13 Nisan 2016 Çarşamba

Ufuk Eğitimci : Ahmed Yesevî



Ufuk Eğitimci : Ahmed Yesevî

  Veysi ERKEN


           Ahmet Yesevi Yılı Münasebetiyle: Kültür tarihimizi tetkik ettiğimizde bazı isimlerle karşılaşırız ki, onlar birer “yıldız” hatta “güneş” gibidirler. Yaşadıkları zaman dilimini aydınlattıkları gibi, bedenen bu fani âlemden hicret etmiş olsalar bile, fikirlerinin ziyalarıyla  günümüzü de etkilemeye ve aydınlatmaya devam ederler. Toplumun ortak yaşayış ilke ve kurallarını diri tutan “yıldız” şahsiyetlerin unutulması veya unutturulması “kültür”de kırılmalara yol açar. Unutulmaması veya unutturulamaması gereken bu “yıldız” şahsiyetlerin başında iki cihan serveri Hz. Muhammed’in (s.a.v.) tebliğini hayatının ayrılmaz parçası haline getirmiş büyük mütefekkir, mürşid, muallim, müeddib ve mürebbi Ahmed Yesevî gelir.
     Büyük mürşid ve mürebbi Ahmed Yesevî ilmi tahsilini muhtelif beldelerde ve seyr’u sulukunu hocası Yusuf  Hemedanînin yanında ikmâl etmiş, onun halifesi olmuş ve daha sonra Yesi şehrine yerleşerek irşad faaliyetlerine başlamıştır. Ahmed Yesevî Pîr-i Türkistan namıyla Türk milletinin hayatında derin izler bırakmış ve günümüzde de etkisini sürdürmektedir.
     Ahmed Yesevî hazretlerinin hayatı muhtelif veçheleriyle inceleme ve araştırma konusu yapılmış ve yapılmaya devam edilmektedir. Burada onun sadece eğiticiliği üzerinde durulacaktır. Zira o,gerek hayatta iken, gerekse vefatından sonra hikmetlerle dolu şiirleriyle insanları eğitmiş ve eğitmeye devam etmektedir.
     Pîr-i Türkistan muhtelif ilim dalları ile Arapça ve Farsça gibi dillere vakıf olduğu halde  irşadını ve mürebbiliğini halkın anlayacağı dilde yapmıştır. Bu tutumunun nedeni daha çok İslam’a yeni girmiş göçebe ve köylü Türkleri öncelikli hedef kitle olarak görmesiyle izah edilebilir. Zira bu geniş halk kitlesi samimi duygularla İslam’ı kabul etmeye ve ona bağlanmaya elverişli fertlerden müteşekkildi(İslam Ansiklopedisi,C.I,s.211)
     Halk kolaylıkla anlasın diye kültür tarihimizde şiiri bir tebliğ ve eğitim vasıtası olarak kullanan ilk mürşittir denilebilir. Pîr-i Türkistan’ın bu özelliğini Köprülü “hayatının ilk devrelerinden son senelerine kadar kuvvetli ve samimi bir tasavvuf hayatı yaşayan bu büyük Türk şeyhi,Arapça ve Farsça lisanlarındaki tasavvuf eserlerini anlamayan Türkleri aydınlatma ve müritlerine tasavvufî hakikatleri takrir ve telkin maksadıyla şiir yazıyordu” (Köprülü,F.,s.150) biçiminde tespit eder.
     Büyük mürşid hayatı boyunca irşad ve tebliğinde söz ve fiil birliğini sağlayanlardan birisidir. O bu haliyle insanlara tesir etmiş ve inandırıcı olmuştur. Söz ve fiil birliğini o kadar fazla gerçekleştirmiştir ki, çok sevdiği ve  model aldığı Hz. Peygamberden daha fazla yaşamayı “AR” kabul ettiğinden yer yüzünde yaşamayı doğru bulmamış ve yer altında hazırladığı çile haneye  kapanmıştır. “O sebepten  Altmış üçte girdim yere” (Eraslan,K.,s.65-75) mısralarıyla biten hikmetlerinde bu durumu geniş bir şekilde halka anlatır. Bu tavrıyla asırlarca insanların cazibe merkezi olmuştur.
     Denilebilir ki,dediğini yapan, yaptığını söyleyen bir tavır gerçek ve mükemmel eğitimcilere has bir özelliktir. Bu tavır Kur’anî olup en etkili ve kalıcı tavırdır. Pîr-i Türkistan Kur’anî olan bu özelliğiyle asırlarca Türk-İslâm coğrafyasının nadide aydınlatıcı “ışık şahsiyetler”inden biri olmaya devam etmiştir.
     Halkın en cahilinin bile kolayca anlayabileceği bir dille irşad ve terbiye faaliyetini sürdüren Pîr-i Türkistan tebliğinde daima Kur’an ve Sünneti esas ittihaz etmiş,bunlara aykırı hayat ve sözleri reddetmiştir. Bu tavrı o kadar açıktır ki, “bir vakit namaz kılmayanın domuzdan farkı olmayacağını söyleyecek derecede şer’i hükümlere bağlılık” gösterir (Köprülü,F.,s.76).
     Ahmed Yesevî Hazretleri, irşad ve mürebbiliğinde ferdi esas alır. Ona göre Kur’an ve Sünnetin muhatabı tek tek bireylerdir. Bu nedenledir ki,küçük âlem olarak kabul edilen ferdin eğitilmesi beraberinde insanlığın kurtuluşunu getirir.
       Divân-ı Hikmet tahlil edildiğinde bütün şiirlerinde ferdin merkez olarak kabul edildiği görülür. Dolayısıyla “Divan” bir tasavvufî ferdî ahlâk kitabı niteliğindedir(Köprülü,F.,s.160). Tebliğ ve irşadda ferdin esas alınması bütün tasavvufî akımlarda vardır. Bu anlayış doğru olup günümüzün bütün eğitici faaliyetlerinde karşımıza çıkar.
     Pîr-i Türkistan’ın tebliğ ve irşadda bir tek gayesi vardır. Halkı Allah’ın vazettiği şekilde yaşamaya davet etmek. Bu onun için vazgeçilmez ulvî bir gayedir. Köprülü : “Onu işgal eden biricik şey,halkı irşad ve doğru yola sevk düşüncesidir;tasvir ettiği dini menkıbeler,munacaatlar,feryatlar,istiğfarlar hep bu yüksek düşünceyle yazılmıştır” diyor (Köprülü,F.,s.150).
