Bize “el” olan Kin ve Nefretin Körükleyicileri Sahnede
Veysi ERKEN
"Maziden atıye bir hatırlatma"
Savaş tamtamcıları sokaklarda, meydanlarda. Temcit pilavı gibi her gün sahnelenen gösterilere baktığımızda değişenin sadece “figüran”ların olduğunu görürüz. Vurun, kırın, dağıtın, bölün ve parçalayın diye haykıran, höyküren hep aynı el. “El”ler hep sahnenin gerisinde. “El” anlayacağınız gibi yabancılar.
Sanmayın ki, ülkenin dışında olanları kastediyorum. İçteki “el”leri kastediyorum.
Her şeyleriyle “el”
Giyimlerinden kuşamlarına, yediklerinden içtiklerine, düşündüklerinden dinlerine, paralarından zenginliklerine kadar her şeyleriyle “el” olanları kastediyorum. İçimize fitneyi, fesadı ve ayrılığı yerleştirmeye çalışan “el”ler.
Duygularımızı parçalayan, vahdetimizi ortadan kaldırmaya çalışan “el”ler. Birbirimize kem gözle bakmamızı sağlamaya gayret eden “el”ler.
Sıkıştıklarında bizden görünmeye çalışan “el”ler.
Varlıklarını “figüranlar, amigolar ve sloganlar”la devam ettiren “el”ler.
Aramızda kin ve nefretin tohumlarını serpiştirmeye ve ekmeye çabalayan “el”ler.
Hâlbuki
“Dinimiz, birlik ve beraberliği emretmiş, tefrikayı haram kılmıştır. İhtilâf
ve çekişme ayrılığı, dağılmayı ve esarete, felâkete ve izmihlale düşmeyi
hazırlar. Birlik ve beraberlik, şuuru
olanların şiarıdır. Akl-ı selim sahiplerinin takip edecekleri yol budur.
Dini, kitabı, kıblesi ve gayesi bir; peygamberi aynı, Allah'ı bir olan İslam
yolcuları için çekişme, didişme Kur'ân'ın ruhuna aykırıdır.
İbretle
bir Kur'ân oku, Diyor ki «La teferrekû».azamî
müşterekte birleşmesi kabil iken asgarîsinde bile anlaşamayan, şirâzesi
dağılmış kitap formaları gibi perişan olan insanlar, ancak düşmanlarının galibiyetine
zemin hazırlamış olurlar.
Tefrikanın peşinden koşarken hürriyetini kaybetmiş
milletler, diğer insanlar için ibret dersi olmalıdır. Onların batış ve
felâketinden ibret almayanlar, gelecekteki nesillere ibret olurlar.
Rabbulalemin buyuruyor ki:”Siz, kendilerine apaçık
deliller, âyetler geldikten sonra parçalanıp ayrılanlar, ihtilâfa düşenler
gibi olmayın. İşte onlar (in hâli) . En büyük azap onlarındır”
Kahraman ecdadımız böyle iz'ansız mıydı? Onlar, ayrılık sevdasına düşerek böyle perişan hâle gelmişler miydi, onların arasında birlik bağlan bu derece tarumar olmuş muydu?
Tefrikanın zararlarını Mehmet Emre hoca nefis bir şekilde izah etmiştir.
Dinimiz,
birlik ve beraberliği emretmiş, tefrikayı haram kılmıştır. İhtilâf ve çekişme
ayrılığı, dağılmayı ve esarete, felâkete ve izmihlale düşmeyi hazırlar.
Birlik ve beraberlik, şuuru olanların şiarıdır. Akl-ı selim sahiplerinin takip
edecekleri yol budur.
Dini, kitabı, kıblesi ve gayesi bir; peygamberi aynı, Allah'ı bir olan İslam
yolcuları için çekişme, didişme Kur'ân'ın ruhuna aykırıdır. İbretle bir Kur'ân
oku, Diyor ki «La teferrekû». Azamî
müşterekte birleşmesi kabil iken asgarîsinde bile anlaşamayan, şirazesi
dağılmış kitap formaları gibi perişan olan insanlar, ancak düşmanlarının
galibiyetine zemin hazırlamış olurlar.
