13 Ocak 2013 Pazar

“Gen-etik”i Bozuk Olgu: Küreselleşme



“Gen-etik”i Bozuk Olgu: Küreselleşme*

                Veysi ERKEN

            Herkesin dilinde “küreselleşme” veya “globalleşmek” kelimeleri yer etmiş. Ulema takımından tutun sokaktaki insana kadar herkes küreselleşiyoruz, bundan kaçınmak mümkün değil değip duruyor.
            Hakikaten “küreselleşme” kaçınılmaz mı? Küreselleşme kaçınılmaz ise insanları nasıl etkileyecek? Küreselleşme hangi “gen-etik” kodlara göre oluşmaktadır? Bu soruların cevaplandırılması ve ona göre “donanım”ın geliştirilmesi gerekir.
            Yeryüzünde olup bitenler analitik bir yaklaşımla incelendiğinde “küreselleşme”nin hem “gen” hem de “etik”i bakımından bozuk, dolayısıyla genetiğinin de bozuk olduğu görülür. Küreselleşme “gen” ve “etik” olarak tahlil edilmelidir ki, “donanım”ımız sağlıklı olsun.
             “Gen”, “etik” ve “Genetik” bozuk olunca sonuç ne olur?
            Sonuç ortada.
            Sonuç kan, zulüm, yıkım, işgal ve sömürü.
            Esasında “küreselleşme” seri düşüncelerin ve yazıların konusudur. Yüzlerce sayfa uzunlukta ve binlerce belgeye dayanacak kadar geniş bir konudur.
           Tespitlerimize göre herkesin dilinde olan ve kaçınılmazlığından dem vurulan  “küreselleşme” bir kaç temel alanı kapsamaktadır. Ve bu alanların bir “tapınak” tarafından kendi süflî  “amaç” ları doğrultusunda şekillendirilmeye çalışıldığını görmekteyiz.
            Bu alanlar şunlardır.
1-      Dünya jandarmalığının tek elde oluşturulması ve şövalyelere terk edilmesi,
2-      Yeryüzü ekonomisinin tek merkezden tanzim edilmesi ve tapınak şirketlerine havale edilmesi,
3-      Merkez tapınağın tanzimi doğrultusunda tüketim alışkanlıklarının oluşturulması,
4-      Yapılandırılmak istenen düzenin geçerli olduğunun anlatılması için “medya” tekelinin oluşturulması,
5-      Her türlü “dinî değer”in tahrip edilmesi,
6-      Tahrip ve tahrif edilen dini değerlerin yerine kendi değerlerinin ikame edilmesi,
7-      İnsanı değersizleştiren öğretim sürecinin yapılandırılması.
Dünyada “küreselleşme” adı altında yürütülen biçimlendirilme işlemleri yeni değildir ve sona ereceği yoktur. Bu işlemler “hak” ve “hukuk” mantığının olmadığı “sion” ve “templiye” tipi tapınakların oluşmaya başlamasından beri vardır. Yeryüzünün efendileri olma sevdasını taşıma bu gruplarda her zaman olagelmiştir. Geçmişten günümüze uzanan “haçlı” ruhunun temelinde bu “amaç” yatar. “Yeni bir haçlı seferi başlattık” ifadesi tapınak geleneğinin tezahurudur.
Başta Birleşik Devletlerin elitleri olmak üzere muhtelif devletlerin elitlerini oluşturan “tapınakçılar” tarih boyunca dünya hâkimiyetini kurmak ve jandarmalık yapmak üzere silahlı gruplar oluşturmuşlardır. Haçlı seferleri “tapınakçılar” tarafından oluşturulan gruplarla gerçekleştirilmiş ve günümüzde de sürdürülmektedir. Geçmişle bugünün mukayesesi yapıldığında günümüzde işgaller ve bunun akabinde jandarmalığın ekseriyetle “vekil hükümet ve ordular”la gerçekleştirildiği görülür. Panama, Nikaragua, Kore ve en son Afganistan’ın işgali bunun tipik misalleridir.
İşgallerin yapılış nedenlerinin başında “değerlerin hâkimiyeti” yanında “ekonomik hâkimiyeti tesis” etme gelir. Tabii kaynaklar başta olmak üzerek ekonomik faaliyetlere konu olan her şeyin kimlere ve nasıl dağıtılacağı yine yürütülen faaliyetlerden anlaşılmaktadır. Genel olarak ekonomik ve parasal faaliyet alanları tapınağın merkez şirketleri tarafından belirlenmekte ve işgal edillen alanlarda taşeron firmalar kullanılmaktadır.
İşgal neticesinde dünyanın her tarafında ekonomik olarak ortak tüketim alışkanlıkları oluşturulmaktadır. Dünyanın her tarafında coplanın içecek haline gelmesi, fast food(hazır yiyecek) ların hâkim olması, “kot”un ana giyecek haline gelmesi, aynı filmlerin seyredilmesi ve aynı kitapların okunması ekonomik olarak ortak tüketim alışkanlıklarının tipik misalleridir.
Tapınakçılar hem değerler, hem de ekonomik faaliyetlerinin kalıcılığını zihinleri işgal ederek sağlamaya çalışmaktalar. Bunun için yeryüzünde “muhalif medya”yı yok ederek kendi medyaları ile zihinleri iğfal etmek elzemdir. Dünyanın hemen hemen her tarafına yaygınlaştırılmış ve sadece “tapınakçılar”a hizmet eden iletişim araçları bunun göstergesidir.
Peki, tapınakçıların “küreselleşme” adını verdikleri işgalin zararlarından kurtulmak mümkün mü? Elbette mümkündür. Hal çareleri üzerinde kısmet olursa başka yazılarda durulacaktır.
Peşinen şu ifade edilebilir ki, “kurtuluş doğru teşhis ve tedavi ile mümkündür”. Bunun için teşhisten sonra tedavi babında yapılması gereken ilk iş küreselleşme alanlarına alternatifler oluşturmaktır. Bize göre kurtuluş “İlayı kelimetullah için hududullah içinde nizamı âlem”dedir.
Selam ve Sabırla........................

Not: Bu yazı ilk olarak 04.03.2002 tarihinde yayınlanmış idi.Önemine binaen tekraren yayınlanmaktadır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?