Yorgun Yıllar* 2007
Veysi ERKEN
Daha önce “Cumhuriyet İdeolojisi” ve “İmam Başbakan” isimli eserlerini okuduğum Nusret Çiçek beyin “Yorgun Yıllar”ı hitam bulunca tefekküre daldım. Yıllar yorulur muymuş kurşunlar gibi diye düşündüm. Zira “Yorgun kurşun” tabirini Abdurrahim Karakoç ağabeyden duymuştum daha önce.
“Yorgun Yıllar”ı Nusret Çiçek beyden öğrenmiş oldum böylece.
Tabii ki, mecâzi bir ifadedir “yorgun yıllar”. Yorulan, kırılan, darılan, kandırılan, kanan, hüküm verene mahkûm olan insandır gerçekte.
Yorgun yıllar bir hayat çizgisidir, adalet dağıtmak isteyen bir savcının hatıratıdır. Yılların yorduğu ve yoracaklara bir girizgâhtır. Yılları ve kendileri yorulmuşlara bir tavsiye ve muhasebedir.
Yargı dünyasında yıllarını geçirmiş bir idealistin hatıraları ve hatırladıklarıdır “yorgun yıllar”. Toplumumuzdaki değişimin, gelişimin, bozulmanın ve insandan kıymetli (!) olanın bir ifadesidir yorgun yıllar.
Yazar; “Allah rızası yerine faydalı olan doğrudur anlayışı hâkim. Bu sayede çıkar karşılığı her şeyi yapabilecek bir nesil var karşımızda; maneviyatsız, ölçüsüz, inançsız, geri kalmış” tespitiyle başlıyor “yorgun Yılları”na.
Nusret bey maneviyatsızlaştırılmış nesli erken fark etmiştir. Direnmek istemiştir bu maneviyatsızlaştırmaya. Kendi hayatında direnecekti yılmadan ve yorulmadan.
Nesillere örnek olacaktı.
“Devlet imkânlarıyla devlet olan bir avuç imtiyazlının ne kadar merhametsiz ve intikam dolu olduğunu” halktan kopuk ve halkın değerlerine düşman olanların orduyu göreve çağırdığını ellili yılların sonunda anlamıştı çünkü.
Bunları naklediyor yorgun yıllarında Savcı Bey.
O adaletin hâkim olduğu bir toplum istiyordu. Altmışlı yılların başında başbakan’a yapılan işkencelerdir belki onu hukuka yönelten. Adalet dağıtmak istiyordu.
Gerçi böyle bir nesilden işkence ve zulümden başka ne beklenir. Hele bu nesil kendini “devlet” olarak görüyorsa diyordu.
Yıl 2007 değişen bir şey var mı Acaba?
Yine “inançsız zorbalar kendini efendi, halkı köle” olarak görmüyor mu?
“Yorgun Yıllar” kıyafet bahanesiyle hayata müdahalenin bir belgesidir aynı zamanda. Yazar “erkeklerin başlarının zorla örtüldüğü, bayanların sadece başlarının değil vücutlarının da zorla açtırıldığını” hazin bir şekilde gözlemlemiştir bizim gibi. Bu zorbalıklar yormuştur Savcı beyin yıllarını.
Yorgun yıllar. Ah yorgun yıllar.
Kimi yormadın ki, kimi değiştirmedin ki, yıkmadığın bir değer, posaya dönüştürmediğin âdem mi var ey zaman?
Ahh…
Yorgun yıllar.
Değerlerimizi yıkan yıllar.
“Din yıkılmadan kan akmaz anlayışını” töre haline getiren yıllar.
Evet…
Yıllarca sürdürülen yıkım ve tahribat. Lime lime edilen hayatlar ve değerler. İşte neticesi ve hâsılası.
Nusret bey hep bunları fark etmiştir mesleki hayatında. Hep bunları durdurmaya çalışmıştır uygulamalarında.
Başarabilmiş mi?
Heyhat…
Tapınakçıların değirmeni öğütmeye devam ediyor değerlerimizi ve insanımızı. Fuhuş serbest, inandığı gibi yaşamak yasak.
Yazara göre okullar ve resmi yerler bunun bir uygulama alanıdır. Bu gerçeği bizde yaşadık ve yaşıyoruz her gün tıpkı Nusret Bey gibi.
Siyaset, korku, makam, mevki ve ikbal adına yapılan ve yapılabilen iftiraları, haksızlığı, haksız tutuklamaları ve insana eşyasına göre verilen değeri okuyarak anlayabiliriz ancak.
“Yorgun Yıllar” bunları anlamamızı sağlıyor ve Türkiye’nin kalitesini kaybetmiş insanını öğretiyor.
Kalitesizlik yüzünden insanlara farklı davranışlarımızı ve “ye kürküm” tarzındaki tutumumuzu izah ediyor yorgun yıllar.
İşte kalitesizliğe bir misal.
“Yolda seyrederken bir kamyoncu ile bir BMW’ciye nasıl farklı davranıyorsak, bizi yönetenlerin nezdinde bizler de BMC ve Murat 124’den farklı değiliz.”
Bu tespit aynı zamanda yöneticilerimizin nazarındaki değerimizi göstermeye yetiyordur herhalde…
Hülasa-i kelam hayatı ve hukuksuzluğu anlamak için “Yorgun Yıllar”la ve kitapla irtibatınızı kesmeyelim, “kitapsız olmayalım” efendim.
* Yorgun Yıllar,
Nusret Çiçek, Ankara-2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?