Tefrikanın peşinden koşarken hürriyetini kaybetmiş milletler, diğer insanlar
için ibret dersi olmalıdır. Onların batış ve felâketinden ibret almayanlar,
gelecekteki nesillere ibret olurlar. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: «Siz,
kendilerine apaçık deliller, ayetler geldikten sonra parçalanıp ayrılanlar,
ihtilâfa düşenler gibi olmayın. İşte onlar (in hâli) : En büyük azap
onlarındır»
Kahraman ecdadımız böyle iz'ansız mıydı? Onlar, ayrılık sevdasına düşerek
böyle perişan hâle gelmişler miydi, onların arasında birlik bağlan bu derece
tarumar olmuş muydu?
Cemaat ruhunun rahnedâr olması; o milletin kuvvet ve haşmetinin kaybolmasına
sebep olur. Gemileri bağlayan halat, gevşeyecek, dağılacak olursa sağlamlığını,
kuvvetini ve benliğini kaybeder. İnce elyaf, değil bir gemiyi, kediyi bile zapt
edemez. Halatın sağlamlığı liflerinin birbirine sımsıkı sarılmış olmasına
bağlıdır.
Bir milleti teşkil eden fertler; halat misali sarmaşır, anlaşır ve İslâm’ın
emrettiği birlik ruhunda kaynaşırsa şerefli bir millet olarak asırlarca payidar
olur. Aksi halde zillet ve esaretin mahkûmu olurlar. Hikâye ederler ki; Bir
kurdun, yemeye muvaffak olamadığı üç öküzcük varmış. Bunlar, her zaman
birbirine arka vererek otlarlar ve birbirinden ayrılmazlarmış. Kurt, gayesine
erişmek için bunların arasını açmayı düşünmüş. Bu hayvancıkların biri kırmızı,
biri beyaz biri de alaca renkliymiş. Kurt, beyazla alacaya sokulmuş:«Siz ne
kadar hoş ve güzelsiniz! Fakat bu kırmızı arkadaşınız, sizin aranıza
yakışmıyor» demiş. Diğerleri bu sözü tasdik edince kurt: «Bunu aranızdan
uzaklaştırın» demiş. Onlar, bu işin çaresini sorunca: «Siz bana yardımcı
olursanız ben onu sizden uzaklaştırırım» cevabını vermiş. Kimi, arkadaşının
boynundan kimi, ayaklarından bastırarak kurda yardımcı olmuşlar. Kurt, obur
bir iştiha ile kırmızı öküzü parçalamış. Zaman ilerlerken kurdun midesi kırmızı
öküzün vücudunu eritmiş ve tüketmiş.
Karnı acıkan kurt, aynı kurnazlıkla ve beyaz arkadaşının yardımı ile alaca
öküzü de parçalamış. Yavaş yavaş onu da yemiş ve tüketmiş! Daha sonra beyaz
öküzün karşısına dikilmiş ve hiçbir tevile lüzum dahi görmeden «Ben seni yiyeceğim» demiş. Hikâyenin
bütün değeri, beyaz öküzün verdiği şu cevapta toplanmaktadır: «Biz, kırmızı öküzü yedirdiğimiz gün
yenilmiştik».
Kurttan daha kurnaz ve korkunç, din ve millet düşmanlarına karşı
birbirimizi feda edersek, kendimizin hayat ve saadetiyle oynamış oluruz. Akif
beyin beyti ne kadar güzeldir:
Girmeden bir millete tefrika, düşman
giremez; Toplu vurdukça gönüller, onu top sindiremez.
Resûl-i Ekrem Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde:«Ayrılık yapan bizden
değildir» buyurmaktadırlar.
Ormanı sık olan yerlere yağmurun çok indiği gibi, efradı arasında sevgi ve
beraberlik bulunan bir milletin üzerine de Allah'ın manevî rahmet ve bereketi
iner.
