Yöneticiler Adil Olmalı
Veysi ERKEN Dr.
İslam’ı anlayarak yaşamaya çalışanlar “adil” olmakla mükelleftirler.
Bilhassa yönetici konumunda olanların “adil” olmaları en önemli vasıfları olmalıdır. Bilindiği üzere “devlet”ler ancak “adalet” üzere olduğu takdirde ayakta durur.
Aksi takdirde devletler ve milletler tarumar olur. Tarih milletler ve devletler mezarlığıdır bir yönü ile.
Geçmiş olay ve olgular bu gözle okunmalı ve ibret alınmalıdır. Aksi takdirde okuduklarımızın ve öğrendiklerimizin bir faydası olmaz.
Adaletle ilgili bir kıssayı nakledeyim. Belki yönetici konumunda olanlar ibret alır ve “adil” olur.
“Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Şam valisi
olan ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in arkadaşlarından olan Sad b. Ebi Vakkas (r.a.)
Şam’daki bir camiyi genişletmek ister.
Bu nedenle de caminin civarındaki arsaları kamulaştırır. Herkes arsasının
bedelini alır ve isteyerek arsasını camiye devreder. Ancak Şam’da yaşayan bir
Yahudi, camiye bitişik olan arsasını satmak istemez. Vali arsasının değerini
fazlasıyla verse de Yahudi vatandaş arsasının kamulaştırılmasına rıza
göstermez. Bunun üzerine vali arsaya el koyar ve bedelini adama gönderir.
Arsasını kaybeden Yahudi, komşusu olan bir Müslüman’a derdini anlatır.
Sızlanır. Bana zulmedildi, der. Müslüman vatandaş da kendisine, Medine’ye git.
Orada halife Hz. Ömer vardır. Derdini anlat. Ömer, son derece adildir, elbette seni
dinler, der. Şamlı Yahudi Medine’nin yolunu tutar. Yorucu bir yolculuktan sonra
Medine’ye ulaşır. Halifeyi sorar. Vatandaşlar bir hurma ağacının gölgesinde
dinlenen halifeyi gösterirler. İşte halife bu zattır, derler. Adam Hz. Ömer’in
yanına gider. Selam verip yanına oturur. Derdini anlatır. Hz. Ömer adamı
dinler. Sonra bulduğu kemik parçasının üzerine şu cümleyi yazar: “Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil
değilim.” Kısa ve özlü bir cümle.
Yahudi bu yazıyı alıp ayrılır. Ama yolda giderken de kendi kendine şöyle
konuşur: “Şam’daki idarecilerin giyim, kuşam ve oturdukları yerdeki ihtişam ve
debdebe nerde, Medine’deki halifede bulunan tevazu nerde. Şam’dakiler şu
mütevazı halifeyi ciddiye alırlar mı? Hiç sanmıyorum.” Kendi kendine böyle
konuşur. Sonunda Şam’a varır. Doğrusu valiye gitmek de istemez. Çünkü sonuç
alamayacağı kanaatindedir. Bununla beraber, mademki yorulup da oralara kadar
gittim, bari halifenin şu yazdığı cümleyi valiye vereyim, der. Valinin huzuruna
çıkar ve kemik parçasını uzatır.
Medine’deki halifenin size mesajıdır, der. Vali bu cümleyi okuyunca, sapsarı
kesilir. Uzun müddet başını yerden kaldıramaz. Sonra endişe içinde, başını
kaldırıp şöyle der; arsanız size geri verilmiştir.
Yahudi vatandaş hayret eder. Şaşırır. Bir tek cümlenin valiyi bu kadar
sarsacağını hiç tahmin edememişti. Merak ve dehşet içinde sorar. Lütfen bana bu
cümlenin neden sizi bu kadar dehşete düşürdüğünü anlatır mısınız der.
