16 Mart 2013 Cumartesi

Sözü Suç Saymak…



     Sözü Suç Saymak…    

    Veysi ERKEN

                                                         

 İçinde yaşadığımız zaman dilimi “söz”ün zirve yaptığı “şiddet”in ve “tefrika”nın dibe düştüğü zaman olmalıdır.

Evet…

“Söz” önemlidir ve özgürce söylenmelidir. Herkes eteğindeki taşları dökmeli, takke düşmeli ve kel görünmelidir.

“Söz” ama'sız, lakin'siz, fakat'sız, yalnız'sız dürüstçe söylenebilmelidir.

“Söz” bizim tevhidimizi sağlamalıdır. “La ilahe illallah Muhammed’un resulullah” ifadesinde yerini bulduğu gibi.

“Söz”ün önemi artmıştır. Yıllar önce bunu şu şekilde dile getirmiştim.

Mazlumder İstanbul şubesinin bir eyleminde kullandığı “Sözü suç saymak, insanı ve insana dair her şeyi yok saymaktır… İnsanları ya tanrılar ve kulları, ya da efendiler ve köleleri diye ayırmaktır… Bu denklemi kabul etmeyene ya tımarhane, ya da hapishane sunmaktır… İnsan olmak, söze koyulan her türlü sınıra karşı koymaktır…” ifadesinin açılımı ile ilgili ciltler dolusu eser yazılabilir.

            Sözü kim veya kimler suç sayar ve yasaklamaya çalışır?

            Geçmişte ve günümüzde sözü suç sayan var mı?

            Yukarıdaki ifadeler neden “düşünen adam” heykelinin önünde haykırılıyor?

            Bunun cevabı nedir?

            Bana kalırsa cevap çok basit.

 Cevap şu:  Söyleyecek sözü olmayanlar “söz”ü suç saymaktalar.

Hayatını insanca değil, hayvanca yaşamak isteyenler sözü suç sayarlar. Her şeye rağmen biz sözün en güzeline talibiz ve sözün en güzelini dillendirmeye çalışacağız.

            Biz “ahsen-i takvim” dairesinde kalıp “esfel-i safilin” derekesindekiler gibi sözü suç saymayacağız ve herkesin sözünü söylemesinin gerekliliğini haykıracağız.

            İnsanı ve insana dair her şeyi kimler yok sayar?

            Firavunlar mı dediniz.

            Evet, firavun da doğru sözü söyleyen sihirbazlarının söz hakkını kısıtlamıştı. Kendinden izin alınmadan söz söylemek ve inanmak yasaktı zira. Onun içindir ki, insana ve insana dair her şeyi yok saymaya kalkışmıştı. Tıpkı bugünün firavunları gibi.

            İnsanları kim “tanrılar ve kullar diye ayırır?

            Hevâ ve hevesini, şan ve şöhretini, makam ve gücünü ilah edinenler edinenler mi dediniz. Aynen katılıyorum tespitinize. Biz insanları “tanrılar” ve “kullar” olarak ayırmayacağız; zira her şeyin Allah’ın mahluku olduğuna inanırız ve sözü suç saymayacağız.

            Sözü kendilerini bu alemin “monark”ı ve “efendisi” görenler yasaklamaya çalışmakta, kölelik rejiminin devamı için.

            Sözü “kafesten(!) kurtardıklarını kafesleyen nemrutlar” yasaklamakta ve direnenlere ya hapishaneyi veya tımarhaneyi layık görmekte.

            Her şeye rağmen direnenler kazanacak ve sözü haykırmaya devam edecek. Çünkü “İnsan olmak, söze koyulan her türlü sınıra karşı koymaktır…”

            Biz “insan”ız.

            Ve…

            Söze karşı konulan her türlü sınıra karşı koyacağız. Sonumuz “tımarhane” veya “yusufiye” olsa bile.

            Biz insanız.

            “Emr-i bilmaruf ve nehyi anil munker” çerçevesinde söze konulan her türlü sınıra ve sınırlamaya “hayır” diyeceğiz.

            Var mısınız beraber haykırmaya?

            Var mısınız sözü sınırlamaya çalışan firavunlara ve zalimlere karşı beraberce direnmeye

            Varım diyenlere…

            Gönlümüz açık…

            Selam ve Sabırla…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?