     Gaye insanı belirli ilkeler doğrultusunda yaşamaya alıştırmak olunca seçilen eğitim metodunun da ona uygun olması gerekir. Büyük mürebbi ve muallim olan Pîr-i Türkistan’da da bunu görüyoruz. Onun eğitim anlayışında gaye ve metot birbirini tamamlayacak şekildedir. Kısaca metot gayeye hizmet edebilecek yapıdadır.
     Onun eğitim metodu tasvir,telkin ve ikna etmeye dayanır. Hikmetlerle dolu şiirleri incelendiğinde nazmın ve hecenin basit bir dille kullanıldığı ve bol bol tasvire yer verildiği görülür. Tasvirlerde Cennet-Cehennem hali,Peygamberimizin ve diğer mürşitlerin vasıfları,dünya durumunun ve malının kötülükleri,sahte şeyhler ve cahillerin durumu gibi motifler kullanılmıştır.
     Telkin ve ikna için de sabır ve kanaatin iyiliği,dünyanın ahiret için bir ekip biçme yeri olmaktan fazla bir kıymeti bulunmadığı,hasisliğin,gevezeliğin,mizahın,fenâlarla dostluğun,hırs ve tamahın bir çok korkunç neticeleri,dünyanın fenâlar ve fenâlıklarla dolu olduğu gibi motifleri kullanmıştır(Köprülü,F.,s.160).
      İnsanları bu metotla eğitmeye çalışma hemen hemen bütün velilerde karşımıza çıkar. Onlar daha çok kendi kusur ve eksiklikleriyle meşgul olarak, bu duruma sebep olan nefsi tenkit ederler. Dolaylı olarak ve tasvir ederek anlatım tasavvufî anlayışlarda sıkça kullanılan bir metottur. Onlar bu tarzla “Kızım sana söylüyorum,gelinim sen anla” sözünde olduğu gibi Kur’an ve sünnette belirtilen ilim ve hadiseleri misal kullanarak ve öz eleştiride bulunarak insanları aydınlatmaya çalışırlar.
     Nefsi Emmareden nefsi Marziyeye yükselişin sağlanmasının hedeflendiği bir eğitme metodudur,bu metot. Onun hikmetlerini okuyan ve dinleyen her gönlü açık fert,kendisini o nasihatlere ve telkinlere muhatap kabul eder. Mesela;Gönlüm katı,dilim acı,kendim zalim; Kur’an okuyup amel kılmaz sahte alim;Garip canımı harcayayım,yoktur malım;Hak’tan korkup ateşe girmeden piştim işte(Eraslan,K.,s.57).derken kendi nefsinin zalim olduğunu,Kur’an’dan habersizlerin ancak sahtekar olacağını,bir canından başka bir şeyi olmadığını belirterek,kemale ermenin ancak Allah’ın  emirleri doğrultusunda yaşamakla mümkün olduğunu açıklar.
     İnsanı eğitmede örnek olmanın çok etkili olduğunu bütün eğitimciler kabul eder. Bilhassa sosyal öğrenme metotlarından biri olan taklit yönteminde modelin hususiyetleri üzerinde fazlaca durulur. Öğrenen,modelin nitelikleriyle ünsiyet ederse onları benimser ve kendine mal eder. Bunun için model şahsiyetin söz ve fiillerinde tutarlı olması gerekir. Pîr-i Türkistan olan mümtaz şahsiyet Ahmed Yesevî hazretleri de bu yöntemin önemini etrafındakilere telkin eder. Bir kıtasında “Sabaha kadar zikrini de sen,canın ile;dağ ve çölü bostan kıl sen,yaşın ile;taştan katı taşa yat sen,yanın ile;yoldan azan yüz bin gâfil merdan olur(Eraslan,K.,s.199) diyerek örnek olmanın ehemmiyetini dile getirir.
     Ona göre örnek alınacak ve nitelikleri benimsenecek olan Peygamberimiz(s.a.v.)dir.Bunu hikmetlerinde sürekli vurgular. Şu kıtalar bu gerçeği izah etmeğe yeter: “Fâsık,fâcir havalanıp yere basmaz;oruç,namaz kazâ kılıp misvak asmaz;Resulullah sünnetine değer vermez;günahları günden güne artar dostlar”(Eraslan,K.,s.171). “Hak Taâlâ iman atâ kıldı size;O Mustafa Hak resûlü idi bize;selam desen,kuvvet verir dinimize;değilse,kıldıkların hep yalan olur(Eraslan,K.,s.219). “Ümmet olsan,Mustafa’nın peşinde ol sen;dediklerini can ve gönülden hem kıl sen;gece ayakta,gündüzleri oruçlu ol sen;gerçek ümmetin rengi tıpkı saman olur(Eraslan,K.,s.221).
     İnsanların mutlak hak ve hakikatleri ilke edinerek yaşamalarını hedefleyen Pîr-i Türkistan’ın  tesiri bu dünyadan hicretinden sonra da devam etmiş ve özellikle Kazak-Kırgız bölgelerinde vazgeçilmez bir şahsiyet olarak varlığını devam ettirmiştir. Esasında tesirleri muhtelif tarzlarda bütün Türk-İslam coğrafyasında devam etmektedir.
     Sonuç olarak Pîr-i Türkistan namıyla günümüze kadar etkisini sürdüren Ahmed Yesevî Peygamberimiz(s.a.v.) efendimizin veda haccında inananlara emanet olarak tevdi ettiği “Duyanlar duymayanlara duyursun” emri mucibince insanlara “insan-ı kâmil” olmanın adabını ve hususiyetlerini tebliğ,talim ve tedris etmiştir.
     Pîr-i Türkistan’ın hikmetleri bir bütün olarak ele alındığı ve tahlil edildiği zaman,hikmetlerinde İslam’ın duyuş,düşünüş ve inanış tarzının çerçevesinin çizildiği görülecektir. Onun eserinde İslam’ın ilkelerine aykırılık bulunmaz.
      Hülasa-i kelâm onun şairliğinin ve mürebbiliğinin bir tek gayesi vardır. İslâm’ın cihanşümul mesajını gönüllere nakşetmek ve ferde felâhın(kurtuluşun)yolunu benimsetmektir.  


