DİK DURAN MUHSİN YAZICIOĞLU’NUN NAMAZ HASSASİYETİ
Veysi ERKEN
25 Mart 2009 bir şahadetin günü.
Yıllar geçti. Dünyevi adalet tecelli etmedi.
O günden beri inanmışımdır ki, bu şahadet
bir cinayetin ve suikastın sonucudur.
Aynı şekilde inanmışımdır ki, vadesi
dolan ölür. Kimi Halik-i mutlak cenabı Allah’a kavuşur, kimi ise cehenneme
layık olur.
Muhsin Başkanın cenabı Allah’ın
nimetlendirdiği şahsiyetlerdendir inşallah. O Hz. Peygamber’in ravzasındadır
inşallah.
Onunla beraber olduğumuzda “Çağrımız İslam’da Dirilişedir”
çağrısından hiç taviz vermediğini ve “Allah’ın
Birliği ve Hz. Peygamberin Risaleti Dışında Tartışılmazımız yoktur”
ilkesini benimsediğine şahid olmuşumdur.
Bu ilke milli mutabakat çağrısında ifade edilmiştir. http://gonullerdebirlikvakfi.org.tr/?p=1068 Aynı anlayış çağrının okunmasından sonraki
konuşmada da görülür. Muhsin Başkanın salon konuşmasından bir kesit: https://www.youtube.com/watch?v=W5yXJ4T_rJE
Fırıldak
olmaya gerek yok https://www.youtube.com/watch?v=VeoquioRK6c Bizler hak peşinde koştuk. Başkan bunu şu
şekilde dillendiriyordu adımıza: Muhsin nerede biz orada değil, hak nerede biz
orada:
https://www.youtube.com/watch?v=CO08ViPyWts
Bunlar benimsediğimiz ortak özellikler. Ve bu konularda
hep hassas olmuşuzdur. Fırıldak olunmamıştır. İşte bu hassasiyetlerden birini sizlerle
paylaşayım. Dostum Mustafa beyin paylaştığı MUHSİN YAZICIOĞLU'nun hayatından
bir kesit:
“Gardiyanların ayak
sesleri koğuşun kapısında son buldu, getirdikleri genç bir mahkumu bıraktılar
ve gittiler. Yeni gelen genç içeridekilere selam verdi ve kendisine gösterilen
boş yere oturdu. Koğuştakiler ona hoş geldin, geçmiş olsun dediler. İçlerinden
en yaşlı ve olgun olanı gencin yanına yaklaştı ve ona ilgi gösterdi, bir
anlamda sahiplendi. Çünkü selam verişinden ve simasından bu gencin nasıl biri
olduğunu hemen anlamıştı.
Genç
oldukça yorgun ve bitkin görünüyordu, epeyce bir müddet konuşmadı. Daha sonra
yaşlı adamdan bir seccade istedi ve kıblenin ne taraf olduğunu sordu. Sonra
kalktı ve yavaş yavaş ikindi namazını kıldı. Yaşlı adam gencin namazını
bitirmesini bekliyordu, onunla enine boyuna tanışmak istiyordu. Fakat genç
ikindi namazını bitirdiği halde daha namaz kılmaya devam ediyordu, sonunda
bitirdi ve yerine geçip oturdu. Yaşlı adam biraz daha yanına yaklaştı.
-Nedir
o fazladan kıldığın namaz? Biliyorsun ikindi namazından sonra kılınan nafile
bir namaz yoktur? Delikanlı bir müddet cevap vermedi, daha sonra sakin bir
sesle:
-Kaza
namazı dedi.
-Ne
zaman kazaya bırakmıştın? dedi yaşlı adam.
-Gözaltındayken,
dedi. Çok yavaş bir şekilde söyledi bunu, daha sonra da gözleri uzaklara dalıp
gitti. Yaşlı adam onu konuşturarak ve bir şeyleri hatırlatarak üzmek
istemiyordu. Fakat yine de kendine hakim olamadı.
-Ne
kadar tuttular göz altında?
-Yirmi
dokuz gün.
-Allah
Allah, yirmi dokuz gün öyle mi?
-Evet,
yirmi dokuz gün. O yirmi dokuz günlük namazımı kaza edeceğim.
-Kılamamışsındır,
kıldırmamışlardır herhalde? Delikanlı bir müddet sustu ve sonra yaşlı adama
döndü:
-Aslında
namazlarımı kıldım, bir tek vaktimi bile kaçırmadım fakat…
-Fakat ne?
-Fakat
namazın şartlarını yerine getiremedim, hep eksikti. Çoğu zaman abdest alamadım,
teyemmüm ettim.
-Olsun,
teyemmümle olsun, kabul değil mi?
-Fakat
toprak bulamadım teyemmüm edecek, bazen beton duvara, bazen de demir kapıya
ellerimi sürerek teyemmüm ettim, kabul olur mu?
-Ne
demek kabul olmaz, elbette olur.
-Kıbleyi
de bilmiyordum, rica ettim söylemediler. Hem bu arada namazın diğer rükünlerini
de yerine getiremiyordum, askıdaydım, hem ellerim hem ayaklarım bağlıydı, çoğu
zaman zorla rukuya gidebiliyordum, hele hiç secde yapamıyordum.
-Olsun,
olsun yine de kabuldür senin kıldığın bu namaz, dedi yaşlı adam. Fakat ses tonu
gittikçe değişiyor, ağlamaklı bir hal alıyordu.
-Sen
öyle hep kabul kabul diyorsun ama… dedi ve bir müddet sustu genç adam. Daha
sonra değişik bir ses tonuyla devam etti.
-Biliyor
musun, gözaltında bulunduğum o yirmi dokuz günün on beş günü anadan üryandım,
çırılçıplaktım, soymuşlardı beni. Yalvarıyordum onlara, ne olur Allah için bir
tek külotumu bana verin, hiç olmazsa namaz kılacağım vakit verin diyordum,
fakat vermiyorlardı. İşte o şekilde kıldım namazlarımı. Mümkün olduğu kadar
toparlanıp avret yerlerimi örtmeye çalışıyordum. Fakat bazen onu da
yapamıyordum, bu şekilde namaz kılıyordum…
Ortalığı
epeyce bir müddet sessizlik kaplamıştı, delikanlı yaşlı adamdan cevap
bekliyordu, bu namazları kaza etmesi gerekmiyor muydu? Yaşlı adam kafasını
kaldırdığında gözyaşlarının baştan sona yüzünü ıslattığını gördü, ağlıyordu,
ağlıyordu. Sonra birden doğruldu ve delikanlının omuzlarından kuvvetlice tuttu
ve kendine çekti:
-Bana
bak delikanlı! Anlıyor musun, o namazları asla kaza etmeyeceksin. O namazları
alıp Allah’ın huzuruna varacaksın. “ Allah’ım, sana bunları getirdim.”
diyeceksin. Biliyor musun, belki hayatında kıldığın en önemli namazlar, senin
bu namazların olacak.”
Umarım yaşanmış bu
okuduklarınız sizde namaz ve İlayı Kelimetullah
doğrultusunda Nizam-ı Âlem konusunda farklı bir hassasiyet geliştirir…
Mekânın
cennettir inşallah kıymetli şehid.
Selam
ve Sabırla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?