Ben “O”yum”
değil, “Ben ‘O’ Değilim* diyenlerin
zamanı
Veysi ERKEN
Merhum Nurettin Topçu:"Hizmetine ömrümü harcadığım memlekette, dostlarım kalmadı gibi bir
şey. İnsanın düşkünlüğünü, sefaletini bilirdim ama ruh sefaletinin bu
kadar karanlığını görmemiştim." tespitinde bulunmuştu.
Gerçekten çevremizdekilerin
düşkünlüğünü ve ruh sefaletini görünce buna katılmamak mümkün değil.
Atsız bir
kemiğin ardında gidenlerin kimsesizliğimize güleceğini ifade ediyor.
Esasında
bunları yazmak istemezdim ama bazen gerekiyor.
Dün aynı “dava” uğrunda dirsek, kafa
çürüttüğümüz, beraber aç kaldığımız, yol yürüdüğümüz, kavgasını yaptığımız
arkadaşlar bugün kendilerini makam, mevki, para, kurul üyeliği veya başka
sıfatlarla kendilerini kaybetmişlerdir. Artık “ben “O” değilim” demektedirler. Telefonlara çıkmıyorlar, bırakılan
notları görmüyorlar.
En iyisi
ben o değilim diyenleri kıssası ile siz gönüldaşları baş başa bırakayım:
*“Eski tarihlerde bir medresede
eğitim gören çok samimi üç arkadaş medreseden mezun olduktan sonra
birbirlerinden ayrılmaları çok zor olmuş. Yedikleri ve içtikleri ayrı gitmeyen
bu üç samimi arkadaş; nerede, hangi işte ve hangi görevde olurlarsa olsunlar,
birbirleri ile
-İrtibatı asla kesmeyeceklerine,
-Doğru Yol’dan,
-Adalet ve Hakkaniyetten
ayrılmayacaklarına,
Dine ve vatana hizmet davasından
hiçbir zaman geri kalmayacaklarına" dair söz vermişler.
Aradan yıllar geçmiş birbirleri ile
irtibat kuramamışlar. Çünkü o dönemde iletişim araçları sınırlı imiş.
Bunu bilen arkadaşlar zaman hepimizi
yıpratır, yaşlanırız, şeklimiz şemailimiz değişir, ileride karşılaştığımızda
birbirlerimizi tanımakta zorluk çekebiliriz onun için aramızda bir şifre
belirleyelim oradan birbirimizi tanırız diye şifre belirlemeye karar vermişler.
Çok kısa ve hatırda kalıcı bir şifrede anlaşmışlar.
O da:
“BEN ‘O' YUM ”...*
olmuş.
Aradan uzun yıllar geçmiş, bizim üç
idealist dava arkadaşının her biri bir köşeye savrulmuş:
- Biri Müderris (hoca),
- Diğeri sayılır bir tüccar,
- Bir diğeri de Mutasarrıf (vali)
olmuş.
Tüccar olan şehir şehir dolaşırken,
bir şehirde arkadaşının o şehrin mutasarrıfı (valisi) olduğunu öğrenir.
Hemen kadim dostu ve dava arkadaşını
ziyaret ve tebrik etmek ister.
Kapıya varır görüşmek ister
fakat güvenlik ve bürokrasi çarkını aşmak kolay olmaz.
Görevlilere kendini tanıtıp, vali
beyin medrese arkadaşı olduğunu, yıllar öncesinden tanıştıklarını, anlatmışsa
da fayda etmez, sırasını beklemek zorunda kalır.
Vakit geçmiş, lâkin kendisine bir
türlü sıra gelmemiş…
Nice sonra bizim tüccarın aklına
mezuniyet günündeki belirledikleri şifre gelmiş.
Derhal küçük bir kâğıt parçasına:
“BEN ‘O’ YUM” diye yazmış ve görevliye uzatarak bunu, vali beye iletmesini
istirham etmiş…
Onun bu ricasını isteksizce yerine
getiren görevli az sonra geri dönüp aynı kâğıdı tüccara uzatmış…
Bizimki şaşırmış… Ama asıl
şaşkınlığı kâğıdın arkasını çevirince yaşamış.
Kâğıdın arkasında:
“SEN O' OLABİLİRSİN
AMMA BEN O' DEĞİLİM!” yazmaz mı!
Bu kıssa, günümüz insanlarını ne
kadar da güzel anlatmıyor mu?
Hakikat şu ki, nice arkadaşlar makamla, parayla, şöhretle tanışıp her imkâna
sahip olunca, âdeta "Tanınmaz" hâle geliyorlar ve: *"Ben O
değilim"* çizgisine savruluyorlar.
Çünkü bu kişiler, ulvi ideallerle
yola çıktıkları halde amaca ulaşmak için: Yolda bulduklarını, yola çıktıklarına
değişen ve amacına ulaşmak için her yolu mubah gören zayıf insanlardır...
Kıssamıza uygun bu gün:
“Ben O’yum!”
diyebilen kaç gerçek dost ve arkadaş var?
Öte yandan;
“BEN ‘O' DEGİLİM” diyenler
dünyaya sultan olsa ne yazar?
Gerçek dostlarınızın çoğalması
temennisiyle...”
Selam ve Sabırla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?