Hayatı
         Kazakistan'ın Sayram kasabası'nda doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hem babası hem de anası tasavvuf ehlinin büyüklerinde  İbrahim Ata ( Şeyh İbrahim )’nın bağlılarındandır.
      Ahmet yesevî hazretlerinin  yesevîlği doğduğu yerle ilgili değildir. Bilindiği gibi eskiden ilim ve irfan erbabı künye kullanırdı. Künyeler ya doğduğu veya meşhur olduğu bir şeyle ilgili olurdu. İşte  Ahmet Yesevi.. Künyesini, doğduğu yer olan Sayram'dan değil, ilk öğrenimini yaptığı; düşüncesinin oluştuğu, ününü ve hizmetlerini kıt'alar ötesine taşıyacak fikri yoğunluğun saf, temiz, gencecik sinesine yüklendiği "Yesi"den aldı.
     Öğreniminin ekseriyetini  "Yesi"de tamamladı. İlk olarak  Arslan Baba'ya intisap etti. İlk eğiticisi Arslan Babanın vefatından sonra ünlü mutasavvıf Yusuf Hemedani'ye bağlandı. Yusuf Hemedanîye bağlandıktan sonra o devrinin önemli  ilim merkezlerinden birisi olan  Buhara'ya geldi.  Buhara’da İslam İlim dallarının ekseriyetini tahsil etti. Bir taraftan O devrin bütün ilimlerini en üst seviyede tahsil ederken, diğer yandan ünlü Hemedani'den tasavvufî eğitim aldı.
     Ahmet Yesevi şeyhi Yusuf Hemedanî’nin  vefatından sonra bir müddet daha Buhara’da  kaldı,olgunlaşmasını burada tamamladı. Daha sonra Yesi'ye dönerek ömrünün sonuna kadar orada kaldı. Onbinlerce öğrencisini orada yetiştirdi. O yetiştirdiği talebeleri vasıtasıyla sadece Maveraünnehir değil, bir eliyle uzak doğuyu, diğer eliyle Avrupa içerilerini ve bu ikisi arasında kalan ne kadar "bölge","ülke" varsa oralar insanını Kur'an ve Sünnet temelinde tutacak "Müfredat"ını, "Program"ını orada geliştirdi, pekiştirdi. Böylece Yesi, Ahmet Yesevi'ye hem O'nu barındıran bir kutlu beşik; hem bildiklerini öğrencilerini eğiteceği bir mekan; hem de  Hoca'larından aldığı "Emanet-i Peygamberi"yi uzaktaki insanlara bile aktaracak bir alan oldu.

