12 Temmuz 2022 Salı

15 Temmuz Yaklaşırken: Dünden Bugüne Haşhaşilerin Yöntemleri

 15 Temmuz Yaklaşırken: Dünden Bugüne Haşhaşilerin Yöntemleri

Veysi ERKEN

İslami anlamda mümin “aynı delikten iki sefer ısırılmaz”, ısırılmamalı. Bu hakikati göz ardı etmememiz gerekir. Ama bakıyoruz ki, hem delikler hem de yılanlar çoğalmış. Hatta denilebilir ki, bir delikte “kırk bin yılan” türemiş ve türetilmiş.

Dün olduğu gibi bugün de maalesef Ülkemizi hem içten hem de dıştan saran binlerce şeytan tabiatlı, insan görünümlü yılan, çıyan yapı, kurum mevcuttur.

15 Temmuz kanlı ihanetin üzerinden uzun zaman geçmediği halde maalesef şeytanların “algı operasyonları” ile sanki hiçbir şey yapmamışlar gibi “kurum ve kurulları” sarmaya, zehirlerini akıtmaya ve ülkemizi yok etmeye çalışıyorlar.

Bu ihanet şebekesini ve kanlı baskınlarını ”unutmak” en büyük gaflettir. Bilindiği üzere “unutmak pusudur” ve yılanlar, çıyanlar, akrepler ve bütün haşeratlar “pusu”yu severler.

15 Temmuz 2016 günü Siyonist haçlının piyonları olan yılanlar Allah’ın lütfü keremiyle başarılı olamadılar ama faaliyetlerini ve ihanetlerini durdurmuş değildir. Bilinmelidir ki, bugün bu ihanet şebekesi Bidenlerin, Trampların emriyle 1 ayaklı 6 kollu oturakları ve eklentileriyle bir araya getirilmiş durumda.

Her gün medya marifetiyle bir provokasyona imza atmakta, Türkiye’nin kalkınma hızını bertaraf etmeye çalışmakta, İslamî olan her şeyi tahfif ve tağyir etme çabasını sürdürmeye devam etmektedir.

İslam dünyasında bu ihanet şebekesinin faaliyeti yeni değildir. Bilinmelidir ki, “ihanetin affı olmaz”.

Acilen tedbir alınmalı demiyorum. Zira geç kalındı. Layık oldukları cezalar verilmelidir ve kurumları kapatılmalıdır.

15 Temmuz darbe girişiminden ve kanlı baskınlarından önce bu ihanet şebekesinin yöntemlerini yazmıştım. Değişen bir şey yok. Aynı yöntemlerle mel’anetlerini devam ettiriyorlar. Artık ibret alınmalı ve bu ahtapotun beyni dağıtılmalı ve kafası koparılmalıdır ki, masalar, kasalar ve nisalar ortadan kaldırılabilsin, ihanet şebekesi yok edilsin.

Evet, okuyalım ve ibret alalım.

“Hayatımızın nirengi noktaları olan Kur’an ve Sünneti okuyup anladığımızda “takiyye”nin ve “gizli”liğin olmadığını görürüz.

Bu hakikate rağmen kendi efendilerinin emellerini gizlemek babında dinî görünümlü gizli yapılanmalar ortaya çıkmıştır.

Bu tür yapılanmalar dün de vardı, bugün de vardır.

Hasan Sabbâhlar bitmez, Kabiller tükenmez bu dünyada.

Ne çekiyorsak Hasan Sabbâhların, Kabillerin, Tapınakçıların yapılanmalarından çekiyoruz.

Zira bu tür yapılanmalar hedeflerine varmak için her şeyi mubah görüyorlar. Hırsızlık, iftira, casusluk vs. yöntemleri arasındadır.

Bu gerçeklikten hareketle diyebilirim ki, bugünü anlamak ve yorumlamak için tarihi okumak gerekir.

