26 Mayıs 2013 Pazar

Kategorik ve Analizci Düşünme



         Kategorik ve Analizci Düşünme

            Veysi ERKEN

 İslâmî tefekkür anlayışı incelendiğinde karşımıza “iman” sorunu ortaya çıkar.
İman bir kabullenme ve onaylama duygusudur. Bir fikrin, düşüncenin veya hareketin tasdik edilmesi ve kabul görmesi genel anlamda iki şekilde gerçekleşir.
Birinci yol anadan, babadan, atadan veya herhangi bir şahsiyetten duyulan veya görülen fikrin ve hareketin araştırılmadan, soruşturulmadan benimsenmesi tarzıdır. Buna “taklidi iman” denilir.
İkinci yol ise duyulan bir düşüncenin, fikrin veya görülen bir hareketin soruşturularak ve sorgulanarak benimsenmesi ve onaylanması biçimidir. Buna “tahkiki iman” denilir.
 Bir düşüncenin, fikrin veya eylemin kabullenilmesi ve onaylanması işlemi bireyin ve toplumun hayatını etkiler. İster taklidi ister tahkiki yolla gerçekleşsin fark etmez. Etki fazla olduğundan, İslam bireye taklidi değil tahkiki imanı tavsiye eder. İslami düşünüş bireye sunulan her hangi bir düşüncenin veya aktarılan bir haberin doğruluğu araştırılmadan kabullenmesini onaylamaz.
            İslam’ın mümininden istediği kabullenme ve onaylama tahkike göre gerçekleşebilmesinin birinci ve temel şartı “sorgulama”dır. Tahkiki imana sahip olan birey kendisine sunulanları “hazır lokma” gibi yutmaz. Sebep-sonuç ilişkisini kurmaya çalışır.
            Sorgulamanın birey ve toplum hayatındaki önemi çok büyük olmasına rağmen gerek birey olarak, gerekse toplum olarak “tahkiki” iman etme geleneğimizi kaybettiğimizi düşünüyorum. Bize sunulanlara “sorgulayıcı” bir mantıkla yaklaşacağımıza taklidi ifade eden kategorik kalıplarla yaklaşıyoruz.
            Sunulanlar kategorik bakışımızla bize her şey “siyah-beyaz” görünür. Sunulanlar ya doğrudur veya yanlıştır.
Böyle bir düşünme -belki düşünmeme demeliyiz- kalıbını bize -adeta devletleşen- medyanın şeytanları sunmaktadırlar. Medya şeytanlarının haberleri, yorumları, görüntüleri sunuş tarzı bizi kuşatıp sorgulama yeteneğimiz kaybolunca adi işler bile bize hoş görünür.
            Analiz etme ve sorgulama yeteneğini kaybeden birey kendisine sunulan yanlış icraatlar üstüne ahkâm yürütür. Hem de kategorik olarak savunduğu düşüncenin yanlışlarını kutsayarak ahkâm keser.
            Medya şeytanlarının etkisinde kalarak taklidi ve kategorik iman etme hastalığına duçar olmuş olan  iktidar taraflısı bir birey “cebinde parası olmadığı halde asgari ücretin az oluşunu, örtüleri yüzünden okullarından, işlerinden uzaklaştırılanların mağduriyetini, öz yurdunda parya durumuna düşürülenlerin halini, mezarda emeklilik anlayışını, vekillerin imtiyazlarını, bedellinin sadece zenginlere yaramasını, israfı, debdebeyi veya idamın kaldırılmasını “ doğru bulmakta ve bunları onaylayabilmektedir.
Bunun sebebi her şeyi kategorik olarak “siyah-beyaz” zemininde düşünmesi ve onaylamasıdır.
            “Âli menfaatler” düşünme zemininin bir tarafını, “değiller” bir tarafını oluşturur. Taklitçi yapılan her şeyi -büyüklerinin yutturduğu gibi- âli menfaatler için yapıldığını ileri sürer ve yanlışı savunmaya devam eder.
            Siyah-beyaz olarak kategorilere ayrıştırılan bir tartışma zemininde neden, niçin, nasıl ve benzer soruların yeri yoktur. “Babam böyle diyooo” diyen çocuğun kabullenişi gibi büyük(!)lerin söylediği doğru kabul edilir. Hele hele bunu kartel medyasının şeytanları piyasaya sürmüşse tartışmasız doğrudur. 
Büyük(!)lerin adi menfaatleri bize âli menfaat gibi sunuşlarını bize yutturmaya çalışan medya şeytanlarının zırvalarını neden nasıl diye değil, kimsenin hakkı yoktur cümlesiyle başlayan nutuklarla tartışırız.
            Böyle bir düşünce -aslında düşüncesizlik-kalıbına sahip olan birey ve toplumların gelişmeleri beklenemez.
             Mevcut perişan halinin düzelmesini isteyen birey ve toplumların kategorik düşünce kalıplarını kırarak her şeyi sorgulayarak ve bir süzgeçten geçirerek benimsemelerinden geçmektedir.
            Tahkiki iman mantığına dayanmayan bugünkü düşünce kalıbını devam ettirenler “adi menfaat dolmalarını âli menfaat dolması” olarak yutmaya devam edeceklerdir.
            Selam ve Sabırla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?