     Fikirleri
       O fikirlerini “hikmet Metodu” ile yaydı. Hikmet Metodu" Hoca Ahmet Yesevi ve takipçilerinin "İslami Tebliğ" metodu sevdirici, bütünleştirici, okşayan-teşvik eden-ısındıran, güler yüzlü bir metot idi. O'nun İslamiyet’e "Hikmet" metoduyla davet ilahi emrine tam mutabık şiir, deyiş/söyleyiş ve anlatımlarına "Hikmet" adını vermesi sebepsiz değildir. "Hikmet" kitaplarında yer alan şiir ve deyişlerinde Ahmet Yesevi "Kuran" ve "Sünnet"e tamamıyla sadık çağrılar, tembihler, ikazlar yapmakta olduğu görülür.
      Bu metot, Kur'an’ın  ayetlerinde ifadesini bulan İslami tebliğ usulünün ta kendisi olduğu gibi; İslami
tebliğdeki "İnsanlara akılları ve anlayış seviyeleri"ne göre hitab edilmesi prensibinin de gereğidir. O'nun; "Nice desem, işitici-bilen hani Habersize desem, gönlü karışır, dostlar" deyişi, bu konudaki hassasiyetini gösterir.



 HİKMET’lerden seçmeler.

Benim hikmetlerim hadîs hazinesidir
Kişi pay görmese, bil habistir
Benim hikmetlerim süphan’ın fermanı
Okuyup bilsen, hepsi Kur'an'ın anlamı

 *************************

  Neden Türkçe Hikmet söylediğine dair bir hikmet.

Sevmiyorlar bilginler sizin Türkçe dilini
Erenlerden işitsen açar gönül dilini
Ayet - hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar
Anlamına erenler başı eğip uyarlar
Miskin hafız Hoca Ahmet yedi atana rahmet
Fars dilini bilir de sevip söyler Türkçe'yi

 İlim ve bilginin önemi ile ilgili  Hikmet

Ey dostlar, cahil ile yakın olup
Bağrım yanıp, candan doyup öldüm ben işte.

