Zihin Bağlamında Zemin Kayması ve Sünnet Düşmanlığı
Veysi ERKEN
“Ne ile beslenirseniz öyle kokarsınız” diye bir ibare kullanılır.
Atalarımız irfanıyla doğru
tespitlerde bulunmuştur.
Buradan hareketle diyebiliriz ki, “zihnimiz ne ile beslenmişse tefekkür
zeminimiz ona göre şekillenir ve dilimizden, kalemimizden o zemine uygun
ifadeler yansır.”
Türkiye’de İslami hayat üzerindeki
baskılar azaldıkça bir plan çerçevesinde İslami
anlayış, düşünüş ve yaşayışın değişik usul ve yapılarla tahrif ve tahribinin
hızlandırıldığını görüyoruz.
Maalesef bu tahrif ve tahribat en
çok İlahiyatçı ilim adamı veya İmam- Hatip mezunu dediklerimizin marifetiyle
gerçekleştirildiğini görüyoruz.
Toplum bunlardan gerçek anlamda Kur’an
merkezli bir tefekkür beklerken maalesef tam tersi bir vaziyetle karşılaşıyor.
Özellikle Kur’an-ı Kerim bu kesimin
hayatından çıkarılmış vaziyettedir.
Kendini müfessir, Muhaddis,
Mütekellim, Mufakkih vs. gösteren bu kesim düşünüş tarzlarının temelinde “vahiy” olmadığından zırvalarıyla
insanımızın zihinlerini iğfal ediyorlar.
Bu şarlatanlar maalesef oryantalist
dediğimiz batılıların öncü tahribatçılarından daha fazla İslami hayata zarar
vermeye devam ediyorlar.
Esasında bu konuya hiç girmek
istemezdim.
Mecbur kalınca ister istemez ahlakî
olarak vazifemizi yapmak durumunda kalıyoruz.
Geçenlerde tarafıma wattsap üzerinde
gelen bir yazıda bariz bir şekilde bu ihaneti gördüm ve gereken cevabı verdim.
Ama yetmedi diye burada da yazmak
durumunda kaldım.
Bir ahlaksız “hadis” konusunda adeta
reddiyelerde bulunuyordu müsveddelerinde. Direk “sünnet”i reddedemediği için “hadis”
uydurmalarını bahane ederek Hz. Peygamber s.a.v. efendimize saldırmaya
çalışıyor.
Bu kişi ve benzerleri maalesef Siyonist
haçlı zihniyetine bilerek veya bilmeyerek hizmet ediyorlar.
Kanaatime göre bilerek ve isteyerek
bunu yapıyorlar.
Esasında bütün oryantalistler dâhil
herkes biliyor ki, Hz. Peygamber Kur’an-ı Kerimi yaşamış ve insanlara tebliğ
etmiştir. Biz Kur’an’a göre olan yaşayışı sünnet olarak biliyor ve inanıyoruz.
İslami hayatı tahrif için İsrailiyat
diye isimlendirilen tahrif ifadeleri ve uydurmaları her zaman varit olmuştur.
Müslüman
olarak kafa yoran herkes Kur’an-ı Kerime aykırı olan her şeyi reddeder. Bu uydurmalara
karşı delillerini ortaya koyar ve tahrifatı hükümsüz kılma çabasına girer.
Zeminleri kaymış veya kaydırılmış
olan bu tipler tahrifatı ve uydurmaları yayma gayretinde olup yaydıkları
tahrifatlarla Hz. Peygamberin “usve”liğini
ortadan kaldırmaya çalışmaktalar.
Aynı Amerikalılar gibi.
Hatırlayacak olursak şunu görürüz.
Irak’ı talan eden Amerikalı Siyonist haçlı haydutları “Furkan” diye bir kitap uydurmaya çalışmışlardı.
Sünnet düşmanları da aynı yöntemi
kullanıyorlar.
Tabii ki, tahrifat sadece “hadis” uydurmalarıyla yürütülmüyor.
Tefsir adı altında da yürütülüyor. Türedi bir müfessir (!) ayetleri bütün
anlıyormuş. Kusmuğunu bu şekilde kusuyor.
En son kusmuklarından biri “din”, “bilim” sahaları arasında
farklılığın olduğunu konu edinen yazısı oldu. Bu âdem Kur’an-ı Kerimden
haberdar olsa böyle bir ayırımı yapmazdı.
Sadece “lekum dinikum veliye din” ayetinden haberdar olsa genel bir “din”
bilim karşıtlığını ortaya koymazdı. Kendisine ve yazısına itibar edenlere
sadece şunu söylüyorum.
İslam anlayışı ve zemini “vahye” dayanır. Vahyin hangi ayeti
bilimi reddeder. Bunu açıklayabilir misiniz?
Esasında İslam her türlü alanda bilimsel
çalışmaları teşvik eder. Adeta farz biçiminde teşvik eder.
Bu tipler samimi ise bunlara
binlerce delille konuyu izah edebilirim.
Ama zannetmiyorum. Zira bunların düşünme
ve yazma zeminleri “vahiy” üzerine
bina olunmuş değil.
Edindikleri
bilgi kırıntılarıyla efendilerine karşı vazifelerini icra ediyorlar. Öyle bir
icra ki, el’an bir ilahiyat fakültesinde öğretim üyesi arkadaşıma yahu bu
ilahiyatçılar ne yapıyor, İslam’dan neden kopuk düşünüyor ve tahrifte yer
alıyor diye sorduğumda verdiği cevap beni şaşırttı.
Maalesef biz de bilmiyoruz dedi.
Belki gerçekten bilmiyordur.
Ama biz biliyoruz.
Bunlar satılık. Tıpkı gazeteciler
gibi.
Satılık gazetecileri öğrenmek
isteyenlere “satılmış gazeteciler”
kitabını okuyabilirler.
Peki, satılık ilahiyatçıları nereden
öğreneceğiz.
“Vahiy”
ilkelerini esas alarak tefekkür, tezekkür, tedebbür ve taakkul ile.
Selam ve Sabırla…