Yeryüzünün Yok,
Edici Haydutlarına Karşı Gerçeği Haykıracaklara İhtiyacı Vardır
Veysi ERKEN
İslam selam
demektir. Emniyet içinde emin olmak demektir.
Siyonist
haçlı zihniyeti zihnimizi çaldı.
İçimiz Siyonist
haçlı zihniyetinin kölesi olmuş hainlerle dolu.
Tabi ki,
ihanetin bu kadar revaç bulmasında “maarif”ten uzaklaştırılmış eğitim
sistemimizin payı büyüktür.
Bu ayrı bir
yazının konusudur.
Evet,
yeryüzü cesaretli bir şekilde hakikati haykıracaklara ihtiyacı vardır.
“One Minute”
haykırışların başlatıcısı oldu.
“Dünya
beşten büyüktür” ifadesi dünyada yankılandı.
Yeni dönem
başladı.
Chavez, Morales, Dutarte, Maduru bu
haykırışı tekrarladı. Devamı geliyor inşallah.
Siyonist haçlı zihniyeti ve köleleri
olan hainler yıkılacak inşallah.
Yeter ki, bu gerçeği haykırmaya ve
gereğini yapmaya devam edelim.
Daha önce haykırışlar olmadı mı?
Elbette oldu.
Ama Siyonist haçlı medyası duyurmadı
haykırışları.
Bugün artık gizlenemiyor.
Dün bu haykırışta bulunanlardan biri
Ousmane Sembène.
Tarafıma iletilen bu haykırışı
sizlerle paylaşayım.
Umarım ki, iz bırakır ve küresel
haydutluğun söndürülmesine serçenin taşıdığı su kadar etkisi olur.
Tarafımızı belirtme için yangını
söndürmek için su taşımaya devam.
Ousmane Sembène İngiliz kraliçesinin
yüzüne kraliçenin onuruna ihtiyacımız yoktur diye haykırdı. Bu tarihi bir
çıkıştı.
Bana gelen yazıyı sonuna kadar
okuyunuz. Hak vereceksiniz.
“Ousmane Sembène, Senegalli ünlü bir yazar, senarist ve
yönetmen. 1923 yılında Senegal de doğdu ve 2007 yılında yine Senegal de öldü.
Bütün hayatı boyunca Afrika için mücadele etti. Çok iyi bir yazarken, halkının
çok az kitap okuduğunu görüp, düşüncelerini yaymak için sinema senaristi ve
yönetmeni olmaya karar verdi. Filimlerinin tamamı Afrika insanın yaşamı üzerine
olup, pek çok folklorik değer içerir. Ancak onu özel yapan sadece bunlar
değildir.
Sembène, 1997 yılında İngiliz Kraliyet Ailesi Özel Onur
Ödülü'ne layık görüldü. Törene katıldı ve kürsüden II. Elizabeth'in yüzüne
karşı, dünyayı şok eden şu konuşmayı yaptı ve ödülü almadan salonu terk etti:
"Sayın
baylar ve bayanlar, konuşmama İngiliz dilinde devam etmeyeceğim için hepinizden
özür dilerim.
Sizin topraklarınızdayım ve sizin sahibi olduğunuz sistem
içinde sizin tarafınızdan payelendiriliyorum.
Ancak asıl konuşmam kendi öz dilimde olacaktır. Merak
edenler, konuşmamın İngiliz diline tercümesini koltuklarında bulabilirler.
İngilizler geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde
topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler.
Gözümüzü açtığımızda ise; bizim elimizde İncil, onların
elinde topraklarımız vardı.
İngilizlerin dinini, dilini öğrendik. Uzak dünyadan gelen
yeni dil ve din bizi hep çalışmak zorunda kalan itaatkâr köleler yaptı.
Özgürlük için her karşı geldiğimizde, bizi birbirimizle savaşmak için ikna ettiler
ve silah verdiler.
İngilizler gelmeden önce topraklarımızda sadece kavga vardı.
İngilizlerin kutsal dini bizim kavgacılığımızı kullandı; evlatlarımızı savaşçı
yaptı.
Hem de sadece kendi kardeşleriyle savaşan, dünyayı İngiliz
dilinden ve İncil’den ibaret sanan vahşi savaşçılar.
Hastalıklar yaydılar. Ne olduğunu bilmediğimiz içeceklerle
bizleri hasta ve zayıf yaptılar. Atalarımızı zincirleyerek büyük şehirlerine
köle olarak götürdüler.
O büyük binaları, caddeleri, tünelleri ve kiliseleri insan
etinin üzerine inşa ettiler.
Kendilerini temizlemek için sanatçılarına fikir adamlarına;
sadece kendilerini kapsayan insan tariflerini yaptırdılar. Her çeşit
yiyeceklerin büyüdüğü topraklarımıza ilaçlar döktüler. Toprağın altındaki
yanıcı siyah cehennem kanı için bizleri öldürdüler.
Büyük acılar ve ölümcül işkenceler ördüler.
Her gelen gemiden; kıyılarımıza hep ikiye bölünmüş tekneler
yanaştı.
İlk gelenler zulüm ettiler, arkasından gelen arkadaşları
zulmü durdurma vaadiyle bizleri ele geçirdiler. Bugün gelenler de aynı sistemle
hala işgale devam etmekteler.
Yeni ilaçları, biyolojik silahları ve hastalıkları deneyen
gönüllü doktorlarınızı istemiyoruz.
Emperyalist sisteminizde geri dönüşüm ekonomisiyle aslında
sömürü olan yiyecek yardımlarınızı kabul etmiyoruz.
Birbirimizi anlamamızı zorlaştıran, şarkılarımızı ve
masallarımızı unutturan fakir dilinizi red ediyoruz.
Çağdaş dünya daveti içindeki, bizi zorla şekillendiren
yüzeysel sanat kuramlarınıza karşı çıkıyoruz.
Özgürlüğümüzü ilan ediyor, Afrikalı insanlar olarak
doğduğumuzu ve Afrikalı ölmek için de bütün Avrupa’yı topraklarımızdan
kovuyoruz.
Birbirimizi öldürelim diye bize öğrettiğiniz ırkçılığı, Felsefe
adına önümüze sürdüğünüz batının sığ kafalı laflarını, Hukuk adına yaptığınız
bütün şovenistliklerinizi Ve sanat diye dayattığınız bütün estetik
öğretilerinizi Afrika topraklarından silene kadar Afrika sizinle savaşacaktır.
Siz kabul etmeseniz de bir Afrikalı en az dünyanın herhangi
bir yerindeki bir batılı kadar onurludur.
İnsan onurlu doğar. Ve hiçbir insanın kraliçelerin vereceği
onura ihtiyacı yoktur. KRALİÇE'NİN ONURUNA İHTİYACIMIZ YOK!/Bekir Fevzi
YILDIRIM-15.10.2019”
Hepimiz onurumuz ve özgürlüğümüz
için haykırabiliyor muyuz?
Dostlar beni duyuyor musunuz yoksa (d)uyuyor
musunuz?
Selam ve Sabırla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?