Bir Ülkünün Peşinde 48 yıl ve Merhum Başbuğ’la ilgili Bir
Hatıra
Veysi ERKEN
Bir ülkünün peşinde 48 yıl
çizgisini, yolunu ve ülküsünü terk etmeden mücadeleye devam etmek kolay bir şey
değildir.
Malum üzere “bir ülkünün peşinde 50. Yıl” etkinlikleri düzenlendi. Ben de
çizgimi, yolumu ve ülkümü değiştirmeden bu davada 48. Yılı ikmal ettim.
İnşallah akıl sağlığımız elverdikçe
bu ülküden sapmayız.
Evet,
Aziz
dostlar benim yetiştiğim ilçedeki (Mardin-Midyat) insanların inanışı gereği,
Kur’an-ı Kerimi ilk okula başlamadan hatmettim.
Çocukluk
döneminden itibaren Kur’an-ı Kerimi
kendimize rehber edindik.
Hayat bu şekilde devam ederken
kendimizi Batman’da ortaokulun üçüncü sınıfında bulduk.
Özellikle ortaokul çağında radyoda (
o zaman sadece trt’nin radyosu var) yayınlanan arkası yarın programını
dinlemeyi pek seviyordum.
Radyoda yayınlanan “solda ve sağda vuruşanlar https://eksisozluk.com/solda-ve-sagda-vurusanlar--1806613”
programını takip ederken bazı kavramlar hoşuma gidiyordu. Komando, milliyetçi,
ülkücü, devrimci vs.
O dönemde sınıf arkadaşlarımla bu
kavramları zaman zaman tartışıyorduk. Hatta bir arkadaşımla fazlaca
tartışıyorduk. Zira onun abisi devrimciymiş. O devrimci ise ben de
milliyetçiyim, ülkücüyüm diyordum.
İkinci dönem 12 Mart muhtırası
verilmiş ve tutuklamalar başlamıştı. Arkadaşımın abisi de tutuklanmış ve o
arkadaş bana seni de tutuklarlar demeye başladı. Tabii ki, kavramların anlamını
bilmiyordum ve arkadaşıma milliyetçilik, ülkücülük kötü bir şey ise beni de
tutuklasınlar diye cevap veriyordum.
Nihayet ortaokul bitti ve liseye
Gaziantep lisesinde başladım.
Ülkücüler ve ülkücülükle tanışmam asıl
o dönemde, bir başka deyişle lisede başladı.
Gaziantep’te TÜT (Türk Ülkücüler Teşkilatı) kurulu idi.
Ben ve arkadaşlarım fırsat buldukça TÜT’e devam ediyor, sohbetlere katılıyor,
kitap, dergi ve bulursak gazete okuyorduk.
1971-72 öğretim yılının ikinci
döneminde Başbuğ Türkeş’in Gaziantep’e geleceğini öğrendik. Parti ve TÜT
gereken hazırlıkları yaparak Başbuğ’u Kilis Kavşağında karşıladık. Tabii ki, karşılama
merasim yürüyüşü şeklinde gerçekleşti.
Daha sonra parti kongresinin
yapıldığı salona geçtik. Çok heyecanlıydık. Başbuğ’u ilk defa görüyor ve
dinliyorduk.
Kongrede merhum Başbuğ İslam’dan çok
bahsetti. O sırada salondakilerden biri söz alarak “sayın Albayım (Albay rütbesiyle askeriyeden emekli olduğu için olsa
gerek); İslam’dan o kadar bahsettiniz neden doğrudan doğruya İslam’ı
savunmuyorsunuz” mealinde bir ifade kullandı.
Merhum Başbuğ bunun üzerine “cemiyetimiz bir bataklık, İslam beyaz bir
örtü gibidir. Beyaz örtüyü bataklığın üstüne serersek örtüde izi oluşur,
hedefimiz seksenli yıllardır” mealinde bir ifade ile cevap verdi.
Tabii ki, bu ifade benim
ülkücülüğümü pekiştirdi ve kırk sekiz yıldır devam ediyor.
Malumunuzdur ki, ülkücülerin temel
şiarı “ çağrımız İslam’da dirilişedir” şeklinde
umde haline dönüştürülmüştür.
Ben ve benim gibiler bu ülkü ve
ilkeden ayrılmamaya çalıştık ve çalışıyoruz. Bu ilke ve ülküden ayrılanlar
savrulmuşlardır. Temel kaidedir “kamet
ve istkamet”i bozulanlar ilke ve ülkülerinden sapmış olurlar.
Biz hep bu ülkünün peşinde koştuk.
Midyat Ülkü Ocakları Şube
Başkanlığı, Ülkücü Köylüler Derneği Genel Sekreterliği ve Ülkücü Memurlar
Derneği Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeliğim döneminde de bunu devam ettirmeye
çalıştım.
Eylül tufanı ve Kenan fırtınası da
bizi yolumuzdan alıkoymadı. Darbeler, 28 Şubatlar, 27 Nisanlar ve en son 15
Temmuzlar bizi yıldırmadı.
Bizler inanıyoruz ki, “la galibe illallah”tır.
71 yılında çocukluk döneminde başlayan
ülkü serüveninin üzerinden tam 48 yıl geçti.
Seksenli yılların sonlarına doğru
ülkü yolculuğumuz merhum Muhsin Başkanla devam etti.
Yetmişli yılların başlarında asıl
davanın “İslam” olduğunu gönlüme
nakşeden merhum Başbuğa’ vefatının senei-i devriyesinde cenabı Allah’tan
rahmet, merhamet ve mağfiret diliyorum.
Eksiğimiz, kusurumuz, hatalarımız ve
günahlarımızla samimi kullar olmaya çalıştık ve çalıştığıma inanıyorum. Yol
gösterenlerin samimiyeti önemlidir. Bu dava yetim ve öksüz olsa da bizlerden
sonra da devam edecektir biiznillah.
Merhum Yahya Kemal’in ifadesiyle “sessiz gemi”ye binenlere cenabı Allah’tan
binlerce kez rahmet, merhamet ve mağfiret diliyorum. Mekânları cennettir inşallah.
Selam ve Sabırla…04.04.2019.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?