7 Aralık 2021 Salı

Denetimsizliğin Cazibesi

 Denetimsizliğin Cazibesi

 Veysi ERKEN

NOT: Yazı iktisadi piyasa için de geçerli olduğundan değişikliğe gidilmemiştir. Bilindiği üzere “vahşi kapitalizm” anlayışında “denetim” asla istenmez. Sömür sömürebildiğin kadar, altta kalanın çıksın, komşum aç kalsın ben tıksırınca ve geberinceye kadar zıkkımlanayım vs. anlayışı geçerlidir.

Piyasadaki sıkıntı ihtikâr, stokçuluk, fırsatçılık vs. kapitalist anlayışın neticesidir. Denetime düşman olan anlayış hâkimdir maalesef.

Haydi, bu anlayışla okuyalım yazıyı.

Herhangi bir kuruluşta yönetime gelenleri (ister seçimle, ister atama ile olsun) en çok cezbeden husus “denetimsizlik”tir.

Kendini “la yüs’el” olarak görmeye başlayan yönetici yönetilenlerden gelebilecek denetim yollarını kapalı tutmaya alışır.

Bu zihniyetin Türkiye’deki bütün yöneticilerde varit olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Hiçbir yönetici yönettiği veya yönetimiyle ilgili olan kişiler tarafından denetlenmeyi istememektedir. Demokratik olmayan bu zihniyet asırlardır benliğimizi kemirmekte ve yönetilenlerin huzurunu ortadan kaldırmaktadır.

Denetimsizlik bir cazibedir demokrasiden nasibini almayan yöneticiler için. Bu cazibe nedeniyledir ki, her türlü “munker”i işleyebilmektedirler. Hâlbuki bizim kültürümüzde/İslamî anlayışta iyiliği emretme kötülükleri nehyetme ilkesi vardı bir zamanlar. Bu ilke yönetilenlere denetim hakkı tanımaktaydı.

Mevcut yapılanmada pisliklerin üstünü örtmenin en kestirme yolu yönetilenlerin “denetim”ini ortadan kaldırmaktır. Hatta yönetilenlerden denetim yapmak isteyenleri hainlikle suçlayarak ortalığı güllük gülistanlık göstermek de bu işin cabası.

Denetimsizliğin cazibesi yöneticilerimizi o kadar sarmış ki, bunu bir ilke olarak görmeye başladılar. Hatta utanmasalar “demokrasi”nin bir ilkesi olduğunu ileri sürecekler. Denetimsizlik hastalığı tavandan tabana kadar bütün yönetim kademeleri için geçerlidir.

Öğrencilerinden para isteyen bir okul müdürüne paranın nereye harcanacağı suali yöneltilemez. Velinin böyle bir hakkı(!) yoktur. Aidat ödeyen bir dernek veya vakıf üyesi yönetimin icraatlarını denetleyemez, aksi takdirde hemen ihrac edilir.

Denetimsizlik sadece gönüllü kuruluşlarda mı?

Elbette ki hayır...

Demokrasinin vazgeçilmezleri sayılan partiler için de geçerlidir bu ilke. Yöneticiyi denetlemeye çalışan üyenin kellesi istenir. En kestirme yol ihraçtır seçilmiş diktatörler için.

Milliyetçiliğiyle maruf bir partinin eski üst yöneticilerinden birisinin acı itirafı denetimsizliğin belgesidir.

Şöyle diyordu eski yönetici:

Genel başkanımızı memnun etmek için beşyüzbin üyemizin kaydını yenilemedik buna rağmen bizi seçmedi.

Denetimsizliğin en cazip olduğu alan hiç şüphesiz kamu hizmetinin gerçekleştirildiği alanlardır. Bakmayın "kamu hizmet alanları" dendiğine.

Güzel ülkemde kamu hizmet alanları kamuya kapalıdır. En azında kapalı tutulmaya çalışılır atanmış diktatörlerce.

Kamu hizmet alanlarında yöneticilik yapanların tamamı kendilerini “la yüs’el” olarak görür.

Denetimsizlik giriş kapısında başlar. Buradan geçemezsin sesi yükseldiğinde her şey durur.

Neden geçemezmişim sorusunun bir tek cevabı vardır o kapıda. Geçemezsin dedik ya hemşerim.

Evet, yönetilen geçemez ve neden geçemediğini bilemez. Bilmeye ve kapıdakini denetlemeye çalıştığında en hafifiyle memura hakaretten kendini mahkemede bulur.

Yönetim kademeleri yükseldikçe denetimsizlik oranı paralel bir şekilde artar. Üst katmanlarda herşey kapalı kapılar ardında gerçekleştirilir. Yönetimde halk yoktur. Soygunlar, hırsızlıklar, ihale yolsuzlukları, hortumlamalar ve mafyavarî ilişkiler hep kapalı kapılar ardında gerçekleştirilir. Halk soramaz yöneticilere nelerin yapıldığını. Sormaya kalkışanlara hemen “hadd” bildirilir.

“Âli menfaat” teranesi hep ileri sürülür denetimsizliği sağlamak için. Hep “büyüklerimiz bilir” yutturmacası yutturulur yönetilenlere milletin mallarını höpürdetmek için.

Evet.

Denetimsizlik cazibeli bir hastalıktır.

Halkın ve demokrasinin olmadığı, yok sayıldığı yerlerde her türlü hortumlama ve soygun “âli menfaat” örtüsüyle kaçırılır halkın denetiminden “tapınak şovalyeleri” tarafından.

Bu hastalığın çaresi var mıdır? 

Elbette.

Çare, her kademede ve her yerde “birey”in kendi hakkını savunması ve ilişkili olmak zorunda olduğu alandaki yöneticileri denetlemesi ve sorgulamasıdır.

Çare, denetimsizliği oluşturan ilkeleri ortadan kaldırmaktır.

Çare, yöneticilerin “la yüs’el” olmaktan çıkarılmasıdır. Çare her alanın insanileştirilmesi ve İslamîleştirilmesidir.

Selam ve Sabırla...  07. 01. 2001.

 

Nasıl yazı tazeliğini koruyor mu?

    .

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?