Yardımlar Neden Kesildi?
Veysi ERKEN Dr.
“Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe eremezsiniz. Allah yolunda her ne infak ederseniz muhakkak Allah onu bilendir. Âli İmran -92”
Bir zat, deprem bölgesine yapılan yardımların bıçakla kesilir gibi kesildiğini, vatandaşın yardım etmeye devam etmesini ve bunun yanında kardeş aile edinmeye çalışılması gerektiğini ifade ediyor.
Gerçekten “iyilik üzerine” yardımlaşma inanç değerlerimizin güzel bir ilkesidir. Yardımlaşmanın bin bir şekli ve çeşidi vardır. İnsanımız bunun en güzel misallerini tarih boyunca vermiş ve vermeye devam etmektedir.
İnsanımızın bu hasletine mukabil yönetme gücünü elinde bulunduranların hikmet-i hükümetlerinden olsa gerek “iyilik üzerine” yardımlaşma duygusunu yok etme çabasında olduklarını son deprem hadisesi iyicene ortaya çıkarmıştır.
Batı/batıl toplumlarının kültürleri/ iktisatları “kazanma”, “mübadele” ve “sömürme” esasına dayanırken bizim inanç ve ahlakî yaşayışımız/iktisadımız “kazanma”, “mübadele” ve “yardımlaşma” ilkelerine dayanmaktadır. İki anlayışın ve medeniyetin temel ilkeleri arasındaki farkı kavrayamayan “halkına yabancı” yöneticilerin “yardımlaşma” unsurlarına vergi koymaları ve bunları tekelleştirmeye çalışmaları yardımları elbette ki durdurur. Kısaca, yardımların kesilme sebeplerinin başında yönetme gücünü elinde bulunduranların sivil ve bize ait anlayıştan uzak olmaları, millete dayanmamaları ve dayatmacı tekelciliği sergilemelidir .
İnsanlar inanç değerleri itibarıyla “yerine ulaşma” konusunda emin oldukları durumlarda yardımlarını esirgemezler. Hatta “hayır” işi kabul edildiğinden “Herkesin yüzünü ona doğru çevirdiği bir yönü vardır. Öyleyse hayırlarda yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizin hepinizi bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir. Bakara” ayeti mucibince yardımda yarışma söz konusudur.
Yönetime güven duygusunu kaybedenlerin yönetme gücünü elinde bulunduranların tavassutu ile yardım ulaştırmaları beklenemez.
Bize kalırsa yönetme gücünü elinde bulunduranların evvel emirde yapmaları gereken iş güven tazelemeleridir. Güven tazelemenin şartı yöneticilerin “halka rağmen halk için” safsatasından vazgeçmeleridir.
Bürokratik oligarşik mantıkla “halk”a yaklaşılması “güven” duygusunu sağlamaz. Bilakis güven bunalımını arttırır ve işleri çıkmaza sokar. Deprem bölgelerindeki güven bunalımının neticeleri ortadadır.
Yönetme gücünü elinde bulunduranların şu veya bu sebeple veya ahlakî olmayan dayatmalarla yanlışlara düşebilirler. İyi niyetli yöneticiler -ister seçilmiş, ister atanmış olsun fark etmez- yanlış ve hatalardan dönme faziletini gösterebildikleri ölçüde güven tazelemiş olurlar.
Vatandaşın ruh dünyasında kırılmalar meydana getiren uygulamaların ve dayatmaların muhasebesini yapmak halkın yardımını talep edenlerin yapması gereken bir husustur.
Böyle bir muhasebe yapılıp icmal çizgisi çekilmeden halkın resmi organizasyonlara itimadının sağlanması mümkün değildir.
Görünen manzaraya baktığımızda seçim öncesi kendilerine ümit bağlananların -despotik solla aynileşmesi sebebiyle- “hakka ve halka dayanmak” gibi bir niyet ve icraat emareleri görülmemektedir. Bu mantık devam ettiği müddetçe ve bir kısım insanın kendini “la yüs’el” görüp yardımlara “el koyma” çabasını sürdürdükçe çağrıların havada kalması kaçınılmazdır.
Buna rağmen -yönetme gücünü elinde bulunduranlara rağmen- yardımların birebir devam etmesi yaşayışımızın dinamikliğini ve cevvaliyetini göstermektedir.
Denilebilir ki, toplum mühendislerinin insanımıza giydirmeye çalıştıkları deli gömleğine rağmen “iyilik üzerinde” yardımlaşma anlayışımız yok edilememiş ve anlayışımız batının vahşi kapitalizmini oluşturan “kazanma”, “mübadele” ve “sömürme” ilkelerine dayanan tarza indirgenememiştir. Batıcıların formatlama çabalarına rağmen “imece” denilen yardımlaşma ilkesi işlemektedir. “Devletlüler” istemese bile.
Sonuç olarak; yardımların devamının sağlanabilmesi için insanımızı yardıma davet edenlerin bir nefis muhasebesi yapmaları, halkın değerlerini yaşamaları,yardımlara el koyma teşebbüslerinden vazgeçmeleri ve yardım ederek halka öncülük etmeleri gerekir.
Bu tarzdaki hareket hem güven sağlamanın ilk işareti olacak hem de yaşayışımızın temel ilkeleri olan “din ü devlet, mülk ü millet” hayat bulup huzurumuz ve refahımız artacak.
Vesselam.
Not: Bu yazı 1999 depreminden sonra yayınlanmıştır. Tazeliğini muhafaza etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?