Resûlullah Efendimiz buyuruyorlar ki:“Allah,
ümmetimi sapkınlık üzerinde toplamaz. Allah'ın (lütuf) eli cemaat üzerinedir.
Kim ayrılık yaparsa cehenneme (gitmek üzere) ayrılmış olun”
Aziz mü'minler!
Dinimiz, cemaat ruhuna büyük bir ehemmiyet ve değer vermiştir. Nerede cemaat
varsa orada bolluk, bereket, rahmet ve sevap vardır. Cemaatle kılınan namazın
sevabı, tek başına kılınandan yirmi yedi derece fazladır. Bunun sebebi
topluluktaki rahmet sebebiyledir.
Bir kişilik yemeği, besmele çekerek, iki kişi yiyecek olsa her ikisi de
doyacaktır. Doymadıklarından şikâyet eden kimselere ,
Peygamber Efendimizin cevabı:
«ihtimal ki aynı yiyorsunuzdur» demek olmuştur.
Cemaat olmayan yerde, cum'a namazı kılmak için şart yoktur. Cemaat bulunmayan
mahalde bayram namazı kılmaya hak yoktur.
İnsanların birbirlerinden fark ve üstünlükleri ancak takva iledir. Bir kimsenin
ırkı, tahkire veya üstünlük iddiasına sebep olamaz, olmamalıdır. Peygamber
Efendimizin ashabı arasında, Medineli ile Mekkeli diye bir ayırma yok, kardeşçe
mahabbet vardı.
Selmân-ı Farisî, Bilâl-i Habeşî ve Suheyb-i Rûmî (radiyallahü anhüm) Hazretleri,
Kureyş kabilesine mensup bir sahabeden daha düşük bir muamele görmezdi, İslâm
tarihi bu gibi göğüs kabartıcı menkıbelerle doludur.
Sen, ben desin efrâd, aradan vahdeti kaldır; Milletler için işte kıyamet o
zamandır.
Bir tarafta kavmiyet taassubu, diğer tarafta islâmiyetin tahakkuku birlikte
yürüyemez. İki gaye tanıyan kimse, birini diğerinden üstün tutacaktır.
Allahü Teâlâ bir göğüste iki kalb yaratmamıştır. Bir gönülde iki gayenin
yaşaması imkânsızdır, insan, gayeye ulaşabilmek için, ona aşk derecesinde
bağlanmak mecburiyetindedir.
Allahü Teâlâ bir âyet-i kerimede buyuruyor ki: “Hepiniz, toptan sımsıkı Allah'ın ipine sarılın. Parçalanıp ayrılmayın”.
Tefrika; milletleri perişan eden, ocakları söndüren, hür insanları esaret
boyunduruğu altına sokan büyük bir felâkettir. Ecdadımız, bu tehlikeyi
sezdikleri için hem tefrikadan kaçmış hem de bizi uyarmışlardır. Karşısında
düşman ordularını kahreden, mağlup eden Yavuz'-un şu beyti ne kadar içli ve
uyarıcıdır:
Milletimde ihtilâf-ü tefrika endişesi,
Kûşe-i kabrimde hatta bikarar eyler beni.
Bizim ihtilâfa düşmemizden mezardaki ecdadımızın kemikleri sızlar, ruhları
rencide olur.
Başında akıl cevheri bulunan mü'minler, vatanın selâmeti ve İslâm'ın izzeti için birlik ve beraberliği zarurî görür.
Aksi halde ne vatan ne de can kalır. Ittihad olmasa vatan yaşamaz.
Çünkü can olmayınca ten yaşamaz. https://kitap.mollacami.com/yeni-hutbe-kitabi/tefrikanin-zararlari.html
Hala uyanamayacak mıyız?
Hâlâ kendini beyaz Türk yaftası ile yaftalayan “el”lerin tamtamlarına kanacak mıyız?
Ne dersiniz aziz dostlar
Selam ve Sabırla… 28.10.2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?