Geçmişte gizli örgütlenmeler olduğu gibi bugün de mevcuttur. Hatta birbirinin devamıdır ve aynı yöntemleri kullanıyorlar denilebilir.

Misal mi istiyorsunuz?

İşte HAŞHAŞİLER.

Dünün haşhaşileri tapınak şövalyeleri ile iç içe idiler. Bugünün haşhaşileri de aynı.

Sadece adları farklıdır.

Yöntemleri ve gizlilikleri aynıdır.

Dünün haşhaşileri “dai” ve “fedai” derlerdi, bugünün haşhaşileri “hizmetkâr” ve “fedakâr” ifadelerini kullanır.

Dünün “dai”leri propagandist idiler bugün “hizmetkâr”lar bu işi görüyorlar. “Fedai”lerle “fedakâr”ların işlevleri aynıdır. Fedailer ayrı yapılanmalardan, inancı zayıf veya olmayanlardan da olabilir.

Bunu afakî söylemiyorum.

Bu görüşümü teyit eden bir çalışmadan bahsedeyim.

Konu daha iyi anlaşılır.

“Dağ Efendisi Hasan Sabbâh ve Alamût”* Ayşe Atıcı Arayancan tarafından hazırlanmış. Kendisine teşekkür borcumuz var. Güzel bir çalışma. Umarım ki, herkes okur ve istifade eder.

Özellikle kitabın “Teşkilat yapısı ve hiyerarşi, Devlet mi, örgüt mü, tarikat mı,  Propaganda Usulleri ve dailer, İntihar eğilimli fedailer, Strateji ve Savaşmadan Ele geçirilen kaleler, Seyahat ile Gelir Kaynakları”nı ihtiva eden 193-230” arasındaki sayfalarının okunmasında ve tahlil edilmesinde fayda var.

Bu yazıda bölümlerden sadece birinden bahsedilecektir. Hepsinden bahsedilse yazı uzar, anlamını kaybeder.

Özellikle propaganda usulleri anlaşılsa yeterlidir.

Kısaca günümüzde cari olan yalan, dolan, şantaj, iftira ve benzer olguları anlamak için dünün propaganda usullerini bilmekte fayda vardır. İlgili bölüm okunduğunda değişen bir şeyin olmadığı hemen anlaşılacaktır.

Okuyuculardan isteğim bu usuller okunurken günümüzdeki olayların göz önünde bulundurulmasıdır.

İşte o bölümdeki yöntemler.

Özetle:

“Propaganda süreci olabildiğince gizli, düzenli ve çok yönlü yürütülmüştür. Mükemmel bir şekilde kurulan teşkilat ve gerçekleştirilen uygulamalar, tarihte bir ilke örnek olmuştur. Dini siyasallaştırarak başlayan propaganda, zamanla militarist bir tavır kazanmıştır.  Bunu yaparken benimsedikleri slogan, baskı ve zulüm ile dolu olan dünyayı kendilerinin getireceği adalet ve doğruluk ile değiştirme fikridir. …. Bu davette cahilane bir yöntem değil, planlı ve programlı yürütülen bir tavır mevcuttur. Özellikle taraftar toplama usulleri, siyasi eylemleri, suikastları, savunma ve bölgede genişleme anlayışları tamamen bu planlı tavır ile gerçekleşmiştir.

……Propagandasının ilk dönemlerinde gizlice fizikî ve fikirsel durumu sağlamlaştırabilmek için çaba harcamıştır. … Alamut kalesi….. etrafında topladığı daîler aracılığıyla davayı fikrî boyutta yaymaya ve genişletmeye de çalışmıştır.

….teşkilat bünyesinde etkin bir daî şebekesi kurmuş ve masum imam adına davet çağrıları başlatılmıştır. Bu çağrılar yapılırken kendilerine has usuller uygulamışlardır. Çağrılar öncelikle daîlerin, tacir ya da zanaatkâr kılığında şehrin bir mahallesine gelip yerleşmesiyle başlardı. Daî propaganda çerçevesinde İsmailî mezhebine davet etmek için aşama aşama, dikkat çekmeden, bölgede faaliyetlerine hız verirdi. Tam bir gizlilik içinde uyguladığı birinci yöntem ‘teseffür’ (tetkik)dür’….kişi iyi seçilmelidir.

