması istenmektedir. Kuşku yok ki en başta yaratanı tanımak, dinin de ilmin de temel gayesidir. Bu sebeple “Yaratan rabbinin adıyla oku!” buyurularak Hz. Peygamber’in okuma faaliyetine veya herhangi bir işe, başka varlıkların adıyla değil, yaratan rabbinin adıyla başlaması ve O’ndan yardım istemesi emredilmiştir. Âyete “Yaratan rabbinin adına oku!” şeklinde de mâna verilebilir. Sonuçta okumanın (veya herhangi bir faaliyetin) Allah’ın adıyla, Allah için ve Allah adına yapılması emredilmiştir. Âyette “Yaratan rabbinin adıyla oku!” buyurularak özellikle yaratma sıfatına vurgu yapılmıştır. Çünkü hem insandaki okuma yeteneği ve imkânını hem de onun okuduğu, incelediği, anlamaya ve kavramaya çalıştığı objeleri, nesneleri yaratan Allah’tır. İnsan, bilgi edinme sürecinde Allah’ın verdiği imkân ve yetenekleri kullanmakta, O’nun yarattığı şartlarda ve onun yarattığı varlıklar üzerinde inceleme ve araştırmalar yapmaktadır. Durum böyle iken, yani O’nun yarattığı yeteneklerle O’nun yarattığı varlık âlemini incelerken, bütün bu lütufları görmezlikten gelerek Allah’a şükretmemek, O’nu tanımamak, üstelik bunu bilim adına yapmak büyük bir nankörlüktür. https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Alak-suresi/6107/1-5-ayet-tefsiri “ tefsir edilmiştir.
Demek ki, vahyin ışığında olay ve olguları doğru okumamız gerekir. Bunu kavradığımız ölçüde kendimizi bize yutturulmak istenen pisliklerden koruyabilir ve medeniyetimizi ihya edebiliriz.
Farkına varamayanlar maalesef zihinlerini pisliklerle dolduruyorlar ve pislik saçmaya başlıyorlar.
Popüler kültür denilen pislikle zihinlerin nasıl bulandırıldığını görüyor, okuyor ve dinliyoruz. Özellikle medyatörlerin telvisatı ile işgal edilmiş zihinler milyonlarlar ifade edilir.
Demek oluyor ki, doğruya ulaşmak istiyorsak doğru kaynaklara ulaşmamız gerekir.
Son günlerde okuduğum doğru kaynaklardan biri de Marc David Baer’in Selanikli Dönmeler Yahudilikten dönenler, Müslüman devrimciler ve seküler Türkler” isimli kitabıdır.
Kitap Giriş, Üç bölüm ve sonuç kısımlarından oluşmaktadır.
Giriş bölümünde Haham Sabetay Sevinin 16 Ekim 1666’da din değiştirme serüveni ile başlar. Sabetay Sevi seçimini İslam’dan yana seçince onu Mesih olarak kabul eden grup üçe bölünüyor. Asli dinlerine dönenler, onun Mesih olduğuna inanmaya devam edenler ve onunmüslüman olduğunu kabul ederek onun 18 emrini yerine getirenler.
Son grup dönmeleri oluşturuyor ve bunlar kendi aralarında üç ana kola ayrılarak varlıklarını ağırlıklı olarak Selanikte sürdürüyorlardı bir zamanlar.
Kitabın birinci bölümünde dönmelerin Selanikteki hayatlarını konu edinir. Özellikle dini ve ahlaki hayatlarını, iç evliliklerini, kendi yaşayış tarzlarını, ahlaklarını ve gizli ibadet şekillerini muhafaza babında okullaşmalarını ve okullarının etkilerini, seyahat ve ticari faaliyet ve bağlantılarını inceler.
İkinci bölümde Selanikte yönetimi ele geçirmeleri, İttihat ve Terakki cemiyetinin oluşumundaki etkileri ve 1908 sekiz yılında Abdulhamit’in tahttan uzaklaştırılmasındaki etkilerini anlatır.
Bu bölümde ilave olarak 1908 yılından sonra Selanik şehrinin Yunan idaresine geçmesi ve Dönmelerin Selanik ile İstanbul arasında seçimleri konu edinir. Bu dönemde Dönmelerin ekseriyeti zorunlu olarak İstanbula yönelir ve burada etkili olmaya devam eder.
Üçüncü bölümde mübadele ile Anayurt olarak kabul ettikleri Selanik’i terk ve bunların kimliklerinin tartışılması gündeme getirilir.
Selanik’te olduğu dönemlerde bir getto yaşayışları olmakla birlikte Müslüman olarak kabul edilen bu grup gerek İTC ile ilgili faaliyetleri ve kendi içlerinden bazı kimselerin ifşaatı ile bunların Müslüman olmadıkları, gizli Yahudi oldukları yönündeki kanaat artmaya başladığı görülür.
Dönmeler Türkiye’de de getto biçiminde yaşadıkları dönemler vardır.
Kitabı bitirdikten sonra şu kanaate vardım.
İslam bütün yönleriyle açıklığı emreder. Bunu terk edenler yanlışa her zaman sapabilir ve başkalarını saptırabilir.
İslam bilhassa münafık tavrı şiddetle tel’in eder ve münafıkların cehennemin en alt katmanında yer alacağını ifade eder.
Ve.
Bir medeniyeti, kültürü ve anlayışı çökertmek istiyorsanız onların ilkelerini, değerlerini ve kurallarını tahrip edecek “gizli” yapıları oluşturmak ve onları “Müslüman” olarak tanıtmak ve tanımlamak yeterlidir.
Bu yapıların elemanları doğrudan tahripkar görünmemektedir. Hatta madbuat ve medya marifetiyle genel olarak iyiler olarak takdim edilmektedir.
Moda tabirle “rol model”likleriyle tahribatı daha kolaylıkla yaptırabilmektedirler. İncelediğimizde medya, sanat, ticaret, spor, eğitim kısaca her alanda mebzul miktarda pislik saçan “rol model”lerle karşılaşırız. Dönmeler piyasaya bu tür “rol model”leri bolca ileri sürüyor ve İslamı tahrip ediyor. Bunun bir türevi mürted ve münafık tapınakçı “fetö”dür.
Kısaca, dönmeler gibi içimizi kemirerek bizi tahrip eden yapılanmalardan biri de “mürted” ve “münafık” “fetö”dür.
Hâsılı kelam herkes kendi değerlerini, inandığı ilke ve kuralları gizlemeden ve gizlenmeden yaşayabilmelidir. Zira Kur’anı kerim’de yer alan ilkelerden biri de “lekum dinikum veliye din”dir. İnsanları zor ve icbar ile İslam’ı benimsetmek yoktur, icbar şirk ve münafıklık oluşturur.
Kısaca gizli yapılanmalardan biri olan bu yapılanmayı bilmek için “Selanikli dönmeler” isimli kitabı ve benzerlerini okumakta fayda var.
İyi okumalar.
Tabii ki, okuma kabiliyeti olanlara.
Selam ve Sabırla…
*Marc David Baer, Selanikli Dönmeler Yahudilikten dönenler, Müslüman devrimciler ve seküler Türkler, Çeviren Sevinç Kayır,3. Baskı, Doğan Kitap, Aralık 2016 İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?