Şam valisi Hz. Sad, bak der, sana bu cümlenin hikâyesini anlatayım. O zaman
benim neden bu kadar ürperdiğimi anlarsın:
İslam’dan önce ben ve bugün halife olan Hz. Ömer İran taraflarına ticaret için
gittik. Yanımıza 200 deve almıştık. İran’a vardık. Orada cirit oynayan gençleri
seyrederken, birileri zorla elimizdeki develere el koydular. Çok kalabalık bir
çete grubuydu, bir şey yapamadık. Elimizde para da kalmamıştı. Üzgün bir
şekilde, geceleyeceğimiz bir eski han bulduk. Hanın sahibine de sıkıntımızı
anlattık. Adam iyi biriydi. Bize yardım etti. Sonra da; gidip krala durumunuzu
anlatın, o adil bir adamdır, mutlaka size yardım eder, dedi. Biz de sabahleyin
kralın huzuruna çıkıp durumu anlattık. Şikâyetimizi bir mütercim krala tercüme
etti. Kral Nuşirevan dikkatle dinledikten sonra her birimize birer kese altın
verdi ve olayı inceleteceğini söyledi. Bize de, memleketinize dönün, dedi.
Biz tekrar Han’a döndük. Ama doğrusu sonuçtan çok da memnun olmamıştık. Hancı
sonucu öğrenince son derece üzüldü ve burada bir hata var, dedi. Gelin beraberce
gidelim, ben size tercümanlık yapayım, teklifinde bulundu. Biz de gittik.
Huzura çıktık.
Hancı durumu Nuşirevan’a anlattı. Develerimize el koyan kişilerin kıyafetini,
halini, olayın geçtiği yeri anlattı. Dikkat ettik, Nuşirevan’ın yüzü sapsarı kesildi.
Bir gün önceki mütercimi çağırttı. Ona sorular sordu. Sonra ayağa kalktı, her
birimize 2 şer kese altın verdi, akşama kadar develeriniz gelecek, develeri
alın ve sabahleyin burayı terk edin dedi. Ama giderken biriniz doğu kapısından,
diğeriniz de batı kapısından çıkın, talimatını verdi. Bizler de bir şey
anlamadan huzurundan çıktık.
Akşamleyin 200 devemiz kapıya geldi. Durumu anlamak için hancıya sorduk. Neler
oluyor dedik. Hancı şöyle dedi: Sizin develerinize el koyan kişi Nuşirevan’ın
büyük oğlu ile veziridir.
Bunlar bir çete kurmuşlar. Garibanların mallarına el koyuyorlar. Siz ilk gittiğinizde, mütercim bunu anlamış. Ama sizin sözlerinizi Nuşirevan’a yanlış tercüme etmiş. Böylece kralın oğlunu ve veziri korumuş. Ben sizinle gidip durumu anlatınca Nuşirevan bu oyunu anladı. Ama neden ayrı kapılardan gidin, dedi, ben de anlayamadım. Hele yarın olsun anlarız, dedi. Hz. Sad, anlatmaya devam ediyor: Ertesi gün ben doğu kapısından çıktım. Kapının çıkışında iki kişinin darağacına asılı olduğunu gördüm.
Halk toplanmış seyrediyordu. Sordum kim
bunlar ve suçları ne, diye. Dediler ki, bunlardan biri Nuşirevan’ın büyük oğlu
diğeri de veziridir. Bunlar, buraya gelen iki Arap’ı soymuşlar. Ceza olarak
Nuşirevan ikisini de asarak idam etmiştir. Nuşirevan kendi öz oğlunu idam
etmişti.
Hz. Ömer’in çıktığı kapıda ise bizim şikâyetlerimizi yanlış tercüme ederek,
kralın oğlunu korumaya çalışan kişinin asılı olduğunu gördük.
İşte Hz. Ömer senin eline verdiği kemik parçasının üzerine “Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim”
sözüyle bana bunu hatırlatıyor. Halkına zulmedersen seni darağacına çekerim
diyor.
Senin gözyaşlarına bakmam, tıpkı Nuşirevan’ın öz oğlunun gözyaşına bakmadığı
gibi. Şimdi anladın mı neden benim benzim sarardı?
Bu hadiseyi bire bir yaşayan Yahudi vatandaş, hem arsasını hibe etti ve hem de
İslam’a girdi.”
İbret alınması ve adaletin tecelli etmesi temennisiyle.
Selam ve Sabırla… 23.11.2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?