İkinci başvurulan yöntem ise ‘ten’is (alıştırma)dır. ….davet etmek istedikleri kimselerle iyi bir dostluk kurarak, onların hoşlanacağı ince ve gönül alıcı sözler söyler. Bunun yanında Kur’an’dan ve imandan bahsedip, Kur’an okuyarak dua eder. Dindar adamlarla dindar görünür, dininden şüphe edenlerin şüphelerini arttırır.   …..

Daîlerin üçüncü yöntemi ‘teşkik’ (şüphe’dir. Bu metotta, dine davet edilecek kişiye çeşitli karmaşık sorular sorularak, o kişi şüpheye düşürülür. …..

Dördüncü yöntem ‘ta’lik’dir. Daî, dine davet ettiği kişinin samimiyetini öğrenmek için geçmiş ibadetlerini kaza etmesini ve işlediği günahlardan tövbe etmesini ister. Beşinci yöntem ise ‘rapt’tır. Kişinin samimiyetini anlayan daî, onu iyice İsmailîye bağlamak ister. Yemin etmesi için Kur’andan ayetler okur ve sırları söylediği vakitkimseye söylememesi için de yemin ettirdikten sonra çeşitli açıklamalar yapar ve teklifte bulunur. Eğer dine davet edilen kişi bunu kabul edip yemin ederse, dine kabul edilmiş olur. Altıncı yöntem ise ‘tedlis’ (aldatma)dır.  Daî sırlarını birden bire değil, ara ara açıklar…..Allah’ın gizli bir sırrı olduğunu telkin eder. Yedinci yöntem ise ‘tesis’tir. Zahirin remz ve işaret, İsmailîğin gerçek mana olduğunu ifade eder. Sekizincisi ise ‘hâl (çıkarma)dır. …Ona nasları te’vil ederek ibadetlerin manasızlığını telkin eder. Kur’an’dan okuduğu bir ayete dayanarak namaz, oruç ve bütün ilahî emirlerin kalkacağını bildirdiğini iddia eder. Haram şeylerin Te’vilini anlayanlar, onları helal sayıp işleyebilirler şeklinde fikir yürütür. Dokuzuncu yöntem ise ‘insilah’ (sıyrılma)dır. Bu mertebe son mertebedir ve dinden tamamen ayrılması için uğraşır. Ona şehvetlere dalmasını tavsiye eder ve yasak olan şeylerin haklı taraflarını gösterir.

Bu metotlar uygulanırken dailerin öncelikli hedef kitlesi genç ve fakir insanları seçmesidir. Gözüne kestirdiği genç ile önce arkadaş olur, daha sonra akşam sohbetlerine başlar. …. Bu süreç genç adam gizli öğreti ile birleşene kadar devam eder. En sonunda öğretmen ona doğru aklın anahtarını sunar ve ona gizlilik yemini ettirir. Bu faaliyetler genel olarak daîler tarafından kurulan evlerde sürdürülmüştür. S.203-208”

Özetten de anlaşılacağı üzere dünkü yöntemlerle bugünün yöntemleri arasında fazla fark yoktur.

İnsanımıza yapabileceğimiz en önemli katkı gizliliğin İslam’da olmadığı, aksine gizliliğin hayatı tahrip ettiğini öğretmektir.

Sağlam ve sağlıklı bilgi günümüzün tapınakçılarının ve işbirlikçileri olan haşhaşilerin mel’anetlerini akamete uğratacaktır.

Biiznillah.

Selam ve Sabırla…15.03.2016.

*Dağın Efendisi Hasan Sabbâh ve Alamût, Ayşe Atıcı Arayancan, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2016.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?