Kamu Yönetiminde Şeffaflık Mümkün mü?
Veysi ERKEN
Kamu yönetiminde şeffaflık
sağlanacakmış. Bununla ilgili reform yapılacakmış.
Mümkün mü?
Kanaatime göre mümkün değildir.
Buna izah eden i2001 tarihli yazımı ilaveten
paylaşacağım.
Kamu yönetiminde şeffaflığın
sağlanamayacağının nedenleri kısaca şu şekilde sıralanabilir.
1-Metal yorgunluğu yaşayan bürokrasi.
Yorgunluğun yaşanmaması için daire başkanları seçilmişlerle gelip gitmesi ve en
fazla 4+4 şeklinde iki dönem atanabilmelidir.
2- Kuralların kısa ve anlaşılır olmaması.
Kurallarda istisnaya yol açabilecek ama ancak, lakin gibi ifadeler yer
almamalıdır.
3-Kurallar dağdaki çobandan
cumhurbaşkanlığına kadar herkes için aynı olmaması. Koyduğunuz kural belirli
makamlar için geçerli değilse herkes o kuralı delmeye çalışır.
4-Görev tanımlarının tam olmaması. Bir
kişiye birden fazla görev verilmemelidir.
5- Görevin ifa süresi belirsiz olması.
Yerine getirilememe sebebi kamuya açık şekilde raporlandırılmalıdır.
6- Görevini zamanında yapmayan memurun
görevine derhal son verilmemesi. Görevini aksatan, projeleri kasıtlı
onaylamayan kişilerden doğan zararlar tahsil edilmelidir.
7- Yönetimin her kademesinin sorumsuz
olması. Yaptığının yanında kâr kalması. Yönetimde hiçbir makam ve mevki “La yüs’el”
başka deyişle sorumsuz olmamalıdır.
8- Değişik adlar altında değişik
ücretlerin ödenmesi. Hiç kimse iki üç maaş almamalıdır.
9- Memurlarda gelir makasının aşırı
derecede açık olması.
Bu maddeler çoğaltılabilir. Kanun
teklif etme veya çıkarma konumunda olanlar arzu ederlerse bunlara bilgi
aktarılabilir. Ama taleplerinin olacağını zannetmiyorum.
Netice olarak şunu söyleyebilirim.
Ahlaki bir zeminde hazırlanmayan hiçbir düzenlemenin Kamu Yönetiminde
şeffaflığı sağlayacağını düşünmüyorum.
Geçmişi tazeleme babında
Yasallık
ve Meşruluk
Yasallık ve meşruiyet. Bir ülkenin
huzura kavuşmasında kendisine lazım olan temel kavramlardan ikisi. Bilhassa
seçilmiş ve atanmış yöneticilerin icraatları bu iki kavrama dayanması gerekir
ki ülkede huzur olsun. Vatandaş huzur bulsun.
Meşruiyet ve yasallık birbirini tamamlaması
gereken kavramlardır. Bu iki kavram birbirini tamamlayan kavramlar olmazsa
çıkarılan kanunların uygulamalarında problemler yaşanır.
Meşruiyet, halkın büyük çoğunluğunun vicdanına,
ahlakına ve genel kabullerine uygunluğu ifade eder. Dolayısıyla, umumun
kabullerine uygun olmayan kararlar yasal olsa bile halkı tedirgin eder. Hatta
canından bezdirebilir.
Genellikle yasallıkla meşruiyet arasındaki
meselenin temelinde otoriteyi elinde bulunduranların karar alma ve kanun
çıkarma sürecinde toplumu hiçe saymaları bulunur. Toplumu hiçe sayan
yönetimlerin hâkim olduğu ülkelerde huzurun sağlanması mümkün değildir. Bunun
basit bir misali son günlerde yaşanan hadiselerden çıkarılabilir.
Gaziantep’te
baklava çalan çocuklara verilen ceza, memurlara verilecek komik zam ve kartelcilere,
bir kısım holdinglere, akrabaya, yandaşa, ev sahibine verilen ihaleler,
imtiyazlar ve geri dönmeyen krediler yasal olsa da meşru değildir. Çünkü
bunların hiçbirisi halkın büyük çoğunluğunun vicdanında kabul görmemektedir.
Toplumun
ekseriyeti çocuklara verilen cezaları yadırgarken, kartelcilere, holdinglere ve
bir kısım medya patronuna akıtılan katrilyonlar için yöneticiler
suçlanmaktadır. Görünüş itibarıyla uygulamalar yasal olsa bile toplumdaki
yankıları farklı olmaktadır.
Demokratik
ülkelerde halkın tercihleri, istekleri ve arzuları esas alınır. Yani karar alma
ve kanun çıkarmada meşruiyet aranır. Demokratik olmayan yönetimlerde keyfilik hâkim
olup halkın tercih, arzu ve istekleri dikkate alınmaz. Demokratik olmayan
yönetimlerin uygulamaları “halka rağmen halk için” ilkesine dayanır.
Memurların, emeklilerin, işçilerin, esnafın
kısaca toplum kesimlerinin tamamına yakınının itirazına rağmen bir avuç bürokratın,
kartelcinin, holding sahibinin ve bir kısım medya patronunun toplumu ezme ve
hiçe sayma ihtirası ile alınan kararlar ve çıkarılan kanunlar meşruiyeti ifade
etmez. Bu tür kararlar ancak toplumun vicdanında deprem getirir.
Bir
ülkede meşruiyeti esas almayan “otorite”
sahiplerinin tamamının ortak özelliği halka güvenmemeleri ve aldıkları
kararların halkın mefaatleri için olduğunu ileri sürmeleridir. Onlara göre halk
kendi kendini idare etmeye ve doğru karar almaya muktedir değildir. Doğruyu
ancak kendileri bilirler. Katrilyonları höpürdetir ve etrafı gümletirken
memurlara verilecek komik zam toplumun yüksek menfaatleri için olduğu ileri
sürülür. Verilecek yüksek zam toplumun aleyhine olacağı vurgusu sürekli
tekrarlanır. Bütün icraatlar bir avuç zümrenin hırsızlıklarına, talanına ve
ahlaksızlığına uygun gerçekleştirilirken, kartel medyası vasıtasıyla gerçekler
halktan gizlenir.
Hakikatte,
halka rağmen alınan kararlar kısa vadede muktedir olmayan iktidar sahipleri ve
onların hempalarını belki mesut eder; ama uzun vadede kararlar onların yerle
yeksan olmalarına sebep olur. Tarih mezarlığı bu tür yönetimlerin kabirleriyle
doludur.
Elitist
oligarşik yönetimler daima meşruiyetten uzak durmuşlardır. Oligarşik yapıların
yöneticileri bilmektedirler ki, meşruiyet onlar için sonun başlangıcıdır.
Hülasa-i
kelam elitist oligarşinin gücünü kaybetmesi ve ortadan kalkması, toplumun fert
fert “hak” ve “sorumluluk”larının farkına varması ve bunları kullanarak
meşruiyeti her alanda hâkim kılmasıdır.
Vesselâm. 28.08.2001
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?