***************************
Cahil ile geçen ömrüm nar sakar
Cahil olsan cehennem ondan çekinir
Cahil ile cehenneme doğru kılmayın sefer
Cahiller içinde yaprak gibi soldum ben işte

*******************************
İlim, iki inci, beden ve cana rehberdir
Can âlimi Hazret'ine yakındır
Muhabbetin şarabından içer
Öyle âlim, gerçek âlim olur dostlarım,


Hikmet’lerin kaynağı

Benim hikmetlerim hadis hazinesidir
Kişi pay görmese, bil habistir
Benim hikmetlerim Süphan'ın fermanı
Okuyup bilsen, hepsi Kur'an'ın anlamı

 ***************************

İlahi Aşk’a dair Hikmet


Dertsiz insan insan değil, bunu anlayın
Aşk'sız insan hayvan cinsi, bunu dinleyin
Gönlünüzde Aşk olursa, bana ağlayın
Ağlayanlara gerçek Aşk'ımı hediye eğledim.
Aşk'sızların hem canı yok, hem imânı,
Resûlullah sözün dedim mânâ hani.

********************************
Aşk davasını bana kılma, sahte aşık,
Aşık olsan, bağrın içinde göz kanı yok,
Muhabbetin şevki ile can vermese,
Boşa geçer ömrü onun, yalanı yok.

Aşk bağı sıkıntı çekip yeşertmesen,
Hor görülse nefsini öldürmesen,
"Allah" diyerek içe nuru doldurmasan,
Vallah, billah sende aşkın eseri yok.

Hak zikrini can içinden çıkarmasan,
Üçyüz altmış damarlarını kımıldatmasan,
Dörtyüzkırkdört kemiklerini kul eylemesen,
Yalancıdır Hakk'a aşık olduğu yok.

Rahatı bırakıp can sıkıntısını hoşlayanlar
Seherlerde canını incitip çalışanlar,
Hay-u heves, ben-benliği terk edenler,
Gerçek aşıktır, asla onun yalanı yok.

Kul Hoca Ahmet, candan geçip yola gir,
Ondan sonra erenlerin yolunu sor,
Allah diyerek, Hakk'ın yolunda canını ver,
Bu yollarda can vermesen, imkânı yok.

 *********************************


   Bir başka Hikmet
Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol,
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol,
Mahşer günü dergâhına yakın ol,
Ben - benlik güden kişilerden kaçtım ben işte.

***************************************
 Sahtekârlara karşı bir hikmet

"Talibim" deyip söylerler vallah, billah insafsız
Namahreme bakarlar, gözlerinde yok insaf;
Kişi malını yiyerler, çünkü gönülleri değil saf
Arslan Baba'nın sözlerini işittiniz teberrük.

Zâkirim deyip ağlar, Çıkmaz gözünden yaşı;
Gönüllerinde gamı yok, her an ağrıya başı;
Oyun-hile kılarlar, malûm Hüda'ya işi,
Arslan Baba'nın sözlerini işittiniz teberrük.

 
 

 Kısaca Hikmet’lerde  Yesevî anlayışının şu ana ilkelerini bulmaktayız:

Allah’ın varlığına ve tekliğine inanmak,

Kur'an'a uymak,

İslâm'a dayalı yolda yürümek,

İnsanın kendisini disipline etmesi,

Belli zamanlarda benlik muhasebesi yapmak

olarak özetleyebiliriz.

Ayrıca, Yesevî'liği kabul eden kişinin de :

Hakk'ı bilmek,

Kalbinde Allah ve İnsan sevgisi taşımak,

Cömert olmak,

Gerçekleri kabul etmek,

Geçer ve doğru bilgili olmak,

Kanaatkar olmak,

Nefsine hakim olmak,

Kendini bilmek,

Gönül gözü ile görmek,

                                            

   KAYNAKLAR

1-ERASLAN  Kemal :Divân-ı Hikmet’ten Seçmeler,Kültür Bakanlığı Yayınları,Ankara 1983.
2-KÖPRÜLÜ  Fuad   : Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar,D.İ.B. Yayınları,Ankara  1976.
3-İSLÂM ANSİKLOPEDİSİ